İki dudak arası siyasetin riskleri: Abla, ana, baba, evlat şimdi de asker arkadaşı

2023 yılının mart ayı. Türkiye 2.5 ay sonra cumhurbaşkanlığı seçimlerine gidiyor. İki yılı aşkın süredir başını CHP ve İYİ Parti’nin çektiği Millet İttifakı ya da katılımcı partilerin sayısıyla anılan "Altılı Masa", güçlendirilmiş parlamenter sistemden hukuka-demokrasiye dair pek çok ortak belge-çalışma üretmiş. Aday belirleme sürecindeki aşamada bir "anlaşmazlık" yaşanıyor ve İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener bir basın toplantısı yaparak beraber çalıştığı partileri "kumar masası" olarak tarif ediyor. Konuşma metnini hatırlayalım:  

“Üzülerek söylüyorum ki, geldiğimiz son noktada dün itibariyle Altılı Masa artık millet iradesini, kararlarına yansıtma kabiliyetini kaybetmiştir. Milletimizin ortak iyiliği için iyi niyetle oturduğumuz bu masa artık potansiyel adayların tartışılabildiği bir ortak akıl platformu olmaktan çıkmış, tüm alternatiflerin kara listeye alınarak, tek bir adayın tasdiki için çalışan bir noter masasına dönüşmüştür. Geçtiğimiz bir yıllık süreçte ülkemizde demokrasinin yeniden inşası için oldukça önemli bulduğumuz çok kıymetli imzalar attık. Dolayısıyla biz ne olursa olsun, imzamızın ve milletimize verdiğimiz her sözün arkasındayız.

Ancak ne bir kumar masasında ne de bir noter masasında olmayacağız. 85 milyonun geleceğini kişilerin tahakkümüne teslim edip, tehlikeye atmayacağız. Cumhuriyetimizin yeni asrını göz göre göre hiç etmeyeceğiz. Milletimizin kazanma ümidini yok etmeyeceğiz. Türk Devleti’nin varlığını, Türk Milleti’nin iradesini bir kişinin iki dudağı arasına bırakmayacağız.”

2023 seçimlerinin kazanılamamasının elbette tek sebebi değil ama kritik dönemeçlerden biri. O güne kadar CHP’deki isimlerle Akşener arasında “abla-kardeş” hitapları sürüyor. Akşener CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu “ailesine vasiyet” ediyor. Aynı günlerde Kılıçdaroğlu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile aralarında “baba-oğul” ilişkisi olduğunu söylüyor. Abla, kardeş, baba, oğul… Bugün hepsi ayrı yerlerde… Siyaseti ilkeler, kurumlar üzerinden yapmayıp “arabesk” hale getirdikçe savrulmalar normal…

Bu arada İYİ Parti’nin kurucu genel başkanı dün AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı ziyaret etti. Kurucusu olduğu partinin yöneticilerinin (içlerinden önemli bir isimle konuştum) gidişten haberi de yoktu, gidişten mutlu da olmamıştı. “İlk başta iki kıdemli siyasetçi buluşması deriz kendisine ya da ailesinden bir kişiye herhangi bir görev verilirse mesafe koyulur” dedi. Öğrendiklerine göre görüşme talebi Akşener’den gelmişti, İletişim Başkanlığı’nın duyurusu ile haberdar/rahatsız olmuşlardı. 2023 Mart ayının yeniden hatırlanıp tartışmaların büyüyeceğinin de farkındalar. İYİ Parti içinden son bir bilgi ile bu kısmı bitireyim. Önümüzdeki günlerde yeni genel başkan Müsavat Dervişoğlu ile birlikte yeni siyasi bir atağa kalkmaya hazırlanan partide geçtiğimiz hafta “sistem nasıl olmalı” tartışması yaşandı. Tartışmanın bir tarafında partinin merkezdeki seçmeninin dikkatini çekmesini sağlayan ismi Ümit Özlale vardı. Özlale “parlamenter sisteme geri dönülmesinin şart olduğunu” bunun için çaba sarfedilmesi gerektiğini savunuyor. Hareketin kıdemli isimlerinden Lütfü Türkkan ise mevcut sistemde kalınması gerektiğini söyleyen isimlerin başını çekiyor. En temel konuda farklılaşan görüşler bakalım nereye evrilecek.

Bitirirken…

Siyasete; abla, kardeş, baba, oğulun arasında bugün itibariyle asker arkadaşı da katıldı. Gazeteci Barış Terkoğlu’nun Cumhuriyet’te yazdığı köşe yazısında 1 Mayıs’ta tutuklanan öğrencilerle ilgili şöyle bir bölüm var:

“Tutuklu öğrencilerin aileleri, CHP’li vekillere dert yandı. ‘Üniversite öğrencisi çocuğum 1 Mayıs’a katıldığı için hapiste, sınavları var, giremiyor’diye feryat ediyorlardı. Sonra Özgür Özel’den randevu aldı. 28 Mayıs’ta çocuklarının eğitim hayatına verilen zararı anlattılar.

Peşinden kritik adımlar geldi. Aileleri dinleyen Özel, ‘Askerlik arkadaşımı arayayım’ diyerek telefona uzandı. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’u aradı. Bakan telefonu hemen açtı. 1 Mayıs eylemine katıldı diye tutuklanan öğrencilerin durumunu, çocukların sınavlarına giremediğini, ceza alsalar dahi yatarı olmayan bir suçlama nedeniyle eğitim hayatlarının zarar gördüğünü ve serbest bırakılmaları gerektiğini söyledi. Adalet bakanı, sorunun çözümü için elinden geleni yapacağını söyleyerek kapattı.

Bakan ‘yukarı’ ile görüştü mü bilinmez... Ama bundan sonra hızlı bir süreç yaşandı. Özel’in telefonundan bir gün sonra 29 Mayıs’ta savcı M.Ü., kendi talebiyle tutuklanan üç öğrenci için bir anda görüş değiştirdi. Dört gündür tutuklu olan A.K.G., B.Y., Ö.B. adlı öğrenciler için ‘tutuklulukta geçen sürenin yeterli’ olması gerekçesiyle tahliye talebinde bulundu. Öğrenciler sürpriz şekilde serbest kaldı. Savcı, tahliye talebinde öğrenciliğin özellikle altını çizdi: ‘Şüphelilerin öğrenci olduğu, öğrenci belgelerini ibraz ettikleri...”

Özgür Özel büyük bir iyi niyetle tutuklu ailelere yardımcı olmaya çalışıyor. Nerede dertli bir isim varsa oraya koşuyor. Tüm bunlar önemli. Ama bir yandan da ya Özel’e ulaşamayan binlerce isim ne olacak? Ya da bu şekilde mevcut sistem giderek muhalefet tarafından da meşrulaştırılmış olmuyor mu? İki dudak arasındaki siyasete zaman kazandırmak, yeniden baştan ihya edilmesi gereken demokratik-hukuk devletinin tartışılmasını-oluşmasını geciktirmiyor mu?

Klientalizm neydi hatırlasak mı?