Yargının siyasallaşması ve giderek daha fazla siyasetin emrine girerek asli fonksiyonlarından uzaklaşmasının ne demek olduğunu biz biliriz. Türkiye bilir; hem de geçmişten beri bilir. Saymadık kaç dönem oldu böyle… Bildiğimiz yetmiyor gibi şimdi bir kez daha bunu tecrübe ediyor olmamız da yine bu ülkeye has bir özelliktir. Tam bizlik bir hal. Çünkü, bedeli ağır ödenmiş bir yanlışı tekrar tekrar işlemek gibi bir hastalığımız vardır.
Asıl hastalık ise başka…
İşler kötüye gitmeye başlayınca iktidar bunu güç kullanarak telafi edeceğini zanneder. Siyaseti siyasi alanın dışına taşımaya çalışır, başına da yargıyı diker. Yargının siyasallaşması toplumlara para, refah, kalite, karakter ve itibar kaybettirir ve ülkenin geleceğinden çalar ama siyasi kampların üyeleri bunu umursamazlar. İktidarın oyun planına severek, istekle ve hevesle dahil olurlar. Olup bitenler hukuk dairesindeymiş gibi davranarak ortama coşku katarlar. Kazansalar da kaybettiklerini asla fark edemezler; taşıdıkları yükün paylarına düşecek küçük parçadan çok ağır olduğunu ise zinhar anlayamazlar. Siyasetin mahareti de buradadır. Akıllı bir iktidar, yükün ağırını pastadan en az pay alacak olanlara taşıtır da yine onlara kendilerini mutlu hissettirir.
Tutarsızlıklar, kişiye ve fikre özel hukuk uygulamaları, gerçek suçları görmezden gelirken suç olmayan fiilleri suç saymalar vesaire böyle zamanlarda rutin hale gelir. Hukuksuzluk arttıkça sokaktaki insanın şaşırma duygusu körelir ve bir usanma noktasından sonra daha beterinden sakınmaktan gayrı amaç kalmaz. Daha beteri olmasa bari!.. Oysa beterin beteri zaten olmuştur ve bu duygu zihinlere yerleştiği anda tahribat en ağır noktaya varmıştır.
Bugün olduğu gibi...
Ağır bir hukuk buhranı ve buna eşlik eden kötü yönetim döneminden geçiyoruz. Hukuka güven olabilecek en alt seviyede ve kamu idaresinde denetim, şeffaflık, liyakat ve ehliyet kaybolmuş durumdadır. Hukuk gözünü siyasete dikerken devletin en mahrem bilgileri korunamıyor, sahte diplomalar yayılıyor, resmi işlemler para karşılığı kolaylıkla değiştirilebiliyor ve hatta anlaşıldı ki aynı zamanda birçok garip üniversite bürokrasiye sahte diploma tedarik ediyor.
Daha elim ve vahim ne olabilir?
Hal böyleyken o ülkeden orman yangınlarını söndürebilmeyi, uyuşturucuyla mücadele ederken keneviri serbest bırakmamayı, çeteleri/mafyayı temizlemeyi veya şehirleri depreme karşı hazırlıklı hale getirmeyi bekleyebilir misiniz? Ya da o ülkenin küresel bilim ligine katkısını; geçtik katkıyı, akademisyenlerinin iki/üç eli yüzü düzgün makale yazmasını bekleyebilir misiniz? Bırak hepsini bir yana… O ülkede sekiz yıldır süren ekonomik krizin bitmesini bekleyebilir misiniz?
Hukukun omuzuna siyasetin yükünü bindirmek kadar ağır bir milli servet sarfiyatı yoktur. Hiçbir siyasi hedef için bunu yapamazsınız, adalet rezervlerini tüketemezsiniz. Çünkü para değil pul değil, maden değil kimya değil. Tükettiğiniz adaleti, o duyguyu on yıllarca geri getiremezsiniz. Sadece bir adamı siyasetten tasfiye etmek uğruna harcanan değerler bile ülkeye tahminlerin ötesinde hasar verir.
Hukuk yoksa, adalet yok, ekmek yok, gelişme yok, rekabet yok, siyasi rekabet yok, siyaset hiç yok. Yok oğlu yok.
Peki ne var? Şimdi gördüklerimiz neyse onlar var. Adaletsiz hapis kararları, daraldıkça daralan ifade hürriyeti, sahte mi sahte diplomalar, pahalılaştıkça pahalılaşan bir hayat ve bozuldukça bozulan gelir dağılımı...