Komisyon”a geliş süreci, Bahçeli’nin Öcalan’a çağrısı ile başladı. “Kurucu önder olarak terör örgütünün silâhları bırakmasını iste.” Öcalan bu çağrıyı karşılıksız bırakmadı. Kandil’e “silâhları bırakın” çağrısı yaptı. Kandil de bu çağrıya uyduğunu açıkladı, sembolik bir silah yakma gösterisi düzenledi.
DEM, Bahçeli’nin çağrısına en çok sahiplenen oldu. Öcalan ile temasları yürüttü ve iş Meclis Komisyonu safhasına geldi.
Şimdi herkes “Komisyon neyi çözecek?” sorusuyla ilgilenmeye başladı.
İşin terör örgütünün dağdaki militanlarının ve ülke içindeki uzantılarının ne olacağı ile ilgili bir boyutu var. Belli ki ona yasal çerçeve çizilecek.
Sonra?
DEM, önceki benzerleri gibi “Kürt siyasi hareketi” olarak yapılandı. Misyon olarak herhalde onun gölgesinde gelişen bir yapı niteliği ile “PKK’nın feshi”ni belirlemiş olamaz. “Kürt sorunu” olarak ne belirlenmişse, hedef de ona doğru yürümek olmalı. DEM’in Öcalan’dan da Kandil’den de bağımsız olduğunu düşünen yoktur sanırım. Dolayısıyla Öcalan’ın da Kandil’in de “Kandil’in feshi” ile birlikte Kürt sorununu da rafa kaldırdığını düşünen de yoktur.
Nedir peki Kandil’in feshinden sonraki “Kürt sorunu”nun içeriği? İktidarın dilindeki “Terörsüz Türkiye” aynı zamanda Öcalan’ın ve DEM’in de siyasi hedefini mi oluşturuyor?
Olmadığı muhakkak. Eğer Öcalan, Kandil’i sildiği gibi -tabii neyi sildiğini bilmiyoruz- Kürt sorunu davasını da sildiyse mesele yok. Buna inanmak için safdil olmak yetmez.
Ama bilmiyoruz şimdiki adı DEM olan Kürt siyasi hareketinin Türkiye ile ilgili “Kürt sorunu”nda neyi hedeflediğini… Komisyonun ismindeki “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi’nin içinde “Kürt sorunu”na ilişkin de çözümler var mı ve DEM onunla yetiniyor mu, benim için soru.
Birbirimizi aldatmayalım diye bir soru.
Bu soru ile bağlantılı başka sorular da var çünkü?
Öcalan nasıl bir rol oynuyor şu anda? O Kürt sorununun neresinde? Tamamen Türkiye’ye çalışan bir adam mı yoksa “bir davası olan ve onu gerçekleştirmek için oyunlar kuran” bir adam mı?
Bahçeli’nin zihnindeki Öcalan profili nereye oturuyor meselâ?
Bahçeli, Ankara’yı, iktidarın büyük ortağını neye ikna etti meselâ?
Türk sorunu – Kürt sorunu – Sünni sorunu – Alevi sorunu – Laik sorunu – İslâmcı sorunu bunlar hâlâ derinde bir yerlerde akıyor. Birbirine karşı gardını almış katmanlar var. Hakikaten “Türkiyeli” olamadı bu katmanlar… “Türk olmak” bile bazen, dışlayıcı boyut kazandığında “Türkiyeli olmak” gibi kapsayıcı olamıyor.
Onun için “Kürt siyaseti” dendiğinde neyi kapsadığını ülkenin her ferdinin anlaması gerekiyor.
Irak devlet olarak çöktüğünde Kürt siyaseti ABD ile el ele Irak’ta yeni bir yapılanma gerçekleştirdi.
Suriye devlet olarak çöktü, orada da Amerika’nın -HTŞ ile mücadele gerekçesiyle- uzun süredir devlet niteliğinde silâhlarla eğitip – donattığı Kandil uzantısı bir yapı masada, yine uluslararası diplomasinin korumasında statü arıyor.
Irak’taki yapı ile Suriye’deki yapı geçişlilik arz ediyor.
Türkiye’deki Kürt siyasi hareketi de Irak’taki yapı ve Suriye’deki oluşum ile yakından ilgili. Görünene bakıldığında, “Kürtlük aidiyeti” ile gerekçelenen bir ilgi bu. Bu aidiyet duygusunun ilgiyi anlaşılır kılacağı da açık.
Ama iş “siyasi - stratejik boyut” kazanmaya başladığında “ilgi”nin mahiyetinin sorgulanması da tabii.
Türkiye Kürtlüğü, Irak’tan da Suriye’den de farklı bir toplumsal kaynaşma niteliğinde. Hem coğrafi dağılım ülkeyi kapsıyor, hem toplumsal – ekonomik entegrasyon söz konusu.
Buna rağmen, çok farklı platformlarda yazıya geçen belgeler, bununla beraber küresel odakların bölgeye ilişkin stratejik hesapları her türlü korkulu rüyayı gördürüyor.
Bir yandan ülkede yaşayan herkesin, kendisini, etnik – dini – mezhebi aidiyet, ekonomik – sosyal statü ayırt etmeksizin onurlu – haysiyetli bir varlık olarak hissetmesini sağlamak, diğer yandan da etnik - dini – mezhebi özel grupların özel statü edinmelerine mani olmak…
Böyle bir sistemi inşa etmek…
Komisyon bunun yolunu açar mı?
Zor. Öyle kurulmadı çünkü bu komisyon. Komisyonun üyeleri de sanki birbirine karşı gardını almış yapıları yansıtıyor.
Komisyonun dışında da, yani ülkenin tüm ikliminde de yargı-syaset-ekonomi alanında fırtına esiyor. Öncelikli soru komisyon bu fırtınadan etkilenmeyecek mi? Sonra da fırtına komisyona girince komisyonun akıbeti ne olacak? Sonra Bahçeli nasıl bir hamle yapacak?
Çok mu soru sordum? Türkiye öyle bir ülke çünkü, sorular çok çözümler sıkıntılı...