28 Mayıs gecesi yaşanan hayal kırıklığı hala hafızalarımızda tazeliğini koruduğu için, doğrusu 31 Mart seçimine temkinli yaklaşmayı tercih ettim. Özellikle İstanbul’da yarışın çok zorlu geçeceğini, Ekrem İmamoğlu önde gözükmesine rağmen her an her şeyin olabileceğine işaret etmeye çalıştım. Ama içten içe de İmamoğlu’nun kazanmasına kesin gözüyle bakıyordum.
Çünkü AK Parti İstanbul için çok zayıf bir aday tercihinde bulunmuştu. Kampanya boyunca Murat Kurum’un sergilediği performansı gördükten sonra, AK Parti’nin İstanbul’u almasının imkansıza yakın olduğu ortaya çıkmıştı.
Ve nitekim de öyle oldu… Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan neredeyse memleketin her meydanında Murat Kurum’a oy istedi, bütün bakanlar İstanbul’u mesken tuttu. Kısacası AK Parti’nin İstanbul’u alabilmesi için devlet bütün kurumlarıyla, hiçbir kural ve yasa tanımadan geceli-gündüzlü çalıştı ama olmadı..
Ekrem İmamoğlu yanında hiçbir ittifak gücü olmamasına ve de 2019’daki ittifak ortağı İYİ parti Genel Başkanı Meral Akşener’in kimsenin akıl sır erdiremediği bir şekilde gizli iktidar taraftarlığına rağmen, doğrudan seçmenle kurduğu ‘İstanbul İttifakı’yla seçimi kazandı. Kuşkusuz bu seçimi İmamoğlu açısından daha da değerli kılan, Kurum’a karşı değil, Erdoğan’a karşı kazanmış olmasıdır.
Gerçekten de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bütün siyasal kredisini İstanbul’a harcaması izaha muhtaç bir durum. Çünkü 2019 deneyiminden de biliyoruz ki özellikle İstanbul’da bir bakıma referanduma dönüştürülen seçimi AK Parti’nin kazanması pek mümkün olmuyor. Unutmayalım, 2017’deki anayasa referandumunda da İstanbul’da ‘hayır’ çıkmıştı.
Kısacası İstanbul seçimi kesinlikle bir yerel seçim havasında değildi, doğal olarak insanlar belediyenin hizmetlerinden çok, Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi krize bakarak oy verdiler. Ayrıca AK Parti de özellikle İstanbul seçimine bir yerel seçim gözüyle bakmadı zaten… Öyle ki Cumhurbaşkanı Erdoğan, son gün CHP’deki para sayma görüntülerine işaret ederek, bu paraların Kandil’e gittiğini bile söyledi ki bu artık siyasi çaresizliğin son noktasıydı.
Bütün Türkiye açısından bakıldığında, esasen bu seçimin en bariz özelliğinin halkın iktidara ‘ders’ verdiği bir seçim olduğu görülecektir.
Kuşkusuz Şu andan itibaren AK Parti’nin esas sorunu sadece İstanbul’dan ibaret değil, bir de Ankara var ki iktidarı resmen yerle-bir etmiş bulunuyor. Ankara’daki bu büyük fark, 1 Nisan sabahından itibaren AK Parti içinde fırtınalı rüzgarlar estirebilir…
Bu arada yıllardır AK Parti’nin kalesi olan Bursa’da müthiş bir deprem yaşanıyor, yani Bursa ve Balıkesir Büyükşehir belediye başkanlıkları AK Parti’den CHP’ye geçmiş bulunuyor.
Bütün Türkiye’de öyle bir rüzgar esti ki seçmen, AK Parti’nin kibrine karşı kelimenin tam anlamıyla bir sandık devrimi yapmış bulunuyor.
Kesin sonuçlar ortaya çıktığında hep birlikte göreceğiz ki tam 23 yıldır her seçimde AK Parti’ye destek veren ve başarı hikayeleri yazdıran halk, sandıkta lisanı hal ile şöyle demiş oluyor: “Bütün hatalarına rağmen sana oy verdik, zaman zaman küçük uyarılarda bulunduk ve ders almanı bekledik. Ama sen, her sınırsız desteğimizin sonrasında daha büyük bir kibre kapıldın, yaşadığımız ekonomik krize çözüm üretmek yerine popülist seçim yalanları üretmeye devam ettin. Şimdi yeni bir muhasebe yapman için sana ‘dur’ diyoruz” diyerek ciddi bir uyarıda bulunmuştur.
Ve “Bu ülkede biz ne dersek o olur, kimi hain ya da terörist ilan edersek onun işi biter” siyaseti duvara dayanmıştır. Dahası meydanlarda Gazze’ye selam gönderip, İsrail’e gemiler gönderen siyasi anlayışı seçmen sandıkta yenilgiye mahkum etmiştir.
Bu ülkede siyaset yapan herkes bilmeli ki halkın iradesini küçümseyen, kutsal değerler üzerinden bütün toplumu ‘sürü’ye dönüştürebileceğine inanan politika oyunları iflas etmiştir.