Ukrayna'nın neredeyse 1,5 yıldır yapılması yolunda çaba sarf ettiği uluslararası zirve, sonunda 15-16 Haziran'da İsviçre'nin Bürgenstock kasabasında düzenlendi. 160 ülkenin davet edildiği etkinliğe 101 heyetin katıldığı açıklandı.
Moskova'ya karşı savaşan Kiev yönetimine destek veren sonuç bildirgesini toplam 84 heyetin temsilcileri imzaladı (bunlardan 78'i ülke, 6'sı ise kurum, aralarında Fener Rum Patrikhanesi de var).
İmzalayanlar arasında Rusya ile iyi ilişkilere sahip olan Macaristan, Slovakya ve Sırbistan'ın yanı sıra Türkiye'nin de bulunmasının altı, dış politika yorumcuları tarafından özellikle çizildi.
Çoğunluğun imza atmasında belki de en önemli etken, uluslararası düzeyde neredeyse genel kabul gören "ülkelerin toprak bütünlüğüne saygı" ilkesi (dolayısıyla "işgal ve ilhaka karşı tutum") idi.
Toplantıya katılmasına karşın sonuç bildirgesini imzalamayanlar arasında Hindistan, Güney Afrika, Ermenistan, Bahreyn, Endonezya, Kolombiya, Libya, Meksika, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Tayland, Irak, Ürdün ve etkinliğe gözlemci olarak katılan Brezilya da vardı.
Yani Ukrayna'nın çabaları "Küresel Güney" denilen ülkelerin bir kısmını etkilese de, pek çoğu ve bu arada BRICS üyeleri mesafeli durmayı tercih etti.
Rusya ve Çin olmayınca…
Ukrayna Barış Zirvesi'ni Kiev ve Moskova kendi açısından yorumladı. Kiev bu kadar devletin bir araya gelerek Rusya işgaline karşı çıkmasını, Moskova ise birçok ülke yönetiminin zirveye katılmamasını ve/veya sonuç bildirgesini imzalamamasını öne çıkardı. Her iki yaklaşımda da haklılık payı olduğu söylenebilir.
Rusya'nın zirveye davet edilmemesi son derece önemli bir konuydu ve birçok devlet yönetimi tarafından çeşitli biçimlerde eleştirildi. En yumuşak eleştirilerden biri, kısa süre önce Moskova'da Rus lider Putin ile görüşmüş olan Dışişleri Bakanı Fidan'dan geldi:
"Çatışmanın diğer tarafı olan Rusya da salonda bulunsaydı, bu zirve daha sonuç odaklı olabilirdi."
Davet edilen ülkeler arasında belki de en önemlisi Çin'di. Pekin'in toplantıya temsilci göndermesi Kiev için çok önemli bir başarı sayılacaktı. Ancak bu gerçekleşmedi.
Rusya'nın toplantıya çağırılmamasının zirveyi anlamsızlaştırdığı görüşünde olan Çin'in tavrında sadece Kremlin'e destek vurgusu değil, aynı zamanda kendi öncü rolünün altının çizilmesi vardı. Bilindiği gibi Pekin, savaşın birinci yıldönümünde kendi barış planınıaçıklamıştı; hâlâ farklı bir öneri getirmiyor ve bu planın uygulanmasını istiyor.
Zirve gündemi yumuşatılmıştı
Konferansın hazırlıklarının zor ilerlediğini tahmin etmemiz için önemli bir veri, başlangıçta Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski'nin "Rusya askerî birliklerinin Ukrayna'yı terk etmesi"talebi de dahil 10 maddelik bir gündem çıkartmışken, süreç içinde bunu 3 maddeye indirmesi olmuştu:
"- Nükleer güvenliğin sağlanması ve bu arada Zaporojye Nükleer Santrali'nin Kiev'in kontrolüne verilmesi,
- Gıda güvenliğinin sağlanması ve buna bağlı olarak Karadeniz'in yeniden tahıl ihracatına açılması,
- Tüm esirlerin karşılıklı olarak ait oldukları ülkelere teslim edilmesi ve Rusya'ya kaçırılan Ukraynalı çocukların geri verilmesi."
Bu talepler, ABD tarafından başlangıçtakilere göre "daha yumuşak ve kabul edilebilir talepler" olarak görüldüğü için zirve, böyle bir anlayışla düzenlenmişti.
Bu arada Bürgenstock Konferansı öncesinde (13-14 Haziran'da) İtalya'da toplanan G7 zirvesinde, Ukrayna'ya yönelik bir dizi yardım paketi açıklandı. Bunlar arasında Batı'da dondurulmuş olan Rus varlıklarının faizini kullanarak Kiev'e 50 milyar dolar değerinde kredi sağlaması da vardı.
Ayrıca G7 ülkeleri Rusya'dan, Ukrayna'ya verilen zarar nedeniyle 486 milyar dolar tazminat talep etti.
İkinci zirve düzenlenebilir mi?
Ukrayna lideri Zelenski ve özellikle de Dışişleri Bakanı Kuleba, birkaç ay içinde (muhtemelen ABD başkanlık seçimlerinden önce) ikinci barış zirvesinin düzenleneceği ve Rusya'nın da katılımıyla barışın yolunun açılabileceği umudunu dile getirirken oldukça iyimser görünüyorlardı.
ABD seçimlerinden önce yeni bir zirve düzenlenmesi çok zor. Seçim sonrasında koltuğa Trump oturursa savaşın nasıl gelişeceği ise tahmin bile edilemiyor.
Ayrıca Batı'nın desteğiyle son zamanlarda çatışmalarda kısmen denge sağlanmış gibi görünse de Rusya bugün de daha avantajlı konumda.
Belki bunun da etkisiyle Putin, İsviçre'deki konferansın başlamasına kısa süre kala, 14 Haziran'da "Rusya'nın barış önerisi" diye bir açıklama yaptı. Batı'nın "ültimatom" olarak yorumladığı bu açıklamada dile getirilen yaklaşım şuydu:
"Kiev yönetimi, Eylül 2022'de Rusya'nın ilhak ettiği Lugansk, Donetsk, Zaporojye ve Herson'dan askerlerini çekecek (üstelik sadece Rus askerlerinin şu ana kadar işgal ettikleri yerlerden değil, bu dört bölgede Rusların henüz işgal edemediği diğer topraklardan da), ayrıca NATO'ya katılmayacağının ve tarafsız bir statüde kalacağının güvencesini verecek. Bu durumda derhal ateşkes ilan edeceğiz".
Rusya Lugansk'ı önemli ölçüde ele geçirmiş durumda. Diğer bölgelerin her birinin üçte biri ve daha fazlası hâlâ Ukrayna kuvvetlerinin kontrolünde.
Barış anlaşması için bu bölgelerin tümünün teslim edilmesi şartını ileri sürmesi, Kremlin'in"şimdi anlaşmazsanız ordularımız daha da ilerleyecektir" mesajını vermesi anlamına geliyor.
Son aylarda savaşın tırmandırılmasında Moskova'nın gerisinde kalmayacağını gösterme eğilimine giren Batı'nın bunu kabul etmesi ihtimali yok.