Cumhurbaşkanı Erdoğan 28 Şubat davası mahkumu yaşlı generallerin serbest kalmalarını sağladı.. Sevindim ama…

Dün, bazı insanlar, yargının kestiği parmaklar yüzünden, değişik hisler yaşadılar. 

‘Kobani davası’ndan yargılanan siyasilerin çoğuna mahkeme cezalar yağdırdı; o siyasilerin ailelerinin, yakınlarının, sevenlerinin ve siyaset arkadaşlarının hislerini tahminde zorlanıyorum.

Öte yandan, ’28 Şubat’ konulu davadan aldıkları cezaları çekmekteyken ileri yaş ve kronik hastalıkları olduğu bilinen generallerin Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından serbest kalmaları sağlandı; onların aileleri ve sevenlerinin hislerini tahmin etmek ise zor değil.

Keşke Kobani’den yargılananların hepsi de, 28 Şubat sürecinde Türk Silahlı Kuvvetleri’nde görevli generaller ve yakınları gibi, sevinmelerini getirecek bir sonuçla karşılaşabilmiş olsaydılar…

İleri yaşlarda ve kronik hastalıklara sahip mahkumların bu durumları sebebiyle serbest bırakılmalarına hiçbir itirazım yok. Tam tersine, o generallerin sağlıklarına bağlı durumları ne zaman gündeme gelse, görüşümü serbest kalmalarından yana açıklamakta hiç tereddüt etmedim.

CHP’nin yeni genel başkanı Özgür Özel’i, görüştüğü iktidar ortaklarına -AK Parti genel başkanı Tayyip Erdoğan ile MHP genel başkanı Devlet Bahçeli’ye- aktardığı sorunlu konular arasında onların durumunu da unutmadığı için tebrik etmek isterim. Bu onun da başarısı…

Özel’in iki genel başkan ile paylaştığı diğer konularda herhangi bir iyileştirme göremiyoruz; güncelliği bulunan Osman Kavala ile Can Atalay’ın durumlarında herhangi bir değişiklik olmadı sözgelimi.

Umarım, henüz bitmeyen yargı süreçlerinin bir yerinde cezaevlerinin kapısı onlara da açılır.

Reklam

[Bu arada, komutanların serbest bırakılması için anayasal yetkisini kullanan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, ileri yaş ve kronik hastalıkları bulunduğu için onlarla benzer durumda olan bir ismi hatırlatmak isterim: Alaeddin Kaya… Onun ailesi, yakınları ve dostları da, bu yeni gelişme sonrasında umutlanmışlardır sanırım.]

Dün serbest bırakılan komutanların sevinçleri ekranlardan taşıyordu. Ancak kendilerine uzatılan mikrofonlara yaptıkları açıklamalar beni bayağı şaşırttı.

Şaşırmamın sebebi şu: Sorumluluk taşıdıkları günlerden bu yana geçen yıllar içerisinde, o dönemdeki icraatları sebebiyle kendilerine yöneltilmiş eleştirileri değerlendirmişlerdir diye düşünmüştüm. Öyle düşünmem için, ’28 Şubat süreci’ konusunda yazılmış -bazısı kişisel çileleri anlatsa da- çoğu nesnel onlarca kitap var çünkü. Ayrıca her 28 Şubat tarihinde gazetelerde çıkan yazılar ve ekranlardan sunulan belgeseller de az değil.

Cezaevlerinde geçirdikleri üç yılı da, geçmiş muhasebesi yapmaları ve sebep oldukları yanlışlıklar üzerinde düşünmeleri için bir imkan olarak değerlendirebilirlerdi.

Serbest kaldıktan sonraki açıklamalarından öyle yapmadıkları anlaşılıyor.

‘Muhasebe’ derken yalnızca kendilerinin dönemin siyasi kadroları üzerinde uyguladıkları baskılarla başlatılan bazı uygulamalar yüzünden eğitim hayatları etkilenen öğrencilerin, işlerinden olan insanların başına gelenleri düşünmelerini kast ediyor değilim.

Elbette o konular da üzerinde düşünmelerine değerdi.

‘Post modern darbe’ de denilen ’28 Şubat süreci’nin ülkeye verdiği zarar bireysel çilelerin çok ötesinde. [Yaptıklarına ‘Post modern darbe’ yaftasını vuran da dün serbest kalan generallerden biriydi.]

Reklam

Demokrasiye yapılan her müdahalenin her ülkede bir bedeli olur. 

Türkiye, 28 Şubat (1997) tarihinden önce üç doğrudan askeri müdahale geçirmiş bir ülke ve o müdahalelerin her birinin kaydırdığı demokratik zeminin olumsuz etkileri bu günlere kadar sürüyor.

Dönemin komuta kademesinin, sevmedikleri insanların çatısı altında buluştukları bir siyasi parti 1995 genel seçiminden birinci olarak çıkınca yaptıklarını unutmamız mümkün değil.

Seçimden birinci çıkan parti, ilk tercihi olan partiyle koalisyon hükümeti kuramasın diye, ikinci çıkan partinin lideri üzerinde sürekli baskı uyguladılar ve başarılı da oldular. Birinci partiye hükümeti kurdurmadılar.

İkinci ve üçüncü partinin koalisyonu onların baskıları sonucu kuruldu.

Yanlış kurulmuş ikinci ve üçüncü partinin koalisyonu dağılınca yine boş durulmadı. Bu defa birinci partinin üçüncü partiyle kurduğu koalisyon hükümetini başarısız kılmak için ellerden gelen yapıldı.

Tersine, ilk icraatlar -özellikle dar gelirliler ve çalışanlar açısından- başarılı sonuçlar vermeye başlayınca, hükümetin görüntüsünü bozucu kumpaslar devreye sokulmadı mı?

Nihayet, ancak doğrudan darbeler sonrasında oluşturulmuş askeri dönem hükümetlerine dikte ettirilebilecek türden bir icraatlar listesi hükümete zorla kabul ettirildi.

Yanlış mı hatırlıyorum, bunlar olmadı mı?

İleri yaşlar yalnız hastalıklarla uğraşma zamanı değildir; geçmişin iyi-kötü eylemleri üzerinde muhasebe zamanıdır da.

Hiç değilse hayatlarının bundan sonraki dönemini buna ayırsalar…

ΩΩΩΩ

Bir duyuru:

2016 yılının başından itibaren -iki kısa sayılabilecek ara dışında- birlikte olduğumuz ve zaman zaman sayıları 30 bine ulaşan okurlarım herhalde bu habere sevineceklerdir:

Çoğunuzun zaten okuru olduğunuzu düşündüğüm KARAR gazetesinde yazmaya başlıyorum. Haftada dört gün (Pazar, Salı, Perşembe ve Cuma).

Karar’da ilk yazım yarın (Pazar günü) yayımlanacak.

Hepinizi orada da bekliyorum.