Siyasiler ve gazeteciler… Söz meclisten dışarı…

Bugün günlerden Pazar nasıl olsa, anılar ikliminde dolaşmaya ne dersiniz?

8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal, İzmir’de, Hilton Oteli’nin açılışına da denk düşürülerek Ticaret Odası tarafından düzenlenmiş bir toplantıya hazırlanıyordu. ‘Tarihi’ olacağını söylediği toplantıda, dünyada ve ülkede meydana gelebilecek sarsıntılardan Türk ekonomisinin etkilenmeyeceği bir yeni vizyonu açıklayacaktı Özal…

Her iktidara gelen siyasi kadronun, ekonomik dengelerle kendi keyiflerine göre oynamasının önüne geçmek amacıyla, ekonominin temel esaslarını anayasada belirlemeyi -‘anayasal ekonomi’kavramı ile- o konuşmasında savunacaktı Özal.

Kendini tutamayıp, ‘‘Göreceksin, konuşmam yalnız burada değil dışarıda da etkisini hissettirecek’’ dedi.

Başbaşaydık. 

Sözünü ‘Toplantıya sizlerin de çağrılmanızı sağlayacağım’’ diyerek tamamladı.

Heyecanlandığımı itiraf ederim. ‘Tarihi’ bir olaya tanık olabilme heyecanıydı bu. O hislerle, ‘‘Gazeteci olarak kimlerin çağrılmasını düşünüyorsunuz; yine bazı isimler dışarıda kalacak mı?’’ sorusunu ona yöneltmeden duramadım.

Cumhurbaşkanlığı tarafından düzenlenen toplantılara katılacak gazetecilerin geniş bir skaladan seçilmesi adeti bütünüyle bozulmamıştı ama, yine de, Özal kendilerinden hoşlanmadığı için, mesleğin önemli bazı isimleri genellikle onun bulunduğu ortamlara çağrılmıyordu.

Birkaç ismi saydım, yüzünü ekşiterek olumsuz cevap verdi.

Yanlışlığını, toplantının etkisinin sınırlı kalacağını anlatarak hatırlattım. 

Görüşmemiz sona erdiğinde bana kızdığını hissettim.

Turgut Özal’ın vefatından yaklaşık bir yıl önce yapılan o toplantı için İzmir’e gittiğimde, yüzünü ekşittiği meslektaşların da davetli gazeteciler arasında bulunduğunu fark edip sevindim.

Önemli mesajlarla dolu konuşmasını en iyi yansıtan yazıyı, Özal’ın ‘‘Benimle ilgili tek olumlu yazısı yok’’ dediği, oraya kerhen çağrılan, çok satan gazetenin başyazarı kaleme almıştı.

Elbette istisnaları vardır ama, muhalif gazeteciler, izleyen başka meslektaşları da aynı olaya tanıksa, muhalefet yapamayacağı değerde bir olayı çarpıtmaya kalkışırlarsa kendi itibarlarını zedeleyeceklerini bilirler.

Bir diğer tanıklığım yine Turgut Özal ile ilgili.

Atatürk’ün 1923’te topladığı İzmir İktisat Kongresi’ni, Turgut Özal, Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) müsteşarlığı döneminde -1981- İzmir’de tekrarlatmış, Cumhurbaşkanı iken de, 1992’de, yine İzmir’de üçüncüsünü yapmayı kararlaştırmıştı.

Sıcak bir Haziran günüydü. Özal kısa süre önce prostat ameliyatı olmuş, henüz sağlığına tam kavuşamamıştı. Yine iddialı bir konuşma planladığını biliyorduk. Bir grup gazeteci, o gün -4 Haziran 1992 günü- İzmir’deydik.

Cumhurbaşkanı Turgut Özal ile Başbakan Süleyman Demirelarasındaki çatışmacı dönemin tam ortasında yapılıyordu kongre. Özal’ın konuşması, onunki de çok iyi hazırlanmış olduğu halde, Demirel’in konuşmasından içerik ve doyuruculuk bakımlarından üstündü.

Mutluydu Özal ve mutluluğu o akşam kongrenin yapıldığı Efes Oteli’nde verilen resepsiyonda fazlasıyla belli oluyordu.

Biraz ısrar edince, Cumhurbaşkanı Özal, katılımcılardan dört yazarı, oteldeki odasında gece sohbetine davet etmişti.

Semra Hanım’ın da bulunduğu o gece sohbetinde, değişik gazetelerden dört yazar, Özal’ı Demirel ile arasındaki sorunlar konusunda konuşturduk ve yanından ayrıldıktan sonra da, herbirimiz, tamamen siyasi çekiştirme amaçlı sözlerini ön planda tutan notlarımızı gazetelerimize geçtik. O saatten sonra manşetler yıkıldı ve Özal’ın İktisat Kongresi’ndeki önemli mesajları, yerini, Demirel ile ilgili suçlayıcı takılmalarına terk etti. 

Gazetelerin sadece taşra baskılarında kaldı Özal’ın ekonomiyle ilgili tezleri…

Cumhurbaşkanı Özal’ın, ameliyatlı haliyle çok yoğun ve yorgun olduğu bir günün gecesinde, kendisine yakın saydığı biz dört gazeteci, onun hoşuna gitmeyecek ve günler sürecek bir tartışmayı ateşlemiştik. 

Başka türlü yapabilir miydik?

Yapamazdık.

Özal’lı bu iki anıyı hatırlamamın bu güne özel bir sebebi yok; ancak her dönemle, her siyasi kişilik ile gazetecilerin dirsek temasında bulunduğu hemen her zeminde, ara sıra yaşananlarla ilgisi olmadığını söyleyemem.

Siyasiler ve gazeteciler paralel iki evrende yaşar ve bazen birbirlerini kızdırırlar…

Uğraş alanlarının doğasında vardır bu.