Anayasa Mahkemesi, 2018’de alelacele yürürlüğe giren ve “Yetki Kanunu” olarak bilinen 703 sayılı KHK’ya dayanılarak yapılan birçok önemli işlemi iptal etti. Merkez Bankası Başkanı ve rektör atamaları gibi son derece sansasyonel atamalar Anayasa’ya aykırı imzalar arasında bulunuyor. Hukuken böyle…
Kararın siyasi tercümesi de şu: Cumhurbaşkanı ekonomiyi pek güzel yönettiği geride kalan beş yılda, Merkez Bankası başkanlarını peş peşe değiştirirken anayasaya aykırı bir yetkiyi kullanıyormuş! Aykırı zira, bu ve benzeri atamalar “KHK ile düzenlenemeyecek yasak alanda kalmaktadır.”
Herkes, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin tam yetkili, hızlı ve seri karar üreten Türk tipi harika bir model olduğunu düşünürken meğer öyle değilmiş. AYM’nin iptal paketinden anlaşılan o ki Anayasa, Cumhurbaşkanı’nı atama yetkilerini kullanmakta ile eksik bırakmış! Bu yüzden de Erdoğan işlerini görmek için anayasa dışına çıkmak zorunda kalmış. Karar mealen bunu söylüyor.
Neyse ki AYM anlayışlı da iptal ettiği KHK maddesinden dolayı Cumhurbaşkanı’na yaptığı işleri kanuna uydurması için en üst süreyi (12 ay) vermeyi ihmal etmiyor. Bu arada aynı fiili durumdan istifade edilip edilemeyeceği; yani anayasa aykırı atamalar veya iptal listesindeki diğer bütün işlemlerin aynılarına devam edilip edilemeyeceği de muamma. Kimilerine göre edilemez, Baştepe sözcülerine göre 12 ay daha pekala edilir. Mamafih, 6 yıldır edilmiş bir yıl daha ne farkeder? Diyelim Meclis kanunu çıkaramadı, sonra yine bu yetkileri kullanmanın önünde bir müeyyide de yok. Zaten hayat devam ediyor.
Böyle bir devlet idaresi olur mu? Anayasa ile iktidar işlemleri arasında makas böyle açık olur mu? On milyonlarca insanı referanduma taşıdığımız Anayasa bu kadar önemsiz olur mu?
Meydanlarda vaat edilenle tatbikat arasındaki onlarca başka çelişki bir yana… Zaten Cumhurbaşkanı’na sınırsız yetkiler verilmişken bir de böyle kenarından dolanarak, hatta yok sayarak anayasa önemsizleştirmek milli irade ve hukuk devleti prensipleriyle bağdaşır mı? Yoksa prensibimiz, “Sandıktan çıkarsan, bir dahaki sandığa kadar bildiğin gibi yap” da nasıl yaparsan yap mı?
Madem en kritik işlerde bile anayasa otoritesine riayet yok, “yeni anayasa” ihtiyacı nereden çıktı? Nasıl bir metin yazılacak da yenisine uymak mecburi olacak? “Bundan sonra Anayasa’ya uyalım” gibi bir şey mi? Uymamayı kim denetleyecek? Denetlese kime laf geçirecek? Tepesinde koalisyon ortağının kılıcı sallanan Anayasa Mahkemesi mi?
AYM’nin kararı sadece ortadaki usul hatasının geç de olsa -itirazdan 6 yıl sonra- giderilmesi için verdiği bir iptal değildir. Bu karar, hukuksuzluğun statüko haline geldiğini ilan ediyor. Anayasaya dahi uyulmayan ülkede hakka, hukuka, ya da kanuna uymak anlamsızlaşıyor.
Türkiye’nin ekonomiden dış politikaya, eğitimden kültüre, sanata kadar birçok alanda gerilemesinin, vakit ve kaynak kaybının; topyekûn seviyesizlik illetinden mustarip oluşumuzun hikayesini de bu anlamsızlık açıklıyor. Elimizde ise, “Şöyle büyük devletiz, böyle eski geleneğimiz var” edebiyatından gayrı bir şey kalmıyor.