Geçen haftayı bütünüyle etkisi altında geçirdiğimiz Sinan Ateş suikastı davası zihinlerde pek çok yönüyle silinmez izler bırakan bir önem kazandı.
Cinayetin icracılarını neredeyse ilk günden biliyorduk; daha önce bilinmeyen pek çok ciddi ayrıntı, her yeni kanıt ve tanıklık mahkeme safahatı sırasında bilinirlik kazandığı için, onları infaza gönderen azmettiriciler hakkında da kanaat sahibi olduk.
Ancak nedense pek çok kişi yine de tedirgin. Mahkemenin sonunda dosyanın en kritik unsurlarını görmezden gelebileceğini, sanıkların anlattıkları hikayelere prim verilebileceğini ve esas suçluların gözlerden saklanabileceğini düşünen çok.
İlk haftanın sonunda açıklanan ara kararla on sanığın serbest bırakılması da buna yol açmış olabilir.
Tedirginlik duyanlar haksız sayılmazlar. Geçmişte bir çok siyasi cinayetin dosyası kolayca kapatılabildi; gerçek suçlular korunarak…
Bu kez farklı bir durum var.
İsterseniz, fazla derine inmeden, bilinenlerden hareketle, üzeri kapatılmaya çalışılsa bile, dosyanın buna direnecek yönlerine bakalım.
Sinan Ateş yakın zamanlara kadar Türk Ocakları genel başkanıydı. Bu örgüt, bırakın genel başkanlığını yapmış lider konumundaki birini, sıradan bir üyesine karşı şiddet kullanıldığında bile en sert tepkileri vermesiyle meşhur.
Ayrıca Türk Ocakları’nı ve üyelerini koruma altında tutan bir siyasi parti de var: MHP… MHP’nin genel başkanı Devlet Bahçeli, şu yakınlarda dahi, Türk Ocakları’na yönelik sıradan eleştirilere tehdit içeren bir üslupla karşılık veriyor.
Türk Ocakları’nın genel başkanlığını yapmış Sinan Ateş’in hain bir suikasta kurban gitmesini günümüzün Türk Ocakları ve MHP fazla önemsemese bile, merhumu lider bilenler işin peşini bırakmayacaklardır.
Nitekim, Türk Ocakları’nın bütün eski genel başkanları davayı Sincan’da takip ediyor ve Ayşe Ateş’in çabalarına destek çıkıyor.
Hadi bunu geçelim.
İnfaz çetesi adi suçlulardan oluşuyor, ancak en yakınlarında siyasi kimlikli kişiler hemen fark ediliyor.
Katil İstanbul’dan Ankara’ya gelirken, yolda durdurulur ve kaçak bir cinayet suçlusu olduğu ortaya çıkar endişesiyle, kendisine iki özel harekat polisi eşlik ediyor.
Özel harekatçıların, Ankara’ya pavyonda eğlenmeye geldiklerini söyleseler bile, katile eskortlukları biter bitmez geldikleri yere döndükleri biliniyor.
Çetede yer alanlardan birine gözaltı işlemi bir MHP milletvekili ile beraberken yapılıyor.
MHP ile doğrudan irtibat kurulamasın diye bu bilgi saklanmaya çalışılıyor. Gözaltı işlemini yapan komiserin tutanağı yok ediliyor. Mahkeme dosyası için hazırlanan sahte tutanakta gözaltı sokakta yapılmış hale sokuluyor.
İlk tutanağı tutan komiser mahkeme devam ederken bir suç duyurusu eşliğinde durumu açıklamasa gerçek gizli kalabilecekti.
Ya araçlar?
Sanıklardan bazılarının ve eskortların kullandıkları araçların plakaları meydanda. Başkaları tarafından kullanılmış olsa da, araçların kimlere tahsis edildiği belli.
Tutuklu sanıklardan ikisi geçici hafıza kaybı iddiasıyla cep telefonlarının şifresini hatırlamaklarını ileri sürüyorlar. Onların telefonlarındaki konuşma kaydı ve mesajlara, konuşup mesaj alış-verişi yaptıkları sanıkların telefonlarından ulaşılabildiği gibi, mahkemenin gizli tutulmaya çalışılan bilgilere teknolojik yardım alarak erişebilmesi de mümkün.
O konuda da resmi çevreler ihmal gösterdi diyelim, gerçeğin açığa çıkması için gönüllü yardımlarla da sorun çözülebilir.
Ayşe Ateş mahkemedeki ifadesinde cinayetin kurgusunun kronolojisini verdi. Eşinin kısa süre önce tehditler almaya başladığını biliyoruz. Tehditlerin kaynağını da. Tehditler hız kazanınca Sinan Ateş’in infazını durdurmak için nereye başvurduğu, kimlerle görüştüğü, kimlerle görüşmeye çalıştığı da belli.
Yetmedi, mahkemede dört de isim açıkladı Ayşe Ateş… Eşinin Türk Ocakları başkanıyken bazı kişilerin dövülmesi talimatı verdiğini de saklamadan.
O dönemde saldırganların kimliği meçhul kalmış veya üzerlerine gidilmemiş dövme eylemleri olduğu biliniyor. Bu açıklama da, Sinan Ateş’in başına geleni anlamaya yarıyor elbette.
Bütün bu temel bilgiler ortadayken cinayet dosyası nasıl olacak da örtülü kalacak, söyler misiniz?