"Uzun yıllardır, Türk İslam medeniyetinin kuruluşuna katkı veren pek çok tarihi şehri ziyaret etme fırsatım oldu. Urumçi ve Kaşgar, içimde hep ukde olarak kalmıştı. Nihayet, Çin'deki temaslarım vesilesiyle bu iki kadim şehri de ziyaret ettim," diye tweet attı Dışişleri Bakanı Hakan Fidan merakla beklenen Sincan Uygur bölgesini ziyaretinin ardından.
Bu vesile Sayın Bakan'ın cebinde ziyaret etmek istediği bir şehirler listesiyle dolaştığını öğrenmiş olduk. Listeye iki çentik daha atmış oldu. Açıkçası biz daha çok, Uygur Türklerine dair gözlemlerini iletmesini beklerdik ama siyasi mesaj yerine ziyaretin turistik tarafını öne çıkartarak, Çin'e bir çiçek daha atmayı tercih ettiği anlaşılıyor.
Bu hassas konuya devam etmeden önce Çin - Türk ilişkilerine bir göz atmakta fayda var.
Genelde ilişkilerde ekonomik boyut ön plana çıkıyor ancak ekonomik işbirliğinin çok rahat ilerlediğini söylemek kolay değil. Çin'in tek kuşak tek yol politikasının ilk dönemleri, AK Parti iktidarının büyük altyapı yatırımlarına kalkıştığı döneme rast gelince, Pekin'in yatırım iştahı kabardı. Ancak Çinlilerle iş yapmak o kadar kolay değil. İki ülkenin iş yapma kültürleri uyuşmayınca, Çin'in yatırımları sınırlı kaldı. Ancak 2000'li yılların ortasından itibaren Türkiye'nin Çin'den ithalatında patlama yaşandı. 2024 itibariyle 48 milyar dolarlık ticaretin yaklaşık 3,5 milyar dolarlık bölümü Çin'e ihracatı oluşturuyor.
Çin'le ilişkilerin kapsamlı bir değerlendirmesi için Ceren Ergenç ile Derya Göçer hocaların detaylı raporunu okumanızı tavsiye ederim.
Çin'le ticaret açığının kapanması çok zor
Çin'le işbirliği imkanları arttırılabilir; ancak ticarette dengeleme sağlanması çok zor, zira Türkiye'nin Çin'e sunabileceği çok fazla ihraç ürünü yok.
Turizmin arttırılması yaraya kısmen pansuman olabilir. Hızla büyüyen ve zenginleşen Çinli orta ve üst sınıfların artan dış turizm talebinden pay kapılabilir. Ancak hem daha fazla tanıtım hem de Çin devletinin kendi vatandaşını teşvik etmesi gerekiyor. Bunun için de ilişkilerde havanın olumlu olması önemli.
Dışişleri Bakanı Fidan'ın da ilişkilerde balayı havası yaratmak için elinden geleni yapmaya çalıştığı anlaşılıyor. Bu amaç için Çin'in Uygur Türklerine reva gördüğü uygulamalardan rahatsızlık duyulmuyormuş gibi, Sincan Özerk Bölgesi'ne de gitmesi ne kadar doğru oldu tartışılır.
Çin'in Uygur siyasetine alet olmak
İç siyasete dönük olarak "bakın biz soydaşlarımızla ilgileniyoruz" mesajının, pazar yerinde yaşlı teyzenin elini öpmenin ötesine gitmesi gerekmez mi?
"Bölgeye gitmesi Çin'in asimilasyon politikasına destek diye yorumlanır," dedi, emekli büyükelçi Halil Akıncı. Türk Devletleri Teşkilatı'nın kuruluşunda önemli rol oynamış ve genel sekreterliğini yapmış olan Büyükelçi Akıncı'ya göre, Fidan'ın Çinli muhataplarına, "Uygur Türk bölgesine soydaşların kimliklerini korumalarına destek olunduğu zaman gitmeyi tercih ederim," demesi gerekirdi.
Görüşünü sorduğum bölgeyi tanıyan bir başka büyükelçi de Fidan'ın bölgeye gidişinin bir göz boyama egzersizi olduğunu vurguladı. Çin devletinin Uygur Türklerinin "mutlu mesut yaşadığı" senaryosuna alet olunması Türk diasporasını da rahatsız etti. Urumçi ve Kaşgar için "Türk İslam" şehirleri tanımlamasını kullanması zevahiri kurtarmaya yetmedi."Soydaşlarımızın Türk topraklarında Çin aleyhine faaliyette bulunmasına göz yummayız. Ama onlara reva gördüğünüz muameleye dönük her daim hassas olmaya devam edeceğiz. Bu bizim ekonomik ilişkilerimizi geliştirmemize engel olmamalı," şeklinde özetlenebilecek bir duruş daha vakur, iktidarın çok sevdiği söylemle daha "milli" bir duruş olabilirdi.
"Turistin gelsin arabaların gelmesin"
Öte yandan Çin makamları tarafından hiçbir zaman tasvip görmemiş bir önceki iş insanı büyükelçinin, heyette baş köşede olması, Pekin'deki temaslarda Dışişleri Bakanı'nın sağında oturtulmasını anlamak da mümkün değil. Şu anda görev başında bulunan büyükelçi neden ikinci plana atılır, muamma.
Ancak çok daha garip ve açıklaması zor hadise Fidan Çin'den döndükten sonra gerçekleşti. Fidan'ın yurda dönmesinden 24 saat sonra, Ticaret Bakanlığı Çin araçlarına ağır vergi getirdi. Ülkenin Dışişleri Bakanı ekonomik ilişkileri geliştirmek için Çin'e gitsin, döndükten sonra ticaret bakanın ticarete darbe vuracak cezai bir uygulama getirsin. Bakanlıklar arasında hiç mi eşgüdüm yok? Şükür, Ticaret Bakanlığı bu adımı Fidan Çin'deyken atmadı. Emekli büyükelçi Selim Yenel'in de yazdığı gibi, bu tür durumlarda mütekabiliyetten geri kalmayan Çin'den bir karşı salvo beklemek gerekir.
Neticede Çinlilere "turistin gelsin ama arabaların kalsın" demiş olduk. Bana öyle geliyor ki, bu saatten sonra Çin'den turizm patlaması beklememek gerekir.
BRICS muamması
Bu arada Bakan'ın Çin ziyareti Türkiye'nin BRICS'e dönük ilgisinin bir kez daha gündeme gelmesine vesile oldu. Fidan'ın BRICS üyeliğine dair bir soruyu "neden olmasın" diye yanıtlaması, 'Türkiye BRICS'e resmen katılmak istiyormuş' gibi lanse edildi. Ancak Ankara'nın üye olmak için resmen başvurduğuna dair resmi yada gayri resmi bir açıklama yapılmadı. Bilerek mi muğlak bırakılıyor yoksa sürecin acemice yönetilmesiyle mi karşı karşıyayız emin olamıyorum.
Dışişleri Bakanı Fidan'ın katıldığı BRICS+ toplantısının ardından Türkiye'nin "üyeliğine" dair herhangi bir açıklama yapılmadı.
Fidan toplantı sırasında "BRICS'le işbirliğimize önem veriyoruz" dedi. Çin delegesi, "Biz kendi aramızda ticareti arttırmak için bir aradayız. Siz bize ticari engel getirdiniz, bu nasıl bir işbirliği anlayışı" diye sitem etmiş midir?
Kaan Kutlu Ataç hocanın dikkat çektiği gibi, BRICS'in bir web sitesi bile yok. Bu aşamada ne olduğu, nereye evrileceğini öngörmek için erken. Ama hiç kuşku yok ki, Türkiye'nin BRICS'e ilgisi, Batı'dan uzaklaşma çabası olarak okunacaktır. ABD'nin Ankara Büyükelçisi Jeff Flake, Türkiye'nin BRICS üyeliği yönünde adım atmaması ümidini dile getirmiş.
Açıkçası Batılı ülkelerin Türkiye'nin "alternatif arayışında" kendi rollerini gözden geçirmeleri gerekir.
Türkiye'nin demokratik ülkeler kampında kalması için özel bir gayret içinde olmadıkları gibi tam tersine neredeyse Türkiye'yi BRICS'e doğru itiyorlar. Örneğin ABD demir çelikte getirdiği gümrük vergisini kaldırmamakta diretirken, Avrupa Birliği, gümrük birliğinin yenilenmesi için müzakerelere başlamak gibi milimetrik bir açılımda dahi bulunmuyor.
Türkiye'nin BRICS'e ilgisi bu anlamda aslında Batı'ya verilmek istenen bir mesaj gibi okunabilir mi?
Devletin ilgili kurumlarının tüm paydaşlarla bir araya gelip, en ince ayrıntısının düşünülüp, dikkatlice kurgulanmış bir siyaset izlediği sonucuna varmak güç. Ortaya daha çok, eşgüdümden uzak, oradan oraya savrulan yalpalayan bir görüntü çıkıyor. Her şeyden yararlanma açıkgözlülüğü sonuçta hiçbir şeyden yararlanamama gibi bir durum yaratmasın da...