31 Mart’ın kazananı CHP oldu, bu açık. Şimdi siyasetin bir gündemi, CHP’nin “mahalli iktidar”da ne yapacağı, nasıl bir sınav vereceği sorusuyla ilgilidir.
CHP seçimden önce bir yönetim değişikliği yaşadı. Yeni kadro “Değişim”mottosuyla başladı, kurultaya gitti ve sonucu öyle aldı. Acaba “Değişim”in içeriği nasıl olacaktı?
Seçim süreci bu yolda bir işaret verdi mi? Belki, bir ölçüde…
Özgür Özel seçimden sonra yaptığı konuşmada “Sosyal demokratlar”yanında “Milliyetçi demokratlar”, “Muhafazakâr demokratlar” ve “Kürt demokratlar”la iletişime önem vereceklerini söyledi.
Partinin öne çıkan isimlerinden Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş başta olmak üzere, pek çok adayın böyle bir kesişme noktasında siyaset yaptığı söylenebilir. Üstelik bu alanda yadırgatıcı bir davranışlarına da bugüne kadar tanık olunmadı. Bunu, CHP’li siyasetçinin bu alanlarda bir şey sergilemesi söz konusu olduğunda genellikle “potlar kırılması”na alışkın olduğumuz için söylüyorum.
CHP’den Balıkesir Büyükşehir Belediye başkanlığına seçilen Ahmet Akın, seçimi kazandığı gecenin sabahında tarihi Zağanos Camiinde şükür namazı kaldı.
Nasıl karşılanmıştır bu olay CHP dünyasında?
Aslında Türkiye gibi “Halkı Müslüman” diye bilinen bir ülkede, siyasetçi hangi sosyo – kültürel zeminde bulunuyor olursa olsun, “dindar” diye niteleyeceğimiz bir insan gibi 5 vakit olmasa bile, bazı namazlarda toplumla kaynaşıyor olmasından daha tabii bir şey olmamalı. Cuma namazları, bayram namazları, -cenaze namazlarına zaten iştirak ediliyor- ülkesinin halkıyla ortak duyguları paylaşmanın tabii iklimleridir. Yahya Kemal bu alandaki yabancılaşmayı, Ezansız Semtler isimli muhteşem yazısında Büyükada’da gittiği bir bayram namız vesilesiyle şöyle anlatır:
“Dört sene evvel Büyükada’da oturuyordum, bayramda bayram namazına gitmeye niyetlendim. Fakat frenk hayatının gecesinde, sabah namazına kalkılır mı? Sabah erken uyanamamak korkusu ile o gece hiç uyumadım. Vakit gelince abdest aldım, Büyükada’nın mahalle içindeki sâkit yollarından kendi başıma camiye doğru gittim. Vaiz kürsüde vaaz ediyordu. Ben kapıdan girince bütün cemaatin gözleri bana çevrildi. Beni, daha doğrusu bizim nesilden benim gibi birini, camide gördüklerine şaşıyorlardı. Orada o saatte toplanan ümmet-i Muhammed, içine bir yabancının geldiğini zannediyordu. Ben içim hüzünle dolu yavaş yavaş gittim. Vaazı diz çöküp dinleyen iki hamalın arasına oturdum. Kardeşlerim, müslümanlar; bütün cemaatin arasında yalnız benim vücudumu hissediyorlardı. Ben de onların bu nazarlarını hissediyordum. Vaazdan sonra namazda ve hutbede onların içine karışıp, Muhammed sesi kulağıma geldiği zaman gözlerim yaşla doldu. Onlarla kendimi yek dil, yekvücut olarak gördüm. O sabah o Müslümanlığa az âşinâ Büyükada’nın o küçücük camii içinde, şafakta aynı milletin ruhlu bir cemaati idik. Namazdan çıkarken, kapıda âyandan Reşid Âkif Paşa durdu. Bayramlaşmayı unutarak elimi tuttu;
«Bu bayram namazında iki defa mes‘ûdum, hamdolsun sizlerden birini kendi başına camiye gelmiş gördüm! Berhüdâr ol oğlum, gözlerimi kapamadan evvel bunu görmek beni mütesellî etti!» dedi.”
CHP’ye “Değişim süreci” yaşatacaklara, Yahya Kemal’i okuduklarında ne hissettiklerini sormak isterdim.
Geçmişte birkaç yazımda, İngiltere’de başbakanlık yapmış olan Tony Blair’in İngiltere vatandaşı Müslümanları anlamak için Kur’an’ın bütününü okuduğunu söylediğini paylaşmıştım. Kendi ülkemizdeki siyasetçilerin, devlet yöneticilerinin bu alanda çok hassas olamadıklarını dikkate alarak…
CHP yola din konusunda radikal tavırlarla çıktı. Taa başlangıçta… Devrimler “Dini yeniden biçimlendirme” iradesi taşıyordu sanki. CHP’de laikliğin “özgürlükçü” yorumundan bahsetmek için taaa Ecevit zamanlarını beklemek gerekti. Onun bile Merve Kavakçı olayında nasıl hırçınlaştığını biliyoruz. Sonra da mesela başörtüsü konusunda “CHP direnişi” devam etti gitti. Kılıçdaroğlu bir açılım yaptı bu konuda CHP dünyasında…
Şimdi seçim meydanında İmamoğlu ile başörtülü kadınlar arasında kurulan iletişim, ister istemez siyasi yorumcuların dikkatini çekiyor. Neden? Çünkü bu fotoğraflara dün rastlamak mümkün değildi.
Bu memlekette Müslümanlık var, milliyetçilik var, Kürt kimlik duyarlılığı var, Alevi kimlik duyarlılığı var, modernlik var, laik duyarlılık var…. Bunlardan tek bir alanda yoğunlaşan bir siyasi parti olmak mümkün, ama Türkiye’nin bütününe hitap etmek, daha ötede ulaşmak istiyorsanız ister Ak Parti olun, ister CHP, tüm bu alanların duyarlılığını bilmek durumundasınız. İzmir’e ve Diyarbakır’a aynı dille hitap etmenin önemi neyse, Konya ya da İzmir’e hitap ederken sözlerinizi savunmak zorunda kalmamanız aynı önemi taşıyor.
Şu veya bu toplum kesimine kendi değerleriniz istikametinde bir mesaj taşımak istiyor olmanız durumunda da iletişimde “hassasiyet”i kuşanmak durumundasınız.
Bu yazı “CHP ve değişim” ekseninde başladı. Bana göre bu noktada CHP’ye çok sağlıklı ve ortak paydaların tespitini öngören bir “toplum okuması”gerekiyor yola çıkarken…