Kemerleri bu kez ne için sıkacağız?

Başkanlık sisteminin ilk beş yılının başıyla sonu arasındaki kur, enflasyon, faiz gibi makro rakamların inanılmaz artışı; hayat pahalılığının herkesi etkileyen acımasız sonuçlarına bakalım. Dolar 4’TL civarındayken şimdi 32 lira, enflasyon yüzde 20’lerdeydi şimdi 75, Merkez Bankası politika faizi 20’lerdeyken şimdi 50’e demir attı. O günden bugüne ücretlerin hayat pahalılığına karşı dayanma gücünün ne kadar gerilediğini hesap edebilmek mümkün bile değil. Her evde ayrı bir acı öykü yaşanıyor. Topyekün yoksullaşma Türkiye Cumhuriyeti pasaportunun değerini düşürdü; geleceğini yurtdışında arayan genç ve orta yaşlı eğitimli insanların sayısı iyimser tahminle 10 kat arttı. Diplomatik gücümüzün ne kadar zayıfladığını da sadece Gazze katliamına karşı etkisizliğimizden görüyoruz. İzleyici koltuğunda slogan atmakla meşgulüz.

Ehliyetsiz, liyakatsiz kadrolar elinde sahipsiz kalan, ortak akıl ve tecrübeyi dışlayan, popülizmle yılları geçiren kötü yönetim ülkeyi keskin bir geri gidişe mahkum etti. Tablonun vahametini erkenden görüp iyi niyetle ikaz etmeye çalışanların sıradan tavsiyeleri bile olmadık hakaretlere, ithamlara maruz kaldı. Bu süre zarfında Türkiye, hukuk, şeffaflık, yolsuzluk ve basın hürriyeti gibi bir ülkenin kalitesini ölçen bütün istatistiklerde baş aşağı gitti. Kaybedilen yılların maliyeti ve boşa harcanan sınırlı kaynakların akıbeti ise bilinmiyor.

Şimdi bütün bu tabloyu tersine çevirmek değilse de durdurmak için Mehmet Şimşek yönetiminde çıkış arıyoruz. Şimşek bir yandan ekonominin basit kurallarını işleterek durumu düzeltmeye, bir yandan da içeriğini yeni duymaya başladığımız kemer sıkma paketiyle para toplamaya çalışıyor. Obezleşmiş kamu yönetimini küçültmek, boşa giden harcamaları kısmak, ağır emekli havuzu daraltmak ya da devleti istihdam kapısı olarak görmeye son vermek mümkün olmadığı için geriye vergi salmak; akla hayale gelmeyen kalemler icat edip, sıkılı kemerleri daha da sıkmak kalıyor. Zarar eden şirketlerden dahi sabit bir vergi almak ya da dünyada benzeri olmayan yurt dışı çıkış harcını bir rivayete göre 10, bir rivayete göre 20 kat artırmak gibi tencerenin dibini sıyıran para toplama yöntemleri… Geçen beş yılın ne kadar kötü yönetildiğini anlamak için bugün müracaat edilen vergi türleri ve oranlarına bakmak yeterlidir. Ya da dünyadan sıcak para gelsin diye kuru baskılayıp faizin önünü açmaya…

Soru. Bütün bunları niye yapıyoruz? Sonuçta ne olacak? Ekonomi programının başarısı neye göre ölçülecek?

Cevap: Beş/altı yıl öncesine; mesela 1 Ocak 2018’e dönebilmeyle.

Arada geçen beş yıldan uzun süren kötü yönetimin ve şimdi yüklenmeye başladığımız yeni kemer sıkma politikasının faturasının toplam maliyetini ‘nasipse’ başa dönebilmek için ödeyeceğiz. Kabul edelim buna mecburuz da. Başka çıkış yok ve ülkenin duvara çarpmaması için milyonlarca insanın sorumlusu olmadığı yanlışların bedelini ödemesine bağlıdır. Kemerler sıkılacak, harcamalarla birlikte hayat kalitesi düşecek ve böyle olduğu için muhtemelen bir süre sonra bu ağır yüke bir de yüksek işsizlik problemi eklenecek. Bütün bunları da büyük bir kalkınma hamlesi adına ya da gelişmekte olan ülkeler sınıfından kurtulup bir üst lige çıkmak için değil, beş altı yıl önce akıl ve mantık yolundan güle oynaya sapan ve kimseyi dinlemeyen hükümetin yarattığı tabloyu hiç olmazsa başladığı yere döndürebilmek için yapacağız.

Bir ülke için bundan daha hazin bir durum olabilir mi? Oldu işte; yaşadık ve gördük. Daha hazini ise bütün bunların Türkiye gibi muazzam potansiyele sahip bir ülkede yaşanmasıdır.