Yine mi kucaklaşıyoruz?

AK Parti propaganda ekibinin işini çok iyi bildiğini yazarak başlayacağım.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yapacağı konuşmaların ilgi çekmesi için çok iyi bir strateji izliyorlar.

Önce konuşma içeriği gizemli hale getiriliyor.

“Petrol bulduk”, “doğalgaz bulduk”, “5. nesil yerli ve milli savaş uçağı görücüye çıkacak” gibi söylentiler yayılıyor.

Hem medyada hem toplumda yoğun bir şekilde konuşulması sağlanıyor.

Müthiş bir beklenti yaratılıyor.

Geride bıraktığımız hafta boyunca da aynı şey oldu.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 12 Temmuz 2025 günü “tarihi” bir konuşma yapacağı konuşuldu.

Önce sosyal medyada bir video yayıldı. “3 gün kaldı”, “2 gün kaldı”, “son gün” gibi başlıklarla paylaşıldı.

Sonra parti ileri gelenleri “tarihi konuşma” mottosunu dolaşıma soktu.

***

Halbuki Erdoğan’ın konuşmasının 11 Temmuz’da Kandil Dağı eteklerinde 30 PKK’lının silahlarını yakmasıyla ilgili olacağını herkes biliyordu.

Öyle de oldu.

Erdoğan çıktı ve o “Tarihi” konuşmasını yaptı.

“Kapsayıcı” ve “Kucaklayıcı” bir tonda konuşmuş olsa da bildik ezberleri tekrarladı.

Kanaatimce ilk defa duyduğumuz iki detay verdi.

Birincisi, kapsama alanının Türkler, Kürtler ve Araplar olduğunu ortaya koydu. Yani bir çeşit “ümmet” tarif etti.

İkincisi “AK Parti, MHP ve DEM Parti el ele yürüyeceğiz” diyerek yeni müttefiklerini resmi olarak ilan etti. DEM Parti’yi Cumhur İttifakı’nın bir parçası gibi gösterdi.

***

Erdoğan’ın konuşması bu iki unsur dışında hiçbir yenilik içermiyordu.

Zira Erdoğan da birçok siyasetçinin birçok konuda yaptığı gibi geride bıraktığı 23 yılda Kürt sorunu konusunda defalarca benzer konuşmalar yaptı. Hatta zaman zaman birbirine 180 derece zıt görüşleri savunduğu konuşmaları oldu.

Erdoğan’ın 12 Temmuz konuşması bir ilk değildi.

Örneğin 12 Ağustos 2005 günü Diyarbakır’da yaptığı konuşmada “Kürt sorunu hepimizin sorunudur” diyerek çıtayı çok yükseğe koymuştu ve bu sorunun devletin yanlış politikalarından dolayı ortaya çıktığını bütün detaylarıyla anlatmıştı. Erdoğan, sorunun çözümü için de demokratikleşme ve daha fazla özgürlük vaat etmişti.

***

Öyle de oldu. 2009’da devlet televizyonu TRT’de Kürtçe kanal açıldı. Erdoğan açılışta “Artık Türkiye’de insanlar anadillerini konuşabiliyor, şarkılarını söyleyebiliyor. Bu kardeşlik projesidir” dedi.

Önce “demokratik açılım”, ardından “Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi” olarak anılan süreç, bizzat Erdoğan tarafından “Herkesin kucaklandığı bir birlik projesi” olarak sunuldu.

Erdoğan, 2011 seçimleri öncesindeki mitinglerinde benzer kucaklayıcı ifadeleri kullanmakla yetinmedi, 2013’te Abdullah Öcalan’ın Nevruz mesajının okunduğu Diyarbakır meydanında “Artık silahlar değil fikirler konuşsun, anneler ağlamasın” sloganını ortaya attı. 2014’te de Doğu ve Güneydoğu Anadolu şehirlerinde yaptığı mitinglerde “bizi birbirimize düşürmek isteyenlere karşı kardeşliğimizi büyütelim” diye seslendi.

***

Bütün bunlar 2015’te “Dolmabahçe Mutabakatı” ile sonuçlandı ama mutabakat konusunda başta “Güzel gelişmeler var, inşallah hayırlara vesile olur” diyen Erdoğan, aynı günlerde bir yurt dışı seyahatinden dönerken Dolmabahçe Mutabakatına da tepki gösterdi.

2015’te sürecin bir felaketle sonuçlanması, Erdoğan’ın tavrını da değiştirdi ve “Ben artık ülkede bir Kürt sorunu olduğuna inanmıyorum, 2005’te söyledim ama artık o mesele çözülmüştür” demeyi tercih etti.

Aynı cümleleri 2021’de AK Parti Diyarbakır Kongresi’nde de tekrarladı.

***

Ez Cümle, Erdoğan’ın “tarihi” denilen konuşması son 23 yılda defalarca yapıldı. Bu kadar çok tekrarlanan bir konuşma metninin “tarihi” diye nitelendirilmesi o nedenle gerçeği yansıtmıyor.

Üstelik, Erdoğan 12 Temmuz konuşmasında verdiği “kucaklayıcı” mesajların 180 derece tersini içeren konuşmaları da geçen 23 yıl boyunca defalarca tekrarladı.

Bu arada Kandil eteklerinde çekilen ve TV kanallarında binlerce defa, tekrar tekrar gösterilen PKK’lı görüntülerinin bir benzerinin 2009’da Habur’da yaşandığını da unutmamak lazım.

***

Türkiye’de terörün bitmesini sonuna kadar savunuyorum.

Kürt sorununun demokratik zeminde çözülmesini de hayati önemde görüyorum.

Ancak, Erdoğan’ın tanımıyla AK Parti, MHP ve HDP’nin el ele yürüttüğü sürecin doğru bir zeminde ilerlediğinden emin değilim.

Kimse bugün kucaklayıcı mesajlar veren iktidar mensuplarının yarın şahinleşmeyeceği konusunda garanti veremez.

Aynı şekilde PKK terör örgütünün güvenilmez olduğunu da daha önce acı deneyimlerle öğrenmiştik.

Şu detayı da unutmamalı: AK Parti’nin Anayasa değiştirme ve 2027 Kasım ayında TBMM’ye “seçimlerin yenilenmesi” kararı aldırma planları ve ikisinin gerçekleşmesi için de DEM Parti’ye ihtiyaç duyduğu gerçeği kendini çok belli ediyor.

“Kucaklaşma” kulağa çok hoş geliyor ama bunca çelişkili yaşanmışlıktan sonra insan ister istemez “Yine mi kucaklaşıyoruz” demeden edemiyor.