31 Mart’ta rasyonaliteye sert iniş

14-28 Mayıs 2023 hezimetinden 31 Mart 2024 zaferine bir yıl bile geçmedi. Arada ne değişti? CHP’de kurultay yapıldı, Kemal Kılıçdaroğlu’nun yerine Özgür Özel geldi. Yukarıdan aşağı kurulmaya çalışılıp tutmayan Altılı Masa dağıldı. Bileşenlerinden İYİP kendini imha yoluna giderken, Saadet, Gelecek ve DEVA’nın toplam oyu da bir Yeniden Refah etmedi. Ekonomi düzelmedi, düzeleceğine ilişkin işaret ve umut vermedi, aksine daha da kötüleşti.

Başka deyişle yukarıdan aşağı tasarımla Ankara “koridorculuğunun” yerini aşağıdan yukarıya beslenen hakiki saha siyaseti aldı. Türkiye toplumu sabık Altılı Masa’nın ulema tarafından nice övgüler dizilen bin küsur sayfalık rehber programını satın almadığını da, başkanlık rejimiyle şeklen bir sorunu olmadığını da 14-28 Mayıs 2023 seçimlerinde ortaya koymuştu. Bu defa, bir adım ileri giderek başkanlık düzenlerinde demokrasinin biricik yordamı olan iki partili yapıya fiili geçişi de tescillemiş oldu.

DEM’in başarısına ve başarısızlığına dikkat çekilerek, yukarıdaki sava “2+1” düzeltmesi yapılabilir. DEM, bir “bölge”nin varlığını ve onun temsilcisi olduğunu bir bakıma yeniden Kürtçülük yaparak kanıtladı. Ama Kürtçülük yaparak bölücülük yapmadı. Aksine, belki çelişkili gözükse de “cumhuriyetin demokrasiyle taçlanması” ülküsüne sağlam bir payanda* sundu. Kürt seçmen, demokrasi bilinci, uzgörü ve sağduyusunu bir kez daha kanıtlayarak metropollerde siyasal olgunlukla oyunu kullandı.

AKP’li Kürt kayyum uygulamasına sandığa gitmeyerek ceza kesmişe benzer. 

Kaynak: @MuhammetDantes

Nitekim gözden yitenlerden biri de ülkemize özgü büyük harfle yazılan (’70 model) SOL. DEM, sol bileşenlerinden fiilen silkindi. Sair sol da kaydadeğer bir varlık gösteremedi. Tıpkı tam karşıt uçtaki milliyetçilerin de görünürlüklerini yitirmesi gibi. Üstelik kökleştiği vurgulanan İslamcılık, tarikatçılığın zihinsel kenarlara hapsolduğu ve temel etmen olmadığı anlaşıldı. Siz bakmayın “Türkiye uzmanı” geçinen Batılı yorumcuların “bu Türkler adam olmaz, AKP’den kaçan YRP’ye sığındı, sandığa gitmeyen 10% zaten AKP seçmeniydi” yollu at gözlüklü çözümlemelerine.

Öfkelenince bambaşka bir güzel olan bipolar sevgili gibi yurdum insanı apansız rasyonaliteye döndü. Bu durumun en anlaşılır ve özlü açıklamasını iktisat doçenti Dr. Ümit Akçay’ın yazısında buldum. Mayıs ‘23 boş tenceresiyle, Mart ’24 boş tenceresinin farklarının ne olduğunu da, tencerenin neden en geç 2028’de yapılacak genel seçimlere dek dolamayacağını da tane tane anlatmış.  

Keza ulema tarafından ruhuna nice fatihalar okunan, alay konusu yapılan, varlığı ile yokluğu tartışılan makul çoğunluk yani MERKEZ de çekti sandalyesini siyaset sahnesinin ortasına oturdu. Adeta dile getirilmekten utanılıp çekinilen laiklik de ağırbaşlı bir vakarla bağırıp, çağırmadan gelip yerini buldu. “Helâlleşme” garabetiyse, Altılı Masa ve onun toplumsal destekleri yüzdelerle değil bindelerle ölçülüp ancak büyüteçle aranınca bulunabilen kimi bileşenleriyle aynı çöp kutusuna gitti.

Çoğunlukçu, korporatist ve solidarist bir islâmcı tek partinin karşısına yeniden ve yeni cumhuriyetçi bir CHP çıktı. Çoğunluk tahakkümünün yakıcı dışavurumu vasatın tasallutunu çoğulluğun cıvıltısıyla göğüsleyip, geriletti. İller yerine veya onun yanı sıra mozaik gibi rengarenk ilçeler haritasına bakmak bu açıdan daha iyi fikir veriyor. 

İllerle birlikte ilçelere (ve il meclislerine de) bakmak tabandaki siyasal eğilimin evrimini anlamak ve milletvekili seçimi sonuçlarını öngörmek açılarından yararlı bir karşılaştırma oluyor. 

Kaynak: Vikipedya

Altılı Masa felaketini “sağcılarla olmadı” diye yorumlamak bence çok gerçekçi değil. Aksine “Atatürk’ün partisini ANAP’laştıracak eyvah” diyenlerle Ekrem İmamoğlu koltuk değneksiz 50%’yi geçerek ve 4.4 milyon yurttaşın oyunu alarak yüzleşmiş veya restleşmiş oldu. Üçüncü büyük kentimiz İzmir’in nüfusuna denk düşen yahut örnek olarak geçen yıl komşuda görkemli bir seçim zaferi kazanan Mitsotakis’in Nia Demokratia’sının aldığı oyun iki katını aşan bu oy hacmi yabana atılmamalı. Ayrıca Türkiye refahının yarısını sağlayan ve nüfusunun da yaklaşık dörtte birini barındıran İstanbul’da 81 ilin tamamının temsil edildiği unutulmamalı.   

Karar-iddia-hamle: Özgür Özel’in yeni CHP’si “25% cam tavanı tuzla buz etti.” Şimdi Özel’i, deyim yerindeyse sırtında yumurta küfesi olmayanların, söylemini ve tutumunu radikalleşmeye veya daha sola çekmeye davet etmelerinin anlamsızlığı sanırım yeterince açık. Afyon ve Bolu gibi illerde benimsediği yaklaşım, gelecek için hedef gösterdiği Samsun ve Gaziantep gibi illerin nasıl alınabileceğinin fragmanı niteliğinde.

Özel’in CHP’si “Anadolu takımı” gibi yenilmemeye değil, şampiyonluğa oynayan takım gibi kazanmaya odaklı bir kurguyla çıktı sahaya. Kendi Almanya SDP’sine sıkça atıf yapıyor. Ancak başardığı daha çok Blair’in İngiltere İşçi Partisi’nde sağladığı dönüşümün sessiz tekrarını da andırıyor. AKP’nin olası anayasa ve erken seçim cinlikleriyle, Van’daki haksızlığa karşı zinde, şuurlu ve ilkeli tepkileri de umut verici: Mevcut anayasa uygulanmadan, Atalay, Kavala, Demirtaş gibi isimler serbest kalmadan ve olması gerekenden iki-üç ay önceye çekilecek bir seçimi “erken” saymayarak bu oyuna taraf olmayacağını belirtiyor. 

Erdoğan’ın ne yapması beklenir, ne yapabilir? “Topal ördek” derken artık kendi o konuma gelmiş durumda. Bundan böyle birinci parti CHP.  Yine de Van’a mahkeme kararıyla kayyum atayabilir. Zaten had safhada merkezi olan yönetimde merkezi daha da tahkim etmeye yeltenebilir. Akçeli işler başta kentsel dönüşüm gibi konuları yasayla Beştepe’ye aktarmayı deneyebilir. Anayasa değişikliğini ve erken seçimi mutlaka zorlar. Sabık Altılı Masa bileşeni partileri yutmayı veya onların milletvekillerini devşirmeyi deneyecektir.

AKP’de oyun bitmez. Ancak AKP ne hatalarıyla yüzleşebilir, ne dönüşebilir, ne de Erdoğan’a veliaht bulabilir. Damat Bayraktar’ın şimdiden WSJ gibi mecralarda parlatılması ise onu günü geldiğinde cumhurbaşkanlığı yarışında İmamoğlu’nun karşısına çıkarsa Kurum’un İstanbul’da uğradığı akıbetten kurtaramaz. Özcesi, Prof. Dr. Murat Somer’in veciz ifadesiyle: “Ulus egemenliğinin havadan değil bir bağımsızlık savaşıyla kazanıldığı Türkiye’de halk isterse hiçbir güç kendisini yönetecekleri seçme hakkını onun elinden alamaz.”

*Bu bağlamda Franco sonrası İspanya’nın demokrasiye darbeyle devrilen cumhuriyet rejiminin özüne parlamenter monarşi yolundan geri dönüşüyle, 1978 anayasası ve 1979-1995 Özerklikler Devleti dönüşümüne ders çıkarmak üzere bakılabilir örnek olarak. 

**Bu bağlamda 84 milyonluk ülkeye 81 il az, 922 ilçe fazla. İl sayısının iki katına yakın artırılması Erdoğan’ın yerini seçimle alacak yeni cumhurbaşkanının masasındaki önceliklerden olacak yerinden yönetim reformu kapsamında ele alınmalı.