Organize suç örgütü lideri Ayhan Bora Kaplan soruşturması ile başlayan güç mücadelesi, üç polis müdürünün evinin "terörle mücadele şubesi" ekipleri tarafından basılması ile yeni bir aşamaya geçti.
Savcı, söz konusu polis müdürlerinin "Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine karşı isyan suçu için anlaşma" içinde olduklarını iddia ediyor.
Ankara Emniyet Müdür Yardımcısı Murat Çelik, Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Kerem Öner ve yardımcısı Şevket Demircan ile gizli tanık Serdar Sertçelik'in "Ufuk komiser" adıyla açıkladığı polislerin, "17 – 25 Aralık Olayında" olduğu gibi hükümete karşı bir darbe hazırlığı içinde oldukları iddiası gerçek ise soruşturmanın burada durmayacağını, dalgalar halinde yayılacağını da söyleyebiliriz.
Bir darbe yapılacaksa bunu herhalde üç polis kafa kafaya vererek yapmayacaktı.
Dün de yazmıştım, Ankara Emniyet Müdürü Yardımcısı'nın Nurcu olduğu, poliste KÖZ'cüler diye bilinen bir grubun içinde de yer aldığı iddiaları var.
Bildiğimiz kadarıyla Fetullahçılar da Saidi Nursi'nin izinde gittiklerini söylüyorlardı ama genel olarak Nurcu diye tanımlanan gruplarla iyi ilişkiler içinde de değillerdi.
Ankara'da başlayan bu son soruşturma, Ayhan Bora Kaplan suç örgütünün 2 numaralı üyesi ve sanığı iken itirafçı olan Serdar Sertçelik'in yurt dışına kaçtıktan sonra yaptığı açıklamalara dayanıyor.
Ve bu durumun hayli mide bulandırıcı olduğunu da söyleyebilirim.
Sertçelik, polis ile anlaşma yapıp Ayhan Bora Kaplan soruşturmasının operasyona dönüşmesini sağladıktan sonra bir dizi karanlık olayın kahramanı oldu.
Ve en sonunda da kendisiyle güya alakalı olmayan bir kavga sırasında da "tesadüfen" iki bacağından vuruldu.
Bacakları alçıya alındığı için savcı tarafından önce adli kontrol şartı ile serbest bırakıldı ardından tutuklanıp, hapse konulmak istendi.
Sertçelik ile ilgili doktor raporlarının şüpheli olduğu, aslında tek bacağından vurulduğu, tutuklanmasının önlenebilmesi için iki bacağından vurulmuş gibi rapor düzenlendiği de iddialar arasında.
Hangi iddia doğrudur şu anda bilmek mümkün değil.
Ve doğrusunu isterseniz Ankara'nın havasına bakılacak olursa bu konuda "temiz bir soruşturma" beklemek de hayal gibi.
Sertçelik'in "ayağından vurularak uyarılması" ve bazı polislerin tavsiyesiyle yurt dışına kaçması, Ayhan Bora Kaplan soruşturmasının yön değiştirmesine de neden oldu.
İddiaya göre açığa alınan ve önceki gece evleri basılan polisler, Sertçelik'e baskı yapmışlar, Süleyman Soylu, Mücahit Arslan, Bekir Bozdağ, Hasan Doğan gibi isimlerin Kaplan suç örgütüyle ilişkiliymiş gibi gösterilmesini sağlayacak şekilde ifade vermesini istemişler.
Sertçelik'in bu iddiaları, ayağından vurularak uyarılmasının bir sonucu mu, gerçekten de böyle mi oldu konusu İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya'nın talimatıyla başlayan soruşturma sonucu ortaya çıkacaktı.
Savcının bu araştırmanın sonucunu beklemeden, soruşturmasını Sertçelik'in ifadelerini doğru kabul ederek başlatması ilginç bir durum.
Hemen ardından Devlet Bahçeli'nin savcının bu hareketine destek çıkması ve "boyun eğersek boyumuz devrilsin" demesini de bir kenara not edin.
Önce yandaş medyada belli isimlerin yazılarıyla başlayan ve sonra da "hükümeti devirmeye teşebbüse" kadar gelen bu iş esasen siyasi bir hesaplaşma girişimi; İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya ile hesaplaşmak isteği.
Bunun için Süleyman Soylu'nun ve suç örgütleri liderleriyle arasına mesafe koymayan Devlet Bahçeli'nin yanıp tutuştuğunu söyleyebilirim.
Bekir Bozdağ, Hasan Doğan gibi bu işlerle ilgili olması ihtimali hiç olmayan kişilerin isimlerinin suça karıştırılmak istenmesi algısını yaratmak, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı belli bir yönde karar almaya yöneltmek amacını taşıyor gibi geldi bana.
Erdoğan'ın kuşkucu yapısından yararlanılarak, suç örgütleri ile yürütülen mücadele mi engellenmek isteniyor diye merak ediyorum.
Daha önce de çok yazdım, yine yazayım: Otoriter liderler için en büyük tehlike her zaman "Saray'ın içindedir"!
Bakalım, bu iktidar mücadelesinden kim galip çıkacak.
Hislerim Süleyman Soylu ve ekibinin bu stratejik hamleyle bir adım öne çıktığını söylüyor.
Daha önce Fetullahçılar konusundaki uyarılarımızı dikkate almamıştı, eminim bunu da dikkate almayacak ama Cumhurbaşkanı'nı tekrar uyarmak isterim.
Bu soruşturmayı, sadakatinden hiç kuşku duymayacağı, dış etkilere tamamen kapalı birisine versin ki geceleri rahat uyuyabilsin.
* * *
Arşiv unutmaz
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 24 Mayıs 2013 günü öğleden önce saat 11.26'da sosyal medyada bir mesaj yayımlamıştı. Not etmiştim, zamanı gelince hatırlatayım diye.
Ankara'da at izinin, it izine karıştığı şu günlerde hatırlatmanın zamanı geldi diye düşündüm. Şöyle diyordu Cumhurbaşkanı:
"Merhum Akif'in de ifade ettiği gibi eğer tarihten ders alınmazsa tarih tekerrür eder. Eğer ders alınırsa o hatalar gerçekleşmez."
* * *
Bakan değişti, dalkavuklar aynı
Mehmet Şimşek - Nureddin Nebati
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in açıkladığı tasarruf ve ekonomik verimlilik planı, iş dünyasının temsilcileri tarafından çok olumlu bulunmuş.
DEİK Başkanı Nail Olpak tedbirlerin dezenflasyon sürecine katkı sağlayacağını söylüyor.
İTO Başkanı Şekib Avdagiç, programın "üretirken verimli, harcarken tasarruflu olmayı" ülke kültürüne yerleştireceğini düşünüyor.
MÜSİAD Başkanı Mahmut Asmalı paketi iş dünyası olarak memnuniyetle karşıladıklarını belirtiyor.
ASKON Başkanı Orhan Aydın, paket içeriğinin geniş ve enflasyonla mücadeleyi odak aldığını, verimliliği önceliğinde tuttuğunu söylüyor.
İSTİB Başkanı Ali Kopuz, açıklanan tedbirleri desteklediklerini anlatıyor.
TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu da enflasyonla mücadelenin tüm Türkiye'nin birinci önceliği olması gerektiğini söyleyerek paketi olumlu bulduğunu vurguluyor.
Anadolu Ajansı'nın 12 Şubat 2022 günü geçtiği bir haberin başlığı şöyleydi: "İş dünyası Bakan Nebati'nin açıkladığı yeni adımlar ve tedbirlerden memnun."
Haberde yer alan "iş dünyası temsilcileri" bu yukarıda son ekonomi planı ile ilgili "olumlu görüşlerini açıklayan" iş insanlarıyla aynı kişilerdi.
Bu iki haberi alt alta okuyunca aklıma patlıcan fıkrası geliyor: Padişah "patlıcanı çok severim" deyince "patlıcan gibisi yok" diyen, "patlıcanı da hiç sevmem" dediğinde "nefret ederim" diyen dalkavuğa sormuşlar, daha dün farklı konuşuyordun diye.
"Ben patlıcanın değil, padişahın dalkavuğuyum" demiş o da.
Ona benzettim bu durumu.
Hem Nebati'nin hem de Şimşek'in ekonomik planlarını "olumlu bulmak" başka türlü nasıl mümkün olabilir ki zaten?