MHP lideri Devlet Bahçeli’nin, iktidarı paylaştığı AK Parti’nin genel başkanı Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile Külliye’de görüşeceği haberi kafaları karıştırdı.

Grup toplantısında halsiz görünen Bahçeli hep ayakta yapmasına alışık olduğumuz konuşmasını oturarak yerine getirdi dün. Görüşme de dün duyuruldu.

Yoksa seçimin tarihi erkene mi alınacak?

Devlet Bahçeli ‘erken seçim’ konusunda işaret fişeği bir politikacı.

AK Parti’yi kurulmasından kısa süre sonra iktidara taşıyan seçimin tarihi erkene alınmıştı ve bunu sağlayan, üç partili koalisyon hükümetinin ortağı MHP’nin, ‘başbakan yardımcısı’ sıfatlı lideriydi.

Üç parçalı hükümetin diğer ortağı ANAP’ın, MHP’yi dışlayıp yerine DYP’yi getirmek için temaslar başlattığı istihbaratı, Bahçeli’yi çıkışa zorlamıştı.

Seçimin tarihini, 3 Kasım 2002 olarak, bizzat Bahçeli, haftalar öncesinden ilan etmişti.

[Erkene alınan o seçimde, hükümetin diğer ortakları ANAP ve DSP ile birlikte MHP de baraj altında kaldı.]

Bahçeli 2018 cumhurbaşkanı seçiminin de mimarıdır.

Cumhurbaşkanını olağanüstü yetkilerle donatan ‘Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi’ni getiren 2017 halkoylamasının ardından, o yetkilerin gecikmeden kullanılmasını sağlamak üzere, seçim tarihi 1,5 yıl önceye çekilmişti.

[Ve o sayede, şimdilerde şikayet konusu yapılan MHP’nin adalet ve içişleri bakanlıklarında kadrolaşmasının önü açılmış oldu.]

Cumhuriyet’in kurulduğu günden itibaren yönetildiği ‘parlamenter sistem’den eşi benzeri bulunmayan türden bir ‘başkanlık sistemi’ne ülkenin dönüşmesini sağlayan erken seçimin tarihini de, (24 Haziran 2018), yine Bahçeli, haftalar öncesinden ortağına telkin etmişti.

Özellikle 2019 seçimi ardından hükümetin yeniden oluşmasıyla, içişleri ve adalet bakanlıklarına atanan politik kimliği bulunmayan bakanların, görevlerini tam anlamıyla yerine getiremedikleri yolundaki şikayetlerin, Kızılcahamam toplantısından dışarıya yansıdığını hatırlayacaksınız.

Benzer şikayetler, 2010 anayasa değişikliği sonrasında, o sıralarda‘Cemaat’ olarak anılan yapılanmaya yönelik de söz konusuydu. O dönemde de bakanlar görevlerini yapamamaktan şikayetçiydiler. 

Sonunda şikayetçi bakanlar değiştirilmişti.

Ankara’da dün şu soruya cevap arayanlar olduğunu biliyorum: İçişleri ve adalet bakanları mı değişecek, yoksa erken seçime mi gidilecek?

Tuhaf sorunun dayandığı bir sebep var:

AK Parti, 31 Mart seçiminde yaşadığı şokun ardından, kendisine yeni bir yol arayışında. 

Mehmet Şimşek o arayışın sonucu göreve getirildi.

Yettti mi? Yetmedi.

Adalet alanında da iktidarın bir şeyler yapması şart. Ancak ne zaman bu alanda farklı bir yöne gidileceği izlenimi alınsa, Bahçeli’den veya onun görüşlerini yansıttıkları bilinen iki MHP yöneticisinden, sert karşı-çıkışlar yükseliyor.

‘Yargı reformu’ sadece isim olarak telaffuz edilebiliyor; ortaya dökülen kırıntılara ‘reform’ diyebilmenin imkanı yok.

Anayasa Mahkemesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesikararlarının uygulanmaması AK Parti’nin hoşuna gitmese de, iktidarın küçük ortağının bu durumdan hiç etkilenmediği meydanda.

Sinan Ateş suikastı ile ilgili herkesin bilgisi dahiline girmiş ayrıntılar bile savcılık iddianamesinde yer almadı. Konuyu adil bir karar çıkana kadar sıcak tutmaya çabalayan ailenin fertleri tehditlerle sindirilmek isteniyor.

O konu bildik bir duvara çarpıyor.

İçişleri bakanlığının, yeni bakanla birlikte, yasadışı oluşumlara karşı başlattığı operasyonlarda elde edilen başarılar da, giderek yerini yabancı kaynaklı örgütlerle mücadeleye terk edeceğe benziyor.

Hayati önem taşıyan bir operasyonun sonuçsuz kalmak üzere olduğunu ve yaptıklarından pişman hale getirmek için Emniyet güçlerine nasıl kumpaslar kurulduğunu gördük çünkü.

Duvar orada da kendini belli etti.

Peki, tamam da, iki parti arasındaki ortaklık bitiyor mu?

Başka herhangi bir zamanda, başka farklı iki parti arasında kurulmuş bir ortaklık, şimdikine benzer bir ortamda, çoktan sona ererdi; ancak AK Parti ile MHP’yi ayrılmaz ikili haline getiren yapıştırıcı çok güçlü.

İkisi arasında bir tür ‘dehşet dengesi’ var, bu yüzden ayrılamazlar.

İlişki AK Parti’ye yerel seçimi kaybettirdi; böyle giderse, sıra, genel seçimde…

The news that MHP leader Devlet Bahçeli will meet with President Tayyip Erdoğan , the leader of the AK Party with which he shares power, at the Social Complex caused confusion.

Bahçeli, who looked weak at the group meeting, gave his speech sitting down yesterday, which we are used to doing standing up. The meeting was also announced yesterday.

Or will the election date be moved earlier?

Devlet Bahçeli is a pioneer politician regarding 'early elections' .

The date of the election that brought the AK Party to power shortly after its establishment was brought forward, and the person who made this possible was the leader of MHP, the partner of the three-party coalition government, with the title of 'deputy prime minister' .

The intelligence that ANAP, the other partner of the three-piece government, had started contacts to exclude MHP and replace it with DYP, forced Bahçeli to leave .

Bahçeli himself had announced the election date as November 3, 2002, weeks before.

[ In that election, which was postponed early, MHP, along with the other partners of the government, ANAP and DSP, were below the threshold. ]

Bahçeli is also the architect of the 2018 presidential election.

Following the 2017 referendum that introduced the 'Presidential government system' , which equips the President with extraordinary powers , the election date was moved back 1.5 years to ensure that those powers are used without delay.

[ And thus, the way was paved for the MHP, which is now the subject of complaints, to be staffed in the ministries of justice and interior. ]

Bahçeli had also suggested to his partner the date of the early elections (24 June 2018), which enabled the country to transform from the 'parliamentary system' in which the Republic had been governed since the day it was founded , to a unique 'presidential system' (24 June 2018) .

You will remember that, especially with the re-formation of the government after the 2019 elections, complaints that ministers without a political identity appointed to the ministries of interior and justice could not fully fulfill their duties were reflected from the Kızılcahamam meeting .

Similar complaints were made against the structure, which was then called 'Community' , after the 2010 constitutional amendment. At that time, ministers were complaining about not being able to do their duties.

In the end, the complaining ministers were replaced.

I know that there were people in Ankara yesterday who were looking for an answer to this question: Will the ministers of interior and justice change, or will there be early elections?

There is a reason behind the strange question:

AK Party is looking for a new path for itself after the shock it experienced in the March 31 elections.

Mehmet Şimşek was appointed as a result of that search.

Is that enough? It wasn't enough.

The government must also do something in the field of justice. However, whenever one gets the impression that a different direction is to be taken in this area, harsh objections arise from Bahçeli or two MHP executives who are known to reflect his views .

'Judicial reform' can only be pronounced as a noun; It is impossible to call the crumbs that have emerged as 'reform' .

Although the AK Party does not like the fact that the decisions of the Constitutional Court and the European Court of Human Rights are not implemented, it is obvious that the junior partner of the government is not affected by this situation at all.

Even the details about the Sinan Ateş assassination that were known to everyone were not included in the prosecutor's indictment. Members of the family, who are trying to keep the issue hot until a fair decision is made, are tried to be intimidated with threats.

That issue hits a familiar wall.

It seems that the successes achieved in the operations launched by the Ministry of Internal Affairs against illegal formations with the new minister will gradually be replaced by the fight against foreign-based organizations.

Because we saw that a vital operation was about to fail and how conspiracies were set up against the police forces to make them regret what they had done.

The wall made itself evident there too.

Okay, but is the partnership between the two parties ending?

At any other time, in an environment like the present, a partnership between two different parties would have long since ended; However, the glue that makes AK Party and MHP inseparable is very strong.

There's a sort of 'balance of terror' between the two , so they can't be separated.

The relationship caused the AK Party to lose the local elections; If things continue like this, it's time for the general election...