Son seçimde 22 yıldır ilk kez birinci parti olma özelliğini yitiren, seçmen gözündeki yerini kaybetmeye devam eden ve oy oranları hızla gerileyen AKP, her yıl yaptığı ve partinin sorunlarının çözümüne katkı sağladığını düşündüğü Kızılcahamam Kampı’na büyük umut bağlamıştı.
Toplumdan koptuğu, halkın sorunlarına duyarsızlaştığı, ıstakoz, havyar ve lüks tüketimle anılmaya başlandığı ve giderek jakoben bir parti havasına büründüğü eleştirileri arasında partinin ve teşkilatın önemli isimleri “sorunlara” çare bulmak için bir araya geldiler.
Peki Kızılcahamam Kampı’nda ne oldu, sorunlara çare bulundu mu, beklentiler karşılandı mı, partinin gevşeyen cıvataları sıkılabildi mi!
Bu sorunun yanıtını almak için partiye yakın isimlerle, partinin nabzını tutmayı beceren tanıdıklarla konuştum.
Genel kanaat şu: “Kızılcahamam’da hiçbir şey konuşulamadı. Kimse gerçek meselelere eğilemedi. Bırakın sorunları çözmeyi, sorunların ne olduğuna bile kimse değinmedi. Azalan umutlar iyice kırıldı”
-AKP’nin Kızılcahamam Kampı, daha çok milletvekillerinin Bakanları suçladığı ve seçim kaybını Bakanların sırtına yüklemeye çalıştığı tartışmalarla geçmiş. Milletvekilleri Cumhurbaşkanı’na bir şey söylemeyi başarabildikleri her anda, Bakanları şikayet etmişler. Toplantılar genelde Bakanlara ayar verme toplantısı şeklinde geçmiş.
– Şebnem Bursalı’nın Cumhurbaşkanı Erdoğan ile çektirdiği fotoğraf ve bu fotoğrafı “Her şey yolunda. Sorun yok” şeklinde sosyal medyasından paylaşması infiale sebep olmuş. Bunu güç devşirmeye çalışma ve yanlışı legalize etme olarak görmüş tüm milletvekilleri.
– Geniş katılımlı toplantılarda pek bir şey konuşulmamış ama küçük grupların bir araya geldiği görüşmelerde yapılan dedikodu ve eleştirilerde hedef Ali İhsan Yavuz ve Hayati Yazıcı olmuş genelde. Bu ikilinin kendi sorumluluklarındaki seçimin başarısızlığını il ve ilçe teşkilatlarına yıkma çabası teşkilatları kızdırmış.
– AKP liderliğinin İstanbul’un geri alınamamasından, kale durumundaki bazı illerin kaybedilmesinden daha moral bozucu olarak gördüğü iki ilçenin kaybı çok konuşulmuş ve moral bozucu olmuş. Bu ilçelerden biri Sakarya’nın Sapanca ilçesi, diğeri ise Giresun’un Görele ilçesi. Bu iki ilçenin kayıplarının simgesel ve moral önemi geleceğe ilişkin çok karamsar bir tablo oluşmasına neden olmuş.
– Partideki dağınıklığın bir göstergesi olarak ilk kez bir seçime medya ve tanıtımdan sorumlu biri olmadan gitmesi ele alınmış. Bu görevi üstlenen Hamza Dağ’ın İzmir adayı olarak kendi derdine düşmesi, Ertan Aydın’ın birkaç ilde çalışma yapması ve yüksek harcamaları ele alınmış. Cemil Ayvalı’nın bu işi götürecek çapta olmadığı konuşulmuş.
– Kızılcahamam’a damga vuran kulislerden biri ise eski Bakan Mustafa Varank’ın Cumhurbaşkanı’nın Özel Kalem Müdürü Hasan Doğan’ı yemek için yaptığı çalışmalar olmuş. Varank ayrıca partinin muhaliflere karşı daha sert tutum alması gerektiğini, gerekirse oy kaybına tahammül edilebileceğini ama partinin ana ekseninden uzaklaşılmaması gerektiğini savunup durmuş. Bu arada benim iyi bulduğum yeni Bakan Kacır’la arasının pek iyi olmadığı da gözlerden kaçmamış.
– Ve son olarak şunu öğrendim. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kafasında bir kabine değişikliği falan yok. Bakanlar değişmeyecek, hepsi yerli yerinde kalacak. Değişme olasılığı olan tek Bakan Ticaret Bakanı Ömer Bolat. O da siyasi değil, sıhhi nedenlerle. Ömer Bey’in ailesinde birden fazla kişinin sağlık sorunları yaşadığı ve Ömer Bolat’ın da onlarla ilgilenebilmek için görevden affını istediği söyleniyor.
Derin Galatasaray diye bir şey yoktur
Galatasaray’da Erden Timur’un istifasından sonra bazı taraftarlar ve Galatasaray’ın iç yapısından haberi bile olmayan kimi sözde yorumcular “Derin Galatasaray” masalları anlatmaya başladılar.
Derin Galatasaray Erden Timur’u yemiş.
Mektepliler Erden Timur’un yükselişine tahammül edememiş.
Küçük olsun, bizim olsuncular devreye girmiş.
İnan Kıraç’ın adamları Timur’u Galatasaray’dan uzaklaştırmışlar.
Ve daha bir sürü palavra.
Sondan başlayarak anlatalım.
İnan Kıraç’ın Galatasaray’da zannettiğiniz gibi bir etkinliği asla olmadı. Uyanık biri olarak kazanacak tarafı görüp ondan yana tavır aldı ama uzun yıllardır belirleyici hiçbir etkisi yok. Hele bugünlerde kızına açtığı dava ile uğraşıyor. Değil Galatasaray’da bir tarafı tutmak, çişini tutabilirse başarılı sayılır.
Derin Galatasaray diye bir şey yok, bunu bilin.
Galatasaray’da akıllı, ananeyi bilen, kulübün köklerine sahip çıkan tecrübeli isimler var ama bunlara derin Galatasaray denemez.
Çoğunu tanıdığım bu isimlerin birkaçı dışında hepsi Erden Timur’a kalması için ricacı oldular, baskı yaptılar.
Liselilerin Erden Timur’a karşı olduğu da tam bir palavra.
Yönetim kurulu içinde Erden Timur’a karşı olan ilk isim liseli Cemal Özgörkey’di. Onarımını yaptığı binicilik tesislerine babasının adını vermek dışında bir başarısı olmayan Özgörkey’ın zengin olmak dışında bir özelliği ve becerisi olmadığı halde yıllardır yönetimlere alınır. Bu kez de yönetime girdi ve ilk günden Erden Timur’a tavır aldı. Ancak ona emanet edilen birimler mali açıdan büyük başarısızlık gösterince istifa etti. Yani Erden Timur’u yiyemedi, kendi gitti.
Yönetimdeki bir diğer Erden Timur muhalifi ise lise ile hiçbir alakası olmayan ve GSİAD grubunun temsilcisi olan Metin Öztürk’tü. Yıldızı hiç barışmadı. Ama Timur’u onun yediğini söylemek komik olur.
Asıl sorun Başkan Özbek’te idi. Başkan Özbek, son aylarda Erden Timur ile ilgili çok fazla olumsuz dedikodu yaptı. Erden Timur da boş durmadı tabii. O da Başkan’ın vaatlerinin boş çıktığını, ilk yıl kulübün tarihinin en düşük gelirini elde etmesinin yönetim kusuru olduğunu söyledi açık açık.
Özbek’in ithamları çok çirkin çok kabaydı ve yüze gülüp arkadan yapılan dedikodulardı. Bunlar üzerine yönetim kurulunda Erden Timur’a tavır alanların sayısı arttı.
En büyük anlaşmazlık ise Florya konusunda çıktı. Timur Florya’nın inşaatını kulübün yapması gerektiğinde ısrar etti. Başkan ise bunu bir müteahhide kat karşılığı vermenin doğru olduğunu savundu. Timur bu konuda yönetimde yalnız kaldı.
Ancak Başkan Özbek her şeye rağmen Erden Timur’a yönetim kurulu üyeliği teklifi yaptı.
Tanığıyım.
O olmayınca seçimden sonra Sportif AŞ’de devam etmesini istedi.
Hadi dahasını da söyleyeyim. Benim evime gelerek Erden Timur’u ikna etmemi istedi. Ben Galatasaray’ın işlerine karışma niyetim olmadığını söyledim ama ikisini ve birkaç Galatasaraylıyı bir yemekte bir araya getirmek istedim.
Erden Timur bu yemeğe de katılmadı.
Son olarak Abdürrahim Albayrak’ın oğlunun düğününde Erden Timur ile oturup konuştuk. Eski Başkan Faruk Süren de Erden’e Sportif AŞ’de devam etmesi telkininde bulundu.
Ancak Erden Timur çok kırgındı.
Olmadı.
Yani anlayacağınız ortada bir derin Galatasaray falan yok.
Sadece beceriksizlik ve dedikoduculuk var.
NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
Şanslı spermden gelmek dışında bir başarısı olmayanlar kendilerini çok değerli zannetmediği zaman.