MHP Genel Başkanı’nın “Abdullah Öcalan gelsin TBMM’de örgütünü feshettiğini ve silah bıraktığını açıklasın” çıkışıyla başlayan süreçte bir viraj daha dönüldü.
Komisyonun görevinin ne olacağını da TBMM Başkanı’nın açıklamasından öğrendik:
“Silahın tamamen bırakılmasıyla beraber barışı kalıcılaştıracak yasal düzenlemelerin önerilmesi ve hazırlanması da bu komisyonun sorumlulukları arasındadır.”
Bu yasal düzenlemeler neler olacak, şu anda açıklık yok ancak tahmin edebilmek mümkün.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, Öcalan’ın örgütü silah bırakmaya çağırdığı açıklamasından sonra çizdiği yol haritasına sadık kalınacaksa, sırada “siyasi ve hukuki reformlarla demokrasi ve sivil siyasetin güçlendirilmesi” konusu var.
Komisyonun bu yolda çalışacağını varsayabiliriz.
Ancak iktidarın gerçek sahibinin genel tutumuna bakarsak bunu “varsaymak” dahi zor.
Söylemek zorundayım ki “demokratik sivil siyaset ve Erdoğan yönetimi” bir oksimoron gibi görünüyor.
Erdoğan’ın 2002’den bugüne izlediği çizgiyi yakından takip etmiş bir gazeteci olarak kimse kusura bakmasın ama çok ümitli olamıyorum.
TBMM Başkanı komisyonun işleyiş prensiplerini açıklarken “unsurlardan ilki şeffaflıktır” dedi ancak komisyon çalışmalarını açılıştan sonra “basına kapalı” olarak yürüttü.
“Şeffaf” sıfatından aynı şeyi anlamıyoruz gibi geldi bana ama belki de bu sadece ilk gün için geçerli bir uygulamadır.
Eğer komisyon “kapalı kapılar ardında” çalışacak ise bunun şeffaf bir çalışma yöntemi olmadığını hatırlatmış olayım.
TBMM Başkanı’nın ifadesine göre komisyonun ilkelerinden diğer ikisi “açıklık” ve çoğulculuk” olarak ortaya çıkıyor ki “açıklık” deyip görüşmeleri basına kapatmak olmaz.
Görüşmeler basına kapalı olacak ise ne şeffaflıktan ne de açıklıktan söz edebiliriz.
Sonuç olarak gazeteciler bu görüşmeleri kişisel meraklarından takip etmiyorlar.
Halkın haber alma hakkı basının serbest faaliyetinden geçiyor ki vatandaşlar Meclis çatısı altında ne olup bitiyor, kim neyi savunuyor öğrenebilsin.
Abdullah Öcalan’ın, PKK yönetimine yazdığı talimatlar dizisinde “ayrı ulus devlet” hayaliyle çıktıkları yolda uğradıkları “federasyon” ve “idari özerklik” duraklarının “aşırı milliyetçi savruluş” olduğunu vurgulaması ve PKK’nın bu nedenle “anlam yoksunluğuna düştüğünü” söylemesi herkes için çok şey ifade ediyor olmalı.
Bugün daha ortada bir şey yokken, TBMM’de bu amaçla kurulmuş komisyon bile ne yapacağını, nasıl çalışacağını bile bilmiyorken peşinen komplo teorilerine kapılmak önemli bir fırsatı kaçırmak demek.
Şurası çok açık: Türkiye’de silahlı ayrılıkçı hareket artık sonuna geldi.
Öcalan’ın bu açıklamalarından sonra o örgütün içinde kalarak ayrılıkçı tezleri silahla savunabilmek mümkün değil.
Bunun öneminin farkında olalım.
Ancak Erdoğan yönetiminin bu konudaki ikircikli tutumunu koruduğunu söyleyebilirim.
TÜGVA Yaz Okulları toplantısına kadar her yerde nutuk atmaya bayılan Cumhurbaşkanı’nın, böyle önemli bir görevle yola çıkan TBMM Komisyonu’nun ilk gününde tek kelime etmemesi manidar.
Bu da Erdoğan’ın başka planları da olduğunu düşündüren bir durum.