İstanbul zirvesi: Tarihî bir adım mı atıldı, dağ fare mi doğurdu?

Rusya ve Ukrayna heyetlerinin üç yıllık bir aradan sonra, 16 Mayıs 2025’te İstanbul’da buluşup savaşla ilgili konuları ele alması kuşkusuz önemli bir adımdı.

Bu görüşmeler sırasında tarafların 39 aydır süren savaşta şimdiye kadarki en büyük esir takasını (karşılıklı olarak biner kişi) gerçekleştirme kararı alması son derece hayati bir gelişmeydi. Gerçi bunun için böylesi bir zirve düzenlenmesi şart değildi ama olsun, yine de bu, 2 bin kişi ve onların yakınları açısından çok değerli bir girişim.

Başka hangi sonuçlardan bahsedebiliriz? Tarafların ateşkes konusundaki görüşlerini hazırlayarak birbirlerine iletmesi kararını mı? Görüşmelere devam edileceğinin bildirilmesini mi? Bunlar ilk bakışta olumlu görünen ama şu anda fazla bir netlik taşımayan açıklamalar.

İki heyetin başkanlarının da, başta ABD Başkanı Trump olmak üzere uluslararası faktörleri göz önünde bulundurarak ihtiyatlı bir tarzda iyimser cümleler kurmasının ötesinde, savaşın bitirilmesi perspektifinden zirveye baktığımızda ne görüyoruz?

Trump’un bir süredir önerdiği, son zamanlarda Ukrayna lideri Zelenski’nin de savunduğu “30 günlük koşulsuz ateşkes ilan edilmesi” yolunda adım atılabildi mi? Hayır. Rusya Başkanı Putin’le Zelenski’nin bir araya gelmesinin koşulları oluşturulabildi mi? Hayır.

* * *

Rusya görüşme sürecinin ateşkes anlaşması olmadan sürmesini, bu arada topraklarına kattığını ilan ettiği dört bölgede henüz ele geçiremediği alanların da Ukrayna tarafından kendisine verilmesini talep ediyor (Rus silahlı kuvvetleri Luhansk’ın yüzde 95’ini, Donetsk, Herson ve Zaporojye’nin ise yaklaşık üçte ikisini işgal etmiş durumda). Rusya Başkanı Putin’e karşı genellikle oldukça özenli bir dil kullanan Trump’ın bu istek karşısında “Rusların aşırı talepleri var” dediğini not edelim.

Çeşitli kaynaklardan yayılan söylentilere bakılırsa, İstanbul görüşmelerinde Rusya heyetine başkanlık eden Medinski, bu taleplerinin karşılanmaması durumunda Harkov ve Sumı gibi yeni Ukrayna bölgelerini de işgal edebileceklerini, ayrıca savaşı gerekirse bir, iki, üç yıl daha sürdürebileceklerini, vaktiyle (1700-1721 yıllarında) İsveç’le tam 21 yıl savaştıklarını söyledi.

İstanbul görüşmesinin Putin tarafından önerilmesine karşın, Rus heyetinde üst düzey devlet yöneticisi bulunmaması, öneriden sonra “İstanbul’a bizzat gideceğini” söyleyen ve ardından Ankara’da Cumhurbaşkanı Erdoğan ile bir araya gelen Zelenski ve bazı Amerikalı yöneticiler tarafından eleştirildi. Ukrayna ve Türkiye’den bakanlarla bir araya gelen ABD Dışişleri Bakanı Rubio, temsil düzeyinin düşük olduğu gerekçesiyle Rus heyetiyle görüşmeyi reddetti.

Bu arada Rusya heyetinin Ukrayna ile görüşmelere Türk ve Amerikalı yetkililerin katılmasını istemedikleri de Dolmabahçe’den gelen haberler arasındaydı. Sonuçta sürece Dışişleri Bakanı Fidan moderatörlük yaptı.

Ukrayna tarafının ise bu görüşmelerden fazla umutlu olmadığı ve ana amacının Trump’ın tepkisini çekmeyecek bir tavırla sürece devam etmek olduğu vurgulanabilir.

 

* * *

Trump, başlangıçta heyecanla karşıladığı İstanbul zirvesinin ardından yaşadığı hayal kırıklığına rağmen, kendisiyle Putin arasında kısa süre içinde gerçekleşebilecek bir görüşme ile ateşkesin gündeme gelebileceğini savundu.

ABD Başkanı’nın bu öngörüsünü tümüyle reddetmek mümkün değil. Çünkü zaten Moskova’nın asıl amacı Kiev’le değil Washington’la masaya oturmak.

Putin, Ukrayna işgalini başlatmadan birkaç ay önce (2021’in son aylarında) ABD ve NATO’ya “Avrupa’da ve bu arada Ukrayna’da Rusya’nın güvenliğini göz önüne alan politikalar uygulama” uyarısı yapmış ancak Batı’dan ciddi bir cevap alamamıştı. Bugün de Rus liderin “Yalta 1945 Konferansı” benzeri bir platformda dünyanın bölüşümünü, eski Sovyet coğrafyasında kendi çıkarlarının kabul görmesini ve NATO’nun Rusya’yı kuşatma amacından vazgeçmesini istediği kanısında olanlar az değil.

İstanbul zirvesi sonrasında kayda değer bir gelişme olmaması, ABD-Rusya hattında gerilimi arttırabilir ve başlangıçta Ukrayna konusunda Avrupalı devletlerle arası açılan Trump’ın onlarla birlikte Rusya’ya karşı etkili önlemler alması ihtimalini güçlendirebilir.

Savaş arenasında daha avantajlı olduğunu ve adım adım Kiev’i dize getirebileceğini hesaplayan Kremlin’in sorunu şu: Bir taraftan kuvvet kullanarak zafere ulaşmayı amaçlıyor. Diğer taraftan uluslararası alanda meşruiyet kazanmak istiyor. Bunun için de en başta ABD yönetimiyle ilişkilerini en azından bozmaması gerekiyor.

Bu denklemin nasıl gelişeceğini zaman gösterecek. Ancak bugünkü tabloya bakarak İstanbul zirvesinin, fikir babası Putin’in işini kolaylaştırdığını söylemek pek mümkün görünmüyor.

P.S.: İzninizle bu konuları T24’te bu günlerde yapacağımız Kuzey Raporu video programında daha geniş olarak ele alma niyetimi paylaşayım.

Hakan Aksay kimdir?

Hakan Aksay, 1981'de 20 yaşında bir TKP üyesi olarak Sovyetler Birliği'ne gitti. Leningrad Devlet Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi'ni bitirdi. Brejnev, Andropov, Çernenko ve Gorbaçov iktidarları döneminde 6 yıllık kıymetli bir SSCB deneyimi kazandı.

Doğu Almanya'da 1,5 yılı aşkın gazetecilik yaptıktan sonra TKP'den ayrılarak Türkiye'ye döndü. Bir yıl kadar sonra bağımsız bir gazeteci olarak Moskova'ya gitti ve 20 yıl boyunca (Yeltsin ve Putin dönemlerinde) çeşitli gazete ve TV'lerde muhabirlik ve köşe yazarlığı yaptı.

Bu dönemde Türk-Rus ilişkileriyle ilgili çok sayıda proje gerçekleştirdi. Moskova'da '3 Haziran Nâzım Hikmet'i Anma' etkinliklerini başlattı ve 10 yıl boyunca organize etti. Dergi ve internet yayınları yaptı. Rus-Türk Araştırmaları Merkezi'nin kurucu başkanı oldu.

2009'da döndüğü Türkiye'de 11 yılı T24'te olmak üzere çeşitli medya kurumlarında çalıştı; Tele1 ve Artı TV kanallarında programlar hazırlayıp sundu; Gazete Duvar'ın Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı. Türkiye'nin önde gelen Rusya ve eski Sovyet coğrafyası uzmanlarından olan ve "Puşkin madalyası" bulunan Hakan Aksay'ın Türkçe ve Rusça dört kitabı yayımlandı.