Bu sorunun doğrudan cevabını vermeden önce bir girizgâh şart.
Evvela AK Parti’yi Reis’ten koparmaya çalıştılar. “Erdoğansız AK Parti” böyle bir projeydi.
Milletin güçlü desteğiyle iktidarda olan AK Parti’yi ele geçirebilmek için Reis’i Külliye’ye hapsetmek gerekirdi.
Parti içinden bu denendi. Ama başarılamadı.
Başarılı olsalardı AK Parti’yle yola devam edeceklerdi. Reis de kendisine “vefa” gösterilen bir Cumhurbaşkanı olarak kalacaktı. Siyaseten kolu kanadı kırılmış ve yalnızca Külliye’nin sınırlarına hapsedilmiş bir Cumhurbaşkanı olarak…
Saniyen, bu başarılamayınca bu kez “AK Partisiz Türkiye” projesi devreye alındı.
7 Haziran 2015 seçimlerinde bunun mümkün olabileceği görüldü. AK Parti-CHP koalisyon hükümeti tesis edilerek bunun önü açılmak istendi. Reis bu oyunu görüp bozdu. 1 Kasım seçimiyle AK Parti Reis’in kontrolünde tekrar eski gücüne kavuştu.
Sonrasındaki siyasi gelişmeleri anlatmanın yeri bu yazının konusu değil.
Ahmet Davutoğlu yerine Binali Yıldırım’ın getirilmesiyle başlayan süreç aslında parti içi iktidar ve hizip kavgalarının da derinden derine sürdüğü bir süreçti. Sonradan partiden ayrılan aktörlerin tümü AK Parti içinde kendi tarzlarına uygun biçimde Reis’in AK Partisini etkisizleştirmeye çalışıyorlardı.
Üçüncü aşama AK Parti’yi milletten kopartma projesinin devreye alındığı aşamaydı.
2019 mahalli seçimlerinde başta İstanbul olmak üzere AK Parti’nin elindeki kimi büyükşehir belediyelerinin kaybı siyaseten AK Parti’nin yenilebileceği algısının oluşmasını sağladı.
Özellikle İstanbul yenilgisi, AK Parti’nin milletten giderek kopmaya başladığının işaretiyle doluydu.
Bu çok ciddi bir siyasi travmaydı aslında.
Millet 7 Haziran genel seçimlerinde verdiği sinyali 2019 mahalli seçiminde dramatik bir noktaya taşıdı.
Ne yazık ki gerekli dersler çıkartılamadı.
O tarihlerde hep yazdık söyledik.
AK Parti’nin güç zehirlenmesine yakalandığını, özellikle AK Partili aktörlerin içinden çıktığı millete adeta yabancılaştığını, siyasetin giderek kifayetsiz muhterisler üzerinden yürüdüğünü, kendilerini oligark gibi görenlerin kimsesizlerle bırakın ilgilenmeyi gayrı onların semtine dahi uğramadıklarını, kibrin beslediği elitist tavrın AK Parti’yi giderek milletten koparttığını biz yazıp söyledikçe o birileri bizi bozgunculukla suçladılar.
Hatta hızlarını alamayıp bizi Meclis’in dışında bıraktılar, partimizden kopartmaya çalıştılar. Nefsimize yenik düşmüş olsaydık bugün olduğumuz yer burası olmazdı. O gün bizi sürüp uzaklaştıranlar bugün başka yerdeler, hamdolsun biz olduğumuz yerde duruyoruz.
Ama bugün de başka birileri, AK Parti’ye sadece güç devşirmek için sonradan gelen o birileri bugün de uyarılarımızdan rahatsızlık duyuyorlar. Dünkü dün duyanlar gibi.
Ellerinden gelse Reis’imizi de hepimizden kopartmaya çalışacaklar ki AK Parti tuzla buz olsun.
31 Mart seçimlerinden ders alıp herkesin kıymetini bileceklerine hâlâ küçük iktidar hesapları yapanlar, Reis’in kendilerine verdiği unvanları ve makamları utanmadan bizim gibi insanlara karşı bile sopa olarak kullanmaktan kaçınmıyorlar.
Elbette yeri ve zamanı geldiğinde Reis’e ve AK Partimize kaybettiren ve bundan sonra da kaybettirecek olan o kifayetsiz muhterislere gereken cevabı vereceğimizden kimsenin kuşkusu olmasın.
O elitist tavırlarıyla ve güç sarhoşluğuyla yapıp ettiklerinin faturasının AK Parti’mize çıkartılmasına gayrı tahammülümüz olmaz bizim.
Kendilerine umarım çekidüzen verirler.
Bir oligark gibi davranmaktan vazgeçerler.
Onların hiçbiri davamızdan ve partimizden büyük değiller.
Reis’imizin verdiği yetkileri elitist bir kibirle veya oligark edasıyla kullanmaktan vazgeçmezlerse gayrı milletimiz bunun faturasını topyekûn AK Parti’ye keser.
O yüzden bu tür insanların, milletin gönlünde yeri olmayan elitist oligarkların bir kenara alınmalarında mutlak zaruret olduğu unutulmamalıdır.
Reis defalarca AK Parti’nin davasını da duruşunu da anlattığı halde gayrı düşünenler ve davrananların varlığına şahit olmak, milletin güven duygusunu aşındırıyor.
Reis şu sözleri boşuna mı söyleyip duruyor:
“AK Parti elitlerin partisi değildir. AK Parti kimsesizlerin partisidir. Bizzat milletin kurduğu ve tabelasını bizzat milletin astığı bir partidir. Bizim rotamızı millet belirler. Bizim siyasetimizin hududunu millet çizer. Biz millete efendi olmak için değil hizmetkâr olmak için varız.”
Reis böyle diyor, ama pratik tam tersi.
Olacak şey değil.
Son seçimlerde millete tepeden bakan, AK Parti’ye sadece güç devşirmek için gelen kimilerinin aday gösterilmeleri, bürokraside benzer adamların güç ve kudret sahibi olmaları, bürokratik oligarkların suret değiştirerek varlığını pekiştirerek sürdürmeleri ve milletin hizmetkârı olması gereken kimi siyasetçilerin de oligarklar gibi davranmaya kalkışmaları milletin o ilk kuruluştaki AK Parti algısını bozmaya yetti. Reis’in anlattığı ve şahsında ete kemiğe büründürdüğü AK Parti ile sahadaki AK Parti farklılaştı.
Millet gayrı AK Parti’nin kendisine ait olmaktan çıkıp elitlerin, bürokratik ve siyasal oligarkların partisi olduğuna inanmaya başladı.
Bu sözlerim herkesi aynı kefeye koyan genellemeci bir suçlama içermiyor elbet.
Ama milletin AK Partimize yönelik genel algısının bu yönde olduğunu sahadan biri olarak göstermeyi amaçlıyor.
Umarım sözlerimizin amacı doğru anlaşılır.
Değilse kendimize zarar veririz.
AK Partimize kaybettirmeye devam ederiz.
Hiçbir şey olmamış gibi davrananlar her şeyi kaybedebilirler.
O yüzden eski ruhumuzu kuşanıp milletimizin tastamam sinesine dönmemiz gerekiyor.
AK Parti’miz Reis’in de dediği gibi ne elitistlerin ne millete parmak sallayan devletlûlerin ne de oligarkların partisidir.
AK Parti milletin partisidir; kimsesizlerin kimidir.
Gün bunu topyekûn pratikte gösterme günüdür.
Milletimizin Reis’ten beklediği budur.
Kendi AK Parti’siyle tekrar en güçlü yarınlara Türkiye’yi taşımak istiyor.