CHP nereye?

Ana muhalefetin yeni lideri Özgür Özel önemle üzerinde durulması gereken adımlar atıyor.

CHP deyince tarihten gelen ideolojik kavgalar, dayatmalar yerine, “Türkiye ittifakı” sloganını öne çıkarması kapsayıcı bir siyaset arayışının özetidir. Şu sözleri bilhassa önemlidir:

Devletle millet ne zaman yarışırsa hep millet kazanır. CHP bazen yanlış tarafta durdu. Bu sefer devlet ile millet yarışırken, milletin tarafındaydık.

Devlet – millet rekabetinde CHP devletin kurucu partisi olduğu için yanlış tarafta duruyor. Esas olarak CHP halkın partisi olduğu için doğru taraf, milletin tarafı.”

Bu sözleri söyleyen Özel, 1930’larda resmen “parti devleti” olduğunu ilan etmiş olan CHP’nin lideridir.

DEVLET PARTİSİ

CHP tarihinde parti programlarına ve 1937’da Anayasa’ya yazılan parti devleti ya da devlet partisi zihniyeti….

Örnek mi? Meclis’te 25 Aralık 1935 günü Tunceli (Dersim) Kanunu tasarısı görüşülüyor. Kanunda, Tunceli’de mahkemelerin vereceği idam cezalarının vali ve kumandanın onayıyla infaz edileceği hükmü vardır. (Md. 33)

Hukuk tarihimizin unutulmuş kahramanlarından Muğla Mebusu Hüsnü Kitabcı, söz alır. İdam cezalarını tastik yetkisinin sadece Meclis’e ait olduğunu belirten Anayasa’nın 26 maddesini okur. Tasarının bu yönde düzeltilmesi için önerge verir.

Anayasa Komisyonu adına Trabzon Mebusu Rauf Karadeniz, kürsüdedir:

Biz Anayasa’ya beslenmesi gereken hürmeti ve ehemmiyeti hiçbir zaman ihmal etmedik. Yalnız bir tarafa anayasayı koyduk, öbür tarafa memleketin yüksek menfaatini koyduk ve bu neticeye ulaştık.” (Zabıt Ceridesi, Devre V, cilt 7, 178)

Ve parmaklar kalkar, açıkça anayasaya aykırı bu düzenleme kabul edilir! Çok kötü sonuçları olacaktır…

Böyle pek çok örnek yaşandı.

CHP’NİN DEĞİŞİM TARİHİ

Bu uygulamaların olumsuz sonuçlarını yaşayarak gözlemleyen İsmet İnönü, 14 Mayıs 1961 günü Meclis’te, 1924 Anayasası dönemini anlatarak şöyle konuşur:

Ne Anayasa Mahkemesi var ne bir haksızlığı şikâyet edecek yer vardı… Her sene bir Anayasa değişikliği yaparız ve memleketi her gün daha ileri götürdüğümüzü ilan ederiz. Elbette bu rejimde hoşnutsuzluklar, yanlışlar birike birike o rejimi yaşamaz hale getirecek idi…” (Zabıt Ceridesi, Dönem II, cilt 36, s. 435-443)

Benim yeni çıkan “Atatürk’ün Anayasası 1924, Tek Partiden Cumhurbaşkanlığı Sistemine” adlı kitabımda ayrıntılar vardır.

İnönü, CHP’nin 1953 Kurultayında “Kemalizm” kavramını “Atatürk yolu”na çevirdi, doktriner katılığı yumuşatmak istedi. Parti Devleti döneminden kalan maddeleri de değiştirdi. Sonra Ecevit, “Ortanın Solu” hareketi sırasında, 1970’te yayınlanan “Atatürk ve Devrimcilik” kitabında “üst yapı devrimleri” kavramını kullanır, bunların “halkı ezilmekten, sömürülmekten kurtarmadığını” anlatır. (s. 70) “İnançlara saygılı laiklik” tanımı da Ecevit’indir.

CHP’liler Turan Güneş’in 1961 tarihli “CHP Halktan Nasıl Uzaklaştı?” makalesini mutlaka okumalı. Hurşit Güneş, siyaset tarihimizde ışıklı bir beyin olan Turan Güneş’in makalelerini “Türk Demokrasisinin Analizi” adlı kitapta yayınlamıştır.

NORMALLEŞME ZAMANI

Kemal Kılıçdaroğlu “helalleşme” kavramıyla özetlenebilen önemli açılımlar yaptı. Özgür Özel CHP geleneğiyle ilgisi olmayan kesimlere seslenerek ve bilhassa ,“devlet partisi” zihniyetinden uzaklaşarak doğru bir yön ortaya koyuyor. Muhafazakâr iktidarın otoriterleşmesi ve ekonomiyi bu hale düşürmesi karşısında bu seçimlerde CHP başarılı bir sonuç aldı.

Uzun yıllarda yerleşmiş ıstıraplar ve kanaatler elbette kolay değişmez, ama yürümek lazım.

Türkiye geçmişteki kavgaların fay hatlarında siyaset yapmayı artık bırakmalı, o kavgalardan dersler çıkararak ölçülü, medeni, rasyonel bir siyaset tarzı geliştirmelidir.

Bu açıdan, Özel’in, değerli gazeteci arkadaşımız Yavuz Donat’a verdiği mülakatta, Cumhurbaşkanı’ndan randevu isteyeceğini söylemesi önemli bir adımdır.

AK Parti’nin silahlarını elinden almaya çalışıyor.

Normalleşme konusunda en büyük sorumluluk Cumhurbaşkanı’nındır. Erdoğan da seksen yıl geride kalmış kavgaları gündeme taşıyarak siyaset yapmanın artık tıkanmakta olduğunu görmeli.

Türkiye, gelişmiş demokrasiler gibi, iktidara gelmenin de gitmenin normalleştiği bir siyasi olgunluğa ulaşmak zorundadır. Ekonomik kalkınma içni de bu şart.