Neydi "normal"; emeğin değersiz, itirazın hapis, sessizliğin makbul, kayyımın sıradan olduğu düzen değil mi?

Türkiye, son sekiz yılı baskıcı otoriterizme dönüşmüş bir rejimle 22 yıldır yönetiliyor. 2017 referandumuyla geçilen cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, iktidar ortağı MHP'nin de çektiği çizgiler, verdiği onaylar içinde kuvvetler birliği üstüne kurulu yapısıyla ülkeyi ekonomiden yargıya bir kaostan diğerine savuruyor. 31 Mart sonrası alınan önemli seçim başarısı sonrası CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in başlattığı "makama saygı - normalleşme - yumuşama" çabaları nasıl şekillenecek diye bir beklenti oluştu. Özel'in Tayyip Erdoğan'ı ziyareti ardından Erdoğan'ın önümüzdeki hafta CHP Genel Merkezi'ni ziyaret edecek olması, Erdoğan - Özel görüşmesinden sonra Adli Tıp Kurumu raporuna rağmen uzun süredir hapiste tutulan yaşlı generallerin serbest bırakılması "sevinçle" karşılandı.

MHP lideri Devlet Bahçeli, bir süre önce her zamanki net tavrıyla "usulde değil üslupta yumuşama" diyerek mevcut sistemin, icraatların süreceği mesajını verdi. Erdoğan da mevcut yönetim sisteminden dönüş olmayacağını pek çok kez vurguladı, odaklanılması gerekenin "yeni Anayasa" olduğunu söyledi. 31 Mart'taki yenilgi ve uzun süredir AKP oylarının erimesiyle parti içinde kimi gruplar bir yol arayışındaydı. "Hukuk devleti"nden daha çok bahsedilen Kopenhag Kriterleri'nin uygulanmasından bahseden...

Peki, 3 Haziran itibariyle geldiğimiz yerdeki durum nedir? TÜİK'e göre bile enflasyon yüzde 75.45. (ENAG yüzde 120.66 diye hesapladı.) Ya ücretler? Emeğin milli gelirden aldığı pay? Yüzde 30'lardan yüzde 20'lere düştü. 17 bin 2 TL'lik asgari ücrete ara zam da yapılmayacak. Çalışanların çoğunun asgari ücret ve civarında maaş aldığı, enflasyonun patladığı böyle bir ortamda sıkın dişinizi denecek milyonlara "normal normal". Ya emekliler? Bir kısmı 10 bin TL taban ücret ile var olmaya çalışanlar? Onlara ilk altı aylık enflasyona göre yapılacak yüzde 25 civarı zamla ne yapacaklar? Servisleri kaldırılan memurlar, gıdadan barınmaya en temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlananlar, ne eğitimde ne işte milyonlarca genç…

Ya hukuk? Muhalefette olduğu için siyasi davalarda özgürlüklerini, pasaportlarını, çalışma şansını kaybedenler? Gezi'den Kobani'ye hapistekiler... Ve bittiği sanılan, umulan kayyımlar… Hakkâri Belediye Başkanı Mehmet Sıddık Akış gözaltına alındı. Yerine Vali kayyım atandı. Yüksek Seçim Kurulu'nun seçilebilir kararı verdiği Akış için, 2014 tarihli bir dava ile devam eden bir soruşturmayı gerekçe göstererek görevden alan İçişleri Bakanlığı. Üçüncü kayyım dönemi…

Meclis Başkanvekili, DEM Partili Sırrı Süreyya Önder, Meclis'i yönetirken aynı saatlerde hakkında istenen 38 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının davası sürüyordu geçen hafta. Bu hafta DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, Avrupa Komisyonu Parlamenterler Meclisi'nin toplantısı için Paris'e gidecekken yasama dokunulmazlığına rağmen havaalanından yurt dışı yasağı gerekçesiyle geri döndürüldü.

Normalleşme arayan siyasetçiler, muhalefettekiler düşünmeli. İktidar ile sadece görüşerek ya da ülkenin her alanda birikmiş sorunlarıyla ilgili mitingler düzenleyerek normalleşme olmayacak. Ya da "yasak savar tepkilerle"… Muhalefet, başta sistem değişikliği; büyük yeni bir planı kamuoyuna sunarak, desteğini alarak, sonunun erken seçim de olabileceği bir çalışmayı devreye almalı. Aslında normalin bir tarife ihtiyacı var. Yıllardır Erdoğan'dan başka lider tanımamış, görmemiş milyonlar için de muhalefetin kendisi için de… Bugün için "neydi normal; emeğin değersiz, itirazın hapis, sessizliğin makbul, kayyımın sıradan olduğu düzen değil mi? Buna itiraz edilmeyecek mi?