Elinde palayla birinin önünü kesen Yeniçeri’nin muhatabı, şikayet konusu edilen olayın bin yıl önce yaşandığını hatırlattığında, Yeniçeri’nin “Ben yeni duydum” dediğiyle ilgili bir fıkra vardır; ben güncel bir uluslararası olaya da çağrışım yapabileceği için onu böyle özetlemekle yetineceğim.
Danıştay’ın meslekten ihraç edilmiş 450 hakim ve savcıyla ilgili göreve iade kararı üzerine başgösteren tartışmalar bana o fıkrayı hatırlatıyor.
Hakim ve savcılarla ilgili tek bir karar yok; öbek öbek verilmiş kararlar söz konusu. Kararların hiçbiri yeni de değil; haklarında göreve iade kararı verilmiş hakim ve savcıların büyük bölümü çoktan göreve başlamış bulunuyor.
Konuyu, birileri, yeni duymuş olmalı ki, sanki karar dün çıkmış gibi tartıştırıyor.
Ayrıntıya girmeden söylenecek olan şu: Danıştay önüne gelen sayıları birkaç binin üzerinde bulunan davaları görüşüp karara varmakta geç kaldığı gibi, Hakimler Savcılar Kurulu (HSK) da haklarında karar verilen hakim ve savcıları görev yerlerine göndermede gecikti de gecikti.
Danıştay’ın önünde benzer karar bekleyen daha yüzlerce dava var, haklarında göreve iade kararı verilmiş çok sayıda hakim ve savcı da HSK’nın kendilerini göreve başlatmasını bekliyor.
Hükümetin küçük ortağı MHP’nin lideri Devlet Bahçeli konuya girmekte geç kalanlardan. Dün şunları söylemiş:
“Danıştay 5. Dairenin FETÖ’den ihraç edilen 387 hakim ve savcıyı tekrar mesleğine iade eden kararı çok tehlikelidir, çok sakıncalıdır. Hukuki bir temeli yoktur. Bu dairenin göreve iade kararı verdiği kişiler arasında ankesörlü hatlarla haberleşen, mahrem imamlarla irtibatı olan, bylock yazışmalarında adı geçen, terör örgütlerine bağış yapan, hakkında örgüt üyeliğinden işlem yapılan isimlerin olması nasıl izah edilebilecektir? Danıştaş 5. Daire nereye hizmet etmektedir? Bu karar alınırken 5. Daire üyeleri maklube mi yiyorlar, haşhaşilerin vaazlarını mı dinliyorlar?”
Reklam
Kararı veren Danıştay’ın üyeleri, kendileri için sarf edilen, “Bu karar alınırken 5. Daire üyeleri maklube mi yiyorlar, haşhaşilerin vaazlarını mı dinliyorlar?” cümlesine herhalde bir tepki vereceklerdir, ama yukarıda alıntıladığım cümlenin geri kalanında da MHP lideri yanılıyor.
Karara konu olan ve herbiri ayrı ayrı mahkemelerden kendilerinin görevden alınmaları sürecinde maruz bırakıldıkları iddiaların gerçek olmadığına dair beraat kararları aldıktan sonra, o beraat kararlarıyla göreve iade edilmeleri için Danıştay’a başvuran hakimler ve savcıların…
Ankesörlü telefonlarla haberleştiği…
Mahrem imamlarla irtibatlı olduğu…
Bylock yazışmalarında adı geçtiği…
Terör örgütlerine bağış yaptığı…
bilgisi doğru değildir.
Zaten, o savcı ve hakimler hakkında bu tür iddialardan hiçbiri doğru olmadığı için mahkemeler beraat kararları vermiş, Danıştay’ın 5. Dairesi de, bu sebeple, onların göreve iadesini doğru bulmuş, HSK da, yine aynı sebeple Danıştay’ın kararına uymuştur.
Reklam
“Ben yeni duydum” diye konuyu hayli geriden tartıştıranlar yüzünden iktidarın büyük ortağı da rahatsız olmuşa benziyor.
AK Parti genel başkanı da olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da, tartışmalar ilk gündeme taşındığında, Anayasa Mahkemesi’nin Hatay halkının oylarıyla TİP’ten milletvekili seçilmiş Can Atalay için vermiş olduğu serbest bırakılması yönündeki kararını hazmedemediğini söyledikten sonra, “Danıştay’ın aldığı karara da sessiz kalmamız mümkün değildir” atfında bulunmuştu.
Dün de, yüksek mahkemeler ile ilgili tartışmalar konusunda yine kendisinin taraf değil hakem konumunda olduğunu söyledi Cumhurbaşkanı Erdoğan…
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu yaklaşımının da doğru olmadığı biliniyor. Yükseği ve yüksek olmayanıyla yargı, anayasaya göre, yürütme ve yasama ile irtibatsız bir erk.
Yargı organları arasında yetki ihtilafı çıktığında, Anayasa Mahkemesi’nin kararının geçerli olacağı da, yine anayasanın gereği (m. 158).
Dün Yargıtay’ın birinci başkanlığından emekli Prof. Sami Selçuk da, anayasal açıdan konuya nasıl yaklaşılması gerektiğiyle ilgili görüşlerini, T24 sitesinden Gökçer Tahincioğlu’na açıkladı ve Yargıtay’ın bir dairesinin Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmaması yolundaki çıkışına kurumun kendi içerisinde tavır alınması gerektiğini bildirdi. “Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun olaya el koyması gerekir” diyerek…
Bir hatırlatması da vardı Prof. Selçuk’un, onu da aktarayım:
“Bundan otuz beş yüzyıl önce mahkeme kararlarına
uymayanların ölümle cezalandırılacakları yolunda bir buyrultu yayımlayan Hitit Kralı II. Tuthaliya bu topraklarda hüküm sürmüştür. Hiç kimse, Türkiye’nin insan ve hukuk düzeyini Tunç Çağı’na taşımaya kalkışmamalıdır.”
İleride “Ben bunları duymamıştım” diyecekler için bu yazı yazıldı.