Dış güçler kimden yana?

Dış güçler, emperyalistler, Sevr sevdalıları, Haçlılar, Siyonistler Türkiye’yi yüksek faizle soyuyorlar.

İşte, saygın iktisatçılarımızdan Bilge Yılmaz açıklamıştı:

“Yunanistan, bugün 1000 dolar borç almak için yıllık 41 dolar faiz ödeyecek. Biz, 1000 dolar borçlanmak için 97.5 dolar faiz ödüyoruz!” (14 Ocak 2023)

Bu sömürü değil de nedir?

Küresel güçler “risk pirimi” diye bir şey uydurmuşlar, Türkiye’nin risk primini 700 gösterip dış borçlanmamız için yüzde 9, hatta bazen yüzde 12’ye kadar faiz alıyorlar.

Bu, Düyun-ı Umumiye faizinin yaklaşık üç katı…

Yunanistan’ın eti budu ne ki?! Ucuz faizle kredi veriyorlar… Bizden korkuyorlar, güçlenmemizi frenlemek için yüksek faiz dayatıyorlar! Kaç defa “bize diz çöktürmek için ekonomimize saldırıyorlar” diye Cumhurbaşkanımız da söylemedi mi?

KOMPLO TEORİSİ

Yukarıda yazdıklarımda tek gerçek, Bilgi Yılmaz Hoca’nın Ocak 2023’te verdiği rakamlardır. Onun dışındakilerin hepsi benim uydurmamdır. “Komplo” örneği halinde uydurdum.

İnananlar çıkar mı? Niye çıkmasın?

Lozan’ın gizli maddelerinin bulunduğuna, petrol ve maden çıkarmamızın Lozan’da yasaklandığına, Boğazlar’ın altında 23 trilyon dolar değerinde“contorium” madeni yattığına ama küresel güçlerin çıkarmamızı engellediğine inananlar, rakamlara dayanan benim bu komplo teorime niye inanmasın?

Bu meseleyi bu kadar önemsememin sebebi şudur: Yaşadığımız dünyayı doğru okuyup ülkemizin yararına ve zararına olanı akıllıca ayırt edemiyoruz… Komplo saplantısı ve hamaset, siyasi kültürümüzün rasyonelleşmesini engelliyor… Türkiye’nin gelişmiş ülkeler seviyesine yükselmesinin önündeki en büyük engel, eğitim kalitemizde ortaya çıkan bu rasyonel düşünce eksikliğidir.

SEBEP NE?

Dış güçler ekonomiye saldırıyorsa, niye risk puanımız 300’e indi? Şimdi dış güçler iktidarı mı destekliyor yoksa?!

Hayır, risk puanının 700’e çıkmasının da 300’e inmesinin de sebebi dış güçler değildir.

“Faiz sebeptir” diyerek TL’nin aşırı değersizleştirilmesi ve tüketimin kabarttığı dış açık yüzünden risk primi 700’e çıkmıştı, Türkiye finansman bulmakta çok zorlanıyor, bulduğu finansman çok pahalı oluyordu…

Mehmet Şimşek’in imdada çağrılmasıyla ortodoks politikalar başladı. Merkez Bankası yeni başkanı Fatih Karahan’ın daha sıkı para politikası izleyeceği yönündeki beklentiler Türkiye’nin risk primindeki düşüşü hızlandırdı. 2 Şubattaki 334 puandan 10 günde 34 puan aşağı giderek 300’ü gördü.

Soğukkanlı, kitabi ve hesabi konular bunlar! Miting meydanında ona buna hain demenin yaratacağı heyecan yanında pek soğuk doğrusu. Ama iktisadın soğuk kurallarını çiğneyerek tüketimi körüklemek ekonomiyi bu hale düşürdü.

ŞİMŞEK TESÇİL EDİYOR

Mehmet Şimşek’in hemen her açıklaması, özellikle CB sistemindeki vahim yanlışların tescili mahiyetinde… Evvela “rasyonel zemine dönüş” sözü… Nasıl irrasyonel zeminlerde sürüklenmişiz, değil mi?

Ya, Osman Cevdet Akçay hocanın sözünü ettiği, “kopmuş ekonomi linkleri”, bunları kim kopardı? Yanlış politikalar tabii.

Şu sözler de Şimşek’ini:

“Refah üretmeyen büyüme ve yüksek enflasyon geçim sıkıntısı getirir. Büyümenin kaynağını tüketime, kentsel ranta, (yani) verimliğe katkısı sınırlı projelere dayandırmak doğru değildir” (8 Şubat)

Bu sözler, son on yılın, daha net olarak son beş yılın özetidir. Geçmişte ekonominin başındayken Ali Babacan ve Mehmet Şimşek bunları söylediğinde, meydanlarda “bunlar faizci” denilerek yuhlattırılmıştı. Kayıp yılların ardından şimdi acı, seçimlerden sonra daha acı ilaçlarla tedaviye çalışıyoruz.

TEMELDEKİ SORUN

Temeldeki su sorunu düşünmeliyiz: Tek kişi nasıl oldu da bütün kurumları “benim tezim” yönünde hizaya getirdi… Yine nasıl olur da tek kişinin ortodoks politikaları tüm ekonominin yönünü değiştiriyor?

Bu iki sualin cevabı, “kurumlaşma eksikliği”dir. Hele de CB sisteminde…

Kurumlar ve kurallar zayıf olunca böyle eğilip bükülüyor. Bu, “yapısal istikrarsızlık”tır.

Financial Times de yazmış, başlayan güvenin sebebi Mehmet şimşek ama tek kişi yetmez diye…. Yani kurumlaşma; bağımsız yargı, bağımsız Merkez Bankası, liyakatli, güçlü kurumlar…