AYM kararı yargıyı bağlayacak mı?

Anayasa Mahkemesi, “içeriği belli olmayan HTS kayıtlarının tutuklama gerekçesi olamayacağına” karar verdi.

Karar, eski HDP Milletvekili Hüda Kaya’nın başvurusu üzerine alındı.

Kaya’nın tutuklanmasına gerekçe olarak gösterilen HTS kayıtlarının “kuvvetli suç şüphesi” olarak değerlendirilemeyeceğine karar veren AYM, Kaya’ya 200 bin lira manevi tazminat da ödenmesini istedi.

Mahkeme bu kararı 25 Şubat’ta vermiş, karar salı günü yayınlandı.

Yüce iktidarımıza şükran borçluyum, günün birinde işime yarar diye bütün AYM ve AİHM kararlarını satır satır okuyorum, anlamadığımı da hukukçu arkadaşlarıma soruyorum.

Bu kararı da okudum; sadece kararın kendisi değil karşı oy yazıları da ilginç.

AKP iktidarının hukuk devleti ilkesinde açtığı yaranın kapatılmasının hayli zaman alacağını gösteren ipuçları karşı oy yazılarından birinde görülüyor.

Bugün kararın bir tek yönüne dikkatinizi çekmek istiyorum: Yazının girişinde de belirttiğim gibi “içeriği belli olmayan HTS kayıtlarının kuvvetli suç şüphesi olarak değerlendirilip, tutuklama gerekçesi yapılmaması” üzerine!

Anayasa’ya göre AYM kararları herkesi, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlıyor.

Oysa AYM’nin kararları bir süredir bazen uygulanıyor, bazen uygulanmıyor.

Mahkemeler hangisine uyup, hangisine uymayacaklarını Saray’dan gelen bir işaretle anlıyorlar.

“HTS” denilen şey, Historical Traffic Search’ün kısaltılmışı. Bir kişinin telefon görüşmeleri ve mesajlaşma geçmişini içeren teknik veriler bu kayıtlardan elde ediliyor.

Cep telefonlarınızın sinyallerini algılayan GSM vericilerinin kayıtları incelenerek hangi gün, hangi saatte nerede olduğunuzu tespit edebiliyorlar. Ya da hangi gün, hangi saatte hangi telefon numarası ile görüştüğünüzü, mesajlaştığınızı tespit edebilmek mümkün.

Ancak iletişimin dinlenmesi, kayda alınması vs. söz konusu olmadığı için aynı bölgeden sinyal veren bir kişiyle mesela bir kahvehanede buluşup buluşmadığınızı anlamak da mümkün değil.

Bu karar, bireysel başvuru ile ilgili olduğu için Hüda Kaya’nın durumunu ilgilendiriyor ancak normal bir hukuk düzeninde savcıların ve mahkemelerin başka davaları görürken bu içtihadı yok saymamaları da gerekiyor.

HTS kayıtları “kuvvetli suç şüphesi” sayıldığı için halen hapiste tutuklu olan çok insan var.

Mesela bunlardan biri Ayşe Barım.

Ayşe Barım’ın “artistleri Gezi Parkı’na çağırarak hükümeti devirmeye teşebbüs ettiği” gibi komik bir iddiayla tutuklu yargılanması HTS kayıtları ile ilgili.

Mehmet Ali Alabora ile telefonda konuştuğuna ilişkin HTS kaydı var.

Gerçi konuşmalardan bir tanesinin tespit edilen içeriğine bakınca Barım’ın, Alabora’yı açıkça oyaladığı da anlaşılıyor.

Bunun dışında bir delil yok ama Ayşe Barım hapiste!

“İşine çökelim” diye çıktıkları yolda duramadılar, buraya kadar geldi mesele.

Mesela Zeydan Karalar var, Adana Büyükşehir Belediye Başkanı. Halen tutuklu.

Tutuklanma gerekçesi bir HTS kaydı.

HTS kaydına göre Seyhan Belediyesi’nin o tarihteki Temizlik İşleri Müdürü’nün telefonu ile ona rüşvet verdiği iddia edilen kişilerin telefonları aynı vericiden sinyal almışlar.

Savcı bunun “tutuklama için yeterli kanıt” olduğunu iddia ediyor.

Ama bu kayıtlar söz konusu kişilerin bir araya geldiğini göstermiyor çünkü HTS kayıtlarına bakarak böyle bir tahmin yürütmek imkânsız.

İnsanın geçmişi görme yeteneğine sahip bir falcı olması gerekiyor, böyle bir iddiada bulunabilmesi için.

Bu durumda olan çok tutuklu var.

Normal bir hukuk devletinde, AYM gibi kararları herkesi bağlayan bir mahkeme böyle bir karar verdiğinde diğer mahkemeler bunu görmezden gelmezler.

AKP hukuk düzeninde ise mahkemelerin bu kararı görüp görmeyeceklerine Saray’da karar veriliyor.

Onun için bu tür kararlara bakarak çok da ümitlenmemek gerek.

Muktedirin hukuk anlayışı bu çünkü.

***

Tebrikler, çok başarılı bir tutuklama oldu!

“Halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçunun oluşması için “kamu güvenliğine karşı açık ve yakın tehlike” şartı var. Enes Hocaoğlu’nun konuşmasından sonra insanların sokağa dökülüp, birbirlerine saldırdıklarını gördünüz mü? Nerede “açık ve yakın” tehlike?

Enes Hocaoğulları

Avrupa Konseyi Gençlik Delegesi ve LGBTİ + aktivisti Enes Hocaoğulları’nın tutuklanmasıyla, Erdoğan rejimin temel karakterinin dünyaya bir kez daha gösterilmesi amaçlandıysa, başarılı olduğunu kabul etmek gerek.

Hocaoğulları’nın Türkiye’ye gelir gelmez havaalanında gözaltına alınıp tutuklanmasına neden olman konuşmasını T24’te dün yayımlanan haberden okuyabilirsiniz.

Savcı bu konuşma ile “yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” ve “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçunun işlendiğini iddia ediyor ve bir sulh ceza hâkîmi de savcıya hak verip tutuklama kararı alıyor.

Adliyemiz için ne kadar utanç verici olduğu konusunu bir yana bırakıyorum, o işler belli ki artık çok geride kaldı.

Anlaşılıyor ki birisi Hocaoğulları’nın hapse tıkılmasını istemiş.

Hocaoğulları bu konuşmasıyla yanıltıcı bilgiyi alenen yaymış olamaz çünkü polisin Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından gençlere yaptığı muamele hepimizin gözü önünde oldu.

Orantısız, aşırı şiddet içeren ve düşmanca bir tutumdu.

Gösterilerden sonra evlerine dağılan genç insanların durduk yerde coplandıklarının videoları hâlâ dolaşımda.

Öte yandan “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçunun oluşması için “kamu güvenliğine karşı açık ve yakın tehlike” şartı var.

Hocaoğlu’nun bu konuşmasından sonra insanların sokağa dökülüp, birbirlerine saldırdıklarını gördünüz mü?

Hadi onu geçtim, bu tutuklama kararı olmasaydı Hocaoğlu’nun konuştuğundan bile haberimiz olmayacaktı.

Nerede “açık ve yakın” tehlike?

Delil karartılması falan da söz konusu değildi, konuşma yapılmış, yayınlanmış, her şey savcının elinde.

Üstelik konuşmayı yapan kaçmayacağı belli ki uçağa binip memleketine dönmüş.

O halde bu tutuklamanın amacı nedir?

Bu ülkede nasıl bir rejim altında yaşadığımızı dünyaya gösterme çabası mı?