Ülke gündemini ilgilendiren, ilgilendirmesi de gereken birçok önemli ve öncelikli konu var ama siyasetin gelip dayandığı nokta bu konulardan herhangi biri değil…
Mesela ekonomi değil. Sonu gelmez ekonomik kriz hali devam ediyor, ekonomi neredeyse yabancı sermayeye kapanacak kadar içe doğru vakumlanmış ve böylesine derin bir krize karşı bir ekonomi programı bile yok. Enflasyonu yüzde 30’a indirme arzusu dışında ortada gerçek bir program yok, ekonomi gerçeğiyle yüzleşme hiç yok. Böylesine önemli bir konu gündemin en başında değil.
Ya da çözüm süreci gibi önemli bir fırsat var… Konuşulmasına da konuşuluyor ama heyecan bir türlü artmıyor. Kesinlikle çok önemli adımlar atıldı ve iyi de gidiyor ama hak ettiği “tarihi fırsat” muamelesini görmüyor.
Ekonomi ve çözüm süreci bir yana… Cumhurbaşkanı dahil bütün devlet yetkililerinin ifadesiyle yeni bir dünya kuruluyor, dengeler değişiyor ama dış politika da öncelikli gündem maddesi değil. Çevresinde bu kadara kriz olan, kendisini aktörlerin aktörü ilan eden bir ülke, dış politikayı sıradan cümlelerle mi geçiştirir? Üstelik bu alanın ABD-İsrail ve Suriye bahsi doğrudan çözüm süreciyle ilgiliyken…
Uzatmayalım, bir kafa karışıklığı var ve herkes bunun sadece Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili olduğunu biliyor. İktidar ve Cumhurbaşkanı Erdoğan mükemmelen bu hedefe odaklı ve bu odaklanmanın ürettiği siyasi hamleler doğal olarak bütün ülkeyi aynı konuya kilitliyor.
Siyaset artık tamamen iktidar/Erdoğan ile muhalefet/İmamoğlu-Özel arasında oynanan “kazanan hepsini alır” oyununa dönüştü. Diğer bütün önemli/önemsiz meseleler konuşulur olma vasfını büyük ölçüde kaybetti.
Herşeyin odağına bu gerilimin oturmasının sebebi seçimdir. Ekonomi, çözüm süreci ve dış politika, seçim odaklı sert mücadelenin mağduru durumundadır ama artık yapacak bir şey yok, ok yaydan çıktı.
Peki gerilim niye katlanarak artıyor?
Çok muhtemel ki iktidar 19 Mart operasyonunun Ekrem İmamoğlu’nu tasfiye edeceğini, CHP’yi de bugün olduğu yerden çok aşağıya düşüreceğini hesaplıyordu. İmamoğlu ve CHP anketlerde gerileyecek, bu partinin yolsuzluğa bulaştığı kanaati baskın çıkacak ve seçim için erken havlu atacaklardı. Anketler ve sokaktaki atmosfer böyle olmadığını; muhalefetin ve adayının yerinin giderek pekiştiğini gösteriyor.
Bu arada Özgür Özel’in ilk günden itibaren sergilediği liderliğin de tahminleri alt üst ettiğini anlıyoruz. Özel’in performansı 19 Mart’ın oluşturmak isteği imajı net bir şekilde engelledi.
Ancak, bütün bunların olması; yani umulan sonucun hasıl olmaması iktidar/Erdoğan’da yanlış bir yöntem izledikleri kanaati uyandırmadı. Aksine yöntemler daha da sertleşti ve operasyonların arkası hiç kesilmedi. Dün sabah da Beyoğlu Belediye Başkanı ve birçok yeni isim gözaltına alındı.
İktidar ortağı MHP’nin hukuk ve adalet tabanlı ikazlarına rağmen Erdoğan oralı olmamayı tercih ediyor. Hem rakibini hem de partisini geriletmek hedefinden ve bunu 19 Mart modeliyle yapmak planından asla geri durmuyor. Muhtemelen, “şu anda olmadı ama bir noktada olacak” diye hesaplıyor. Belki iddianame açıklandığında…
İşin ilginç yani Özel ve İmamoğlu da iddianamenin açıklanmasını aynı gerekçeyle bekliyor. Böylelikle iktidarın girişiminin tamamen sonuçsuz kalacağını hesap ediyorlar. Duruşmaların televizyonda canlı yayınlanması talebinde ısrar etmeleri de bunun göstergesi…
Seçim yarışının, ülkenin bütün önemli meselelerini arka plana atacak kadar Erdoğan/ Özel/İmamoğlu eksenindeki odaklanması değişmeyecek. Seçim tarihi yaklaştıkça mücadele daha da sertleşecek.
Kimin kazanacağını söylemek zor ama kazanan mutlaka yorulmayan, bıkmayan ve usanmayan olacak. Bu sert oyun bitene kadar da önemli problemler hak ettikleri ilgi için beklemek zorunda kalacak