PKK’nın 11 Temmuz Cuma günü Süleymaniye’de yaptığı sembolik silah bırakma töreni için, İngiltere’de IRA’nın silah bırakmasından esinlenerek “Hayırlı Cuma” deniliyor. İnşallah bizimki de Hayırlı Cumadır.
Fakat kırk yıldır akan kanın nihayet böyle sona ermesi, sorunun bittiği anlamına gelmiyor. Hatta önümüzdeki yıllarda daha zor siyasi süreçlerin karşımıza çıkacağını tahmin ediyorum. Aşağıda yazacağım.
Ne olursa olsun, silahın devreden çıkması “hayırlı”dır. 1984’teki Turgut Özal’dan bugün Erdoğan’a kadar bütün başbakanlar, cumhurbaşkanları, sorumlu siyasiler ve kahraman Mehmetçik teröre geçit vermediler. Şehitleri rahmetle anıyorum.
Şu da bir gerçektir, öncülüğü Devlet Bahçeli almasa bu süreç kolay başlatılamazdı. Öcalan’ın örgüt üzerindeki sınırsız gücü olmasaydı bu noktaya gelinemezdi.
BUNDAN SONRASI
Önümüzdeki dönemde kanuni ve anayasal düzenlemeler yapılacak. Bunların ne olduğunu bilmiyoruz.
Erdoğan’ın tekrar aday olmak ve kazanmak hırsını dikkate aldığımda, bunların bir kısmının seçim sonrasına planlandığını düşünüyorum. Bir yönüyle DEM tabanından oy almak, öbür yönüyle milliyetçi oyları kaybetmemek için…
Bazı sembolik adımlar atılmaya başlandı zaten… Danıştay’ın “Barış Akademisyenleri” hakkındaki göreve iade kararı gibi… Ahmet Türk’ün Süleymaniye’ye gitmesindeki hukuki engelin derhal kaldırılması gibi…
Sonbaharda Meclis açıldığında “geniş kapsamlı”, yani terör suçlarını da kapsayan bir infaz kanunu çıkarılacağı da açıklandı.
Göreceksiniz, Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ tahliye edilecektir
Aslında AİHM kararları gecikmeksizin ve ayrımsız uygulanmalı, Türkiye’nin son yıllarda hayli bozulmuş olan AİHM sicili iyileştirilmelidir. Zira önümüzdeki zor siyasi dönemde demokrasi kavramı stratejik bir rol oynayacaktır.
KÜRT HAREKETİ
Olaya sadece devletin atacağı adımlar açısından bakmak yanlıştır. Öcalan liderliğindeki “demir disiplinli” Kürt siyasi hareketinin silah bıraktıktan sonra nasıl hareket edeceği fevkalade önemli, hatta belirleyicidir.
Şu bir gerçektir ki, Kürtler uzun asırlardaki dar, yerel, feodal aşiret yapılarından çıkarak bir kültürel uluslaşma sürecindeler. Ortak bir edebi dil, aydınlar sınıfı ve siyasi hareketleri var.
Bu sosyolojik aşama; bütün dünya tarihinde maksimalist duyguların kabardığı dönemlerdir.
Zamanımızda herkes için temel soru şudur: Duygular demokrasi içinde ve şiddeti reddeden, birlikte yaşama gereğine uygun bir dozda tutulabilecek mi?
Silahı devreden çıkarmak yetmez, fikirlerin, duyguların demokratikleşmesi zorunludur.
Oysa dimdik ayakta duran KCK’nın “demir disiplinli” yapısı ve modern demokrasiyi reddeden totaliter projesi beni kaygılandırıyor.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, “Hayırlı Cuma” günü ne demişti?
"KCK, bütün bileşenleriyle ve unsurlarıyla ülkemiz, milletimiz ve coğrafyamız için tehdit olmaktan çıkana dek teyakkuzda kalmaya devam edeceğiz."
Cumhurbaşkanı Erdoğan Kızılcahamam konuşmasında pembe tablo çizse de bu “teyakkuz” zaruridir.
KCK NEDİR?
Öcalan’ın, PKK’nın ve DEM’in açıklamalarında silah bırakma teyid edilirken
“siyasi mücadeleyi büyütme" vurgusu yapılıyor. Silah bırakmış olmanın kazandıracağı prestijle siyasi mücadeleyi büyütecekler. İktidar bu gerçeği görmeli, demokrasimizin doğal dengesinin sarsmamalı, CHP’yi ezme siyasetini bırakmalıdır.
Sorun KCK’dır. KCK üst kuruluştur. PKK, KCK’nın silahlı koludur. 20 Mart 2005’te Öcalan imzasıyla, “Koma Ciwaken Kurdistan Sözleşmesi” adıyla kabul edildi. Kürdistan Demokratik Toplum Konfederalizmi diye ifade ediyorlar. Yeryüzündeki bütün Kürtleri kapsayan, devlet vatandaşlığından ayrı bir “KCK vatandaşlığı” ihdas eden, “KCK mahkemeleri” ile yargı erki olan, “halk savunma güçleri”nden bahseden bir örgüttür!
“Liberal demokrasiyi… Magna Carta demokrasisini” reddediyorlar, piyasa ekonomisi yerine de “komünal ekonomi” diye kolektivist ekonomi savunuluyor. Kaddafi’nin “cemahiriye”sine benzer bir sistemdir.
KCK’nın 11. Maddesine göre, “Önderlik en son karar merciidir.”
Önümüzdeki günlerde bu konuyu çokça yazmak gerekecek.
Soru şu: “Demokrasi, demokratik” deyince ne anlayacağız? Kuvvetler ayrılığına ve bireysel özgürlüklere dayalı, bilinen, Batı tipi demokrasi mi… Yoksa KCK’daki totaliter proje mi?
Bu konuya açıklık getirmesi gereken isim, Abdullah Öcalan’dır, çünkü sadece “başkan” değil, teorisyeni de odur.
Gündemde KCK’nın da kendini feshetmesi var mı?