Kaç koyduk? Kaç alamadık!

Irak Harekâtı için “Bir koyup üç alacağız” denmişti!

Suriye Savaşı için de söylenen “Şam’da Emevi Camisi’nde namazımızı kılacağız” sözü belleklerdedir.

***

Dünya stratejisi, Sovyetler Birliği’nin çökmesi ve Küreselleşme denilen dönemin başlaması ile değişmişti.

Fakat Küreselleşme dönemi tek düze, tek doğrultuda gelişen bir dönem değildi.

Bugün en azından, “Küreselleşmenin İkinci Aşamasını” yaşıyoruz:

İnsanlık tarihinin üçüncü büyük devrimi olan “Bilişim Devrimi”nin başlangıç dönemi olan Küreselleşme’nin, “Birinci Aşaması” 1989’da Avrupa’da, Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla başlamış, 2001’de Amerika’ya yapılan 11 Eylül El Kaide saldırısıyla bitmişti.

11 Eylül saldırısıyla Küreselleşme’nin “İkinci Aşaması” başlıyordu:

Bu İkinci Aşama’nın Birinci Aşama’dan farkları şöyle özetlenebilir:

1) Birinci Aşama’da ortaya çıkan “Amerika Birleşik Devletleri’nin siyasal ve askeri liderliği” İkinci Aşama’da “Amerika Birleşik Devletleri’nin askeri işgali”ne dönüştü.

2) Birinci Aşama’da ortaya çıkan “Uluslararası sermayenin ekonomik egemenliği”nin, daha önce öne sürüldüğü gibi yoksul ve zengin uluslar arasındaki farkı azaltmadığı, tam tersine bu farkın artmasına yol açtığı, İkinci Aşama’da anlaşıldı.

3) Birinci Aşama’nın kültürel etkisi olan “mikro milliyetçilik ve mikro dinciliğin”, yani ulus devletlerin bölünmesinin, barış ve istikrar değil, kargaşa ve kanlı çatışmalar getirdiği görüldü.

Küreselleşme’nin İkinci Aşaması’nda terör eylemleri arttı ve dünya çapında genişledi, ulus devletlerin güçsüzleşmesi, dünyadaki eşitsizlikleri, adaletsizlikleri ve istikrarsızlığı artırdı.

Bu dönemde, ABD’nin Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki Büyük Ortadoğu Projesi, BOP olarak başlayıp, sonradan Genişletilmiş Ortadoğu Projesi, GOP olarak devam eden müdahaleci “Ilımlı İslam” (Amerikancı İslam) politikaları, Ortadoğu’yu ve Kuzey Afrika’yı kana buladı.

Irak’ın işgali, hem bu istikrarsızlık sonuçlarını dünyanın gözüne soktu hem de Aydınlanma ve Endüstrileşme’den nasibini almamış, aşiret ve mezhep aşamasında kalmış din-tarım toplumlarında demokrasinin olanaklı olamayacağını gösterdi. Suriye Savaşı ise hem “Ilımlı İslam” (Amerikancı İslam) politikasının yanlışlığını hem de ABD’nin, Rusya-İran-Çin ittifakını dikkate almadan, Ortadoğu’da istediği gibi at oynatamayacağını gösterdi.

***

Bu arada Libya, Irak ve Suriye dışında en büyük bedeli Türkiye ödedi:

1) ABD’nin “Ilımlı İslam” projesi ile, Erbakan’dan ayrılan Erdoğan grubu iktidara geldi.

2) Silivri Davaları ile, Sivil ve Asker Bürokrasi, Üniversiteler, Medya gibi, Demokratik Cumhuriyetin temel kurumları çökertildi.

3) Sonunda bir askeri darbe girişimi bahanesiyle ilan edilen Olağanüstü Hal ortamında Anayasa da yasalara aykırı bir oy sayımının uygulandığı halkoylaması ile değiştirilerek, tek kişiye bağımlı NeoPatrimonyal Sultanizm denilen “Şahsım Devleti” kuruldu ve rejim hem keyfileştirildi hem de iyice otoriterleştirildi.

4) Bu arada, Irak Savaşı sırasında, savaştan ve ambargolardan dolayı 100 milyar dolardan fazla zarar edildi.

5) Suriye Savaşı sırasında da birkaç yüz milyar bedel ödeyen Türkiye, ayrıca yüzlerce de, şehit verdi.

6) Güney ve Doğu sınırlarımızın bazı bölgeleri kevgire döndü.

7) İslamcı terör örgütleri ve PKK uzantıları sınır ötesinde de güçlendi.

8) Bütün bunların sonunda, ülkenin nüfus yapısı da 10 milyondan fazla oldukları gayri resmi olarak söylenen, kültürümüze yabancı sığınmacılarla değiştirilmeye başladı.

Bu değişmenin olumsuz sonuçları, toplumsal ve siyasal huzursuzluklar yoluyla dışa vurulmaya başladığı için, saklanamaz hale geldi.

***

Bütün bu olumsuz süreçlerin sorumlusu olan iktidar, seçmen nezdindeki desteğini de kaybedip ikinci sıraya düşünce, Ortadoğu’daki yanlışlardan dönme belirtileri vermeye başlamış görünüyor.

Dilerim çok geç de olsa, Suriye ile ilişkiler düzeltilir.