Zehirli ağacın meyvesi

6 Şubat 2015 tarihinde İzmir’de polisler bir otomobili durdurup arama yaptılar. Aracın bagajında 2 bin 860 adet uyuşturucu hap bulundu. Araçtaki 4 kişi gözaltına alındı ve şahıslara “uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti yapma veya sağlama” suçundan 7,5 ila 22,5 yıl arasında hapis istemiyle dava açıldı. Savcı, otomobildeki aramanın mahkeme kararına dayanmadığını, dolayısıyla delillerin kanunsuz toplandığını öne sürdü. Mahkeme de bu gerekçeyle sanıkları beraat ettirdi. Hatta mahkeme, kanunsuz arama yaptıkları için polisler hakkında suç duyurusunda bulunulmasına hükmetti ve sanıklara tutuklu bulundukları süre için tazminat davası açabileceklerini hatırlattı.

Yüklü miktarda uyuşturucuyla yakalanmış şahısların ellerini kollarını sallayarak mahkemeden ayrılması, polislerin suçlanması, hatta sanıklara bir de tazminat yolunun açılması kuşkusuz kolay anlaşılabilir bir durum değil. Bu ve benzeri vakalarda toplumda infial oluşması da çok doğal. Ancak hukukta çok temel bir ilke var: Suç, sadece hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş delillerle ispat edilebilir. Kanunsuz arama, dinleme, ses ya da görüntü kaydı alınmasıyla, ya da işkenceyle elde edilen delil delil değildir.

Hukukçular bu ilkeyi “zehirli ağacın meyvesi de zehirli olur” şeklinde tabir ediyorlar. Bu ilke, “devletin rutin dışına çıkmasının” önüne geçmek için benimsenmiş. Ayrıca bu ilkeyle zanlıya potansiyel suçlu değil, potansiyel masum olarak yaklaşılması hedeflenmiş.

Danıştay’ın, FETÖ zanlısı 400’den fazla hâkim ve savcıyı görevlerine iade etmesi hukuktaki bu temel kaideyi yeniden gündemimize taşıdı.

Danıştay geçtiğimiz hafta yaptığı açıklamada kendisinde 5 bin 112 dava dosyası olduğunu, bunların 3 bin 799’unu reddettiğini, 435 dosyada ise iptal kararı verdiğini ifade etti. Yani Danıştay 3 bin 799 kişinin FETÖ’cü olduğuna hükmetmiş, 435 kişi hakkında ise delil bulamadığı, göremediği için iptal kararı vermiş.

HSK, Adalet Bakanı ve Sayın Cumhurbaşkanı bu kararı sert şekilde eleştirdiklerine göre ortada kanuni yollardan elde edilmiş delillerin ötesinde bir durum var. Belki istihbarat bilgisi, belki kanaat, belki de zehirli ağacın zehirli meyvesi. Bunu bilemiyoruz. Ancak zor bir durumla karşı karşıyayız: Ya hukukun temel ilkesi çiğnenecek, ya da FETÖ’cüler hem de hâkim ve savcı olarak göreve dönecekler.

Göreve iade edilenler arasında gerçekten masum olan, “kurunun yanındaki yaşlar” da olabilir. Onları da diğerlerinden ayırmak çok zorlaşacak.

Danıştay’ın göreve iade kararı, FETÖ ile mücadelenin özellikle yargı ayağının ne kadar zor ve hassas bir zeminde ilerlediğini bir kez daha hatırlattı bize. Karşımızda son derece alçak, aşağılık, takıyyeci, kolayca renk değiştirebilen, çok kolay yalan söyleyen, iftira atan, kendisini kurtarmak için masumları yakmaktan kaçınmayan, acımasız, insafsız, vicdansız bir karakter var. Böyle bir karakterle masumu birbirinden ayırabilmek kolay değil.

Yargı, hukukun dışına çıkmadan, masum ile suçluyu da birbirinden ayırarak formül üretecektir elbette. Allah yardımcıları olsun. Hatırlanırsa, bir partinin genel başkanının kanunsuz yollarla çekilmiş görüntüleri yayılmıştı. Hukuken ortada delil de yok, suç da yok. Ama o genel başkan istifa etmek zorunda kalmıştı. Bu formül hem yargıyı rahatlatabilir, hem de infial içindeki toplumu yatıştırabilir.

DİRİLİŞ MÜMKÜN MÜ?

FETÖ demişken, Danıştay’ın kararı ve aynı günlerde üst üste gelen bazı vakalar toplumda tedirginliğe sebep oldu. FETÖ elebaşı Fetullah Gülen’in “diriliş” ifadesi de bu tedirginliği artırdı.

Terörist başı Fetullah Gülen’in görüntüsünden anlıyoruz ki ölmüş de ağlayanı yok. Bırakın örgütünü, kendisini bile diriltecek mecali yok.

FETÖ tehdidi karşısında temkini elden bırakmayalım ama rüzgârdan da nem kapmayalım, kendimizi de milleti de korkutmayalım, FETÖ’cülüğünü perdelemek isteyenlerin abartılı kışkırtmalarına gelmeyelim.

Bu millet FETÖ’nün tekrar dirilişine asla müsaade etmez. Haydi diyelim ki cesaret ettiler, bir girişimde bulundular; 15 Temmuz gecesi hakkıyla hesap soramadığını hisseden, işin yarım kaldığını düşünen milyonlar var. FETÖ bir “diriliş” hayali görüyorsa, milyonlarca insan da “yarım kalan işi tamamlama” fırsatı kolluyor.