AKP’nin Amerikan açılımı

Seçime üç kala, Ankara-Washington hattında dikkat çeken temaslar yaşanıyor.

ABD Temsilciler Meclisi Silahlı Hizmetler Komitesi heyeti Ankara’da. Komite başkanı Mike Rogers, kıdemli üye Adam Smith ile üyeler Salud Carbajal ve Veronica Escobar, sırasıyla Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, TBMM Milli Savunma Komisyonu Başkanı Hulusi Akar ve MİT Başkanı İbrahim Kalın’la görüşüyor.

Öte yandan Dışişleri Bakan Yardımcısı Mehmet Kemal Bozay, ABD Temsilciler Meclisi’nde enerji, ticaret, mali hizmetler ve bütçe komiteleri mensuplarından oluşan bir heyetle görüşüyor.

Tarafların açıklamalarından anlaşıldığı kadarıyla toplamda Erdoğan’ın 9 Mayıs’ta ABD’ye yapacağı ziyaretten Türk-Amerikan ilişkilerinin geleceğine, Ukrayna’dan Gazze’ye, Karadeniz’den Akdeniz’e, Yunanistan’dan AzerbaycanErmenistan konusuna, PKK/YPG’den IŞİD’e, F-16’dan enerji güvenliğine neredeyse her konuyu ele almışlar. Sanırsın Temsilciler Meclisi üyeleri değil, ABD hükümetinin bakanları! 

ERDOĞAN’A AÇILAN KAPI

ABD heyetinin Türkiye’nin güvenlik kare ası durumundaki Akar-Güler-Fidan-Kalın dörtlüsü ile görüşmüş olması pek çok açıdan dikkat çekici. Bu dörtlü, belki de AKP içinde Türk-Amerikan ve NATO ilişkilerinin en hararetli savunucuları durumunda...

Bu dörtlünün özellikle İsveç’in NATO üyeliğinin onaylanması sürecindeki rolleri, Meclis adına muhataplarına söz vermeleri, fazlasıyla dikkat çekiciydi.

Nitekim, ABD’nin talebiyle İsveç’in NATO üyeliğinin onaylanması, öncelikle F-16 satışı kapısını açtı. Erdoğan şimdi o kapıdan geçerek 9 Mayıs’ta ABD’de, dört yıldır istediği şekilde, Beyaz Saray’da Joe Biden ile görüşmeyi umuyor.

SAVUNMA VE EKONOMİ KAPANI

Arada olanlar mı?

ABD yatırım bankası JP Morgan, “Türkiye’yi 2024’ün potansiyel büyük hikâyelerinden biri olarak görüyoruz” dedi. Bir diğer ABD yatırım bankası Goldman Sachs, seçim sonuçlarından bağımsız olarak Türkiye’de hem parasal hem de mali politikanın devam edeceğini raporladı. Kısacası ABD finans kapitali, 31 Mart sonrası için Erdoğan’a göz kırptı.

Ve yine bu süreçte ABD’nin talebiyle Türk-Yunan normalleşmesi başlatıldı, Doğu Akdeniz’deki “Mavi Vatan” tutumundan geri adım atıldı, 7 Ekim’den bu yana İsrail’e yüksek perdeden sözlü tepki gösterildi ama uygulamada örneğin ticaretin kesilmesi konusunda en ufak adım atılmadı.

Savunma Sanayisi Başkanı Haluk Örgün, 18 Şubat’ta Antalya’da yaptığı konuşmada, başkanlık bünyesinde bir “NATO müdürlüğü” kuracaklarının “müjdesini” verdi. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Öncü Keçeli, 13 Mart’ta yaptığı açıklamada, stratejik mekanizma altında “Türkiye-ABD Savunma Ticareti Diyaloğu” grubu kurduklarını duyurdu. Ve en önemlisi; NATO’nun yeni planlamalarında Türkiye’ye önemli roller verildi.

31 MART TAKTİĞİ Mİ, MAYIS PROGRAMI MI?

Açık ki son aylarda ortaya çıkan bu tablo, yeni bir duruma işaret ediyor. Siyasi ve ekonomik nedenler, Erdoğan’ı yeniden bir “Amerikan açılımı”na itmiş görünüyor. Bunun ne kadarının gönüllü ne kadarının zorunlu olduğu ayrıca tartışılır.

Kuşkusuz Türkiye’de her “Amerikan açılımı”, aynı zamanda “Kürt açılımı” ve “yeni anayasa açılımı” potansiyeli de taşır. Baksanıza, Erdoğan daha dün oy veren kitlesini bile hedef aldığı DEM Parti’nin yönetimine bugün “Parti yönetimi ülkeye ve kendi tabanına siyasi irade sahibi olduğunu ispatlamalı” çağrısı yapıyor; TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş “yeni anayasa” için hazırlıklara başlıyor.

Peki Erdoğan ve Kurtulmuş’un hamleleri 31 Mart seçim taktiği mi, yoksa “mayıs programı”nın adımları mı? Göreceğiz.