Türkiye neyi başardı? Hayırlı olan nedir?

Olur olmaz pek çok şeyi “tarihi” diyerek tanımlamayı severiz ama şimdi bu sıfatı kullanmanın vaktidir. PKK’nın silah bırakmasıyla yeni bir evreye giren süreç gerçekten tarihi öneme sahiptir. Bir ülkenin, başına bela olan, insanlarının hayatına mal olan, acı veren ve enerjisini tükettiren bir problemden kurtulması son derece değerli bir kazançtır. Kürt meselesi, bir siyasi ve askeri mesele olarak neredeyse bir asrı aşan; PKK da yarım asra yaklaşan bir büyük problemdi. Bunu aşabilmek için çeşitli denemeler -açılım ve çözüm süreçleri- yaptıktan sonra en nihayet artık silahlara veda diyebilmek Türkiye gibi temel sorunlarını çözemeyen bir ülke için vites yükseltmek demektir.

Raf ömrü bitmiş, çözümü için geç bile kalınmış bir problemi nihayet geride bırakıyoruz.

Elbette, PKK meselesi çözülürken yerine iç siyasette başka problemlerin üretiliyor olmasını gözden kaçırmıyoruz; yani temel meseleler havuzumuzda su seviyesi düşmüyor. Hukukun siyasallaşması ve siyaset mühendisliği gibi mesele üretme hastalığımız her fırsatta nüksediyor ama içinde kan ve gözyaşı olan terörlü bir dönemi geride bırakmanın önemi ayrı bir frekanstır. Örgütün kendisini feshetmesinden sonra şimdi de silahların bırakılması ya da yakılması hayırlı bir gelişmedir.

Sürecin planlandığı gibi gitmesi; yani ne yapıldığının ve ne yapılacağının biliniyor olması da bir o kadar hayırlıdır. Geçmiş örneklerden ders alınmış ve muhtemel yol kazalarına karşı bağışıklık üretilmiş...

MHP Lideri Devlet Bahçeli, elbette teşekkürü hak ediyor. Meclis’te yaptığı sansasyonel çağrıdan sonra çözüm mekanizması harekete geçmiş ve tıkır tıkır işlemiştir. Dün silahlar yakılırken herhalde ülkede en mutlu kişi Bahçeli’ydi. Büyük bir inisiyatif aldı, zoru başardı ve herkesin gözü önünde neticeye ulaştı. Mükemmel bir siyasi performans… Sürecin başında kararsız ve fazla temkinli olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı motive etmesi de aynı performansın başka bir ünitesidir. Devamında Erdoğan da süreci hem korudu hem de iyi yönetti. Bununla birlikte, başta CHP Lideri Özel olmak üzere muhalefetin büyük çoğunluğu elini taşın altına koymasaydı da bu noktaya gelinemezdi. DEM’in Öcalan’la görüşme trafiğiyle başlayan mesaisinin ve kamuoyunun duygularını kavrama becerisinin olmazsa olmaz önemini de buna ekleyelim. Ve bu vesileyle Sırrı Süreyya Önder’i de rahmetle analım. Keşke bugünleri, özellikle de dünü görebilseydi…

Olayları siyaset üzerinden okuyoruz ama arkada bu süreci sessiz, derinden ve ustalıkla sevk ve idare eden bürokratik mekanizmayı, özellikle MİT’in ve Başkanı İbrahim Kalın’ın soğukkanlı ve yapıcı rolünü de kaydedelim. Geçmiş tecrübeleri iyi analiz ettiği ve zor bir problemi basit bir denkleme indirgediği anlaşılıyor.

Bundan sonra da risk olabilir mi, olabilir. Böylesi süreçler her aşamada saldırıya ve tehdide açıktır. Çözümü hiçbir şartta istemeyenler de çözümü çeşitli sebeplerle içine sindiremeyenler de olacaktır. Ancak, bu aşamadan sonra geri dönüş artık bir seçenek olmaktan çıkmıştır. İktidar kanadı için ise tümden imkansızdır, zaten anlamsızdır da.

Böylesine büyük çözümlerin iyileştirici ve cazip bir tarafı vardır. Şimdiden sonra bunu hissedeceğiz. Silahın ve şiddetin gölgesi kalkınca atmosfer daha berraklaşacak. Ülkeyi bir arada, barış içinde yaşamaktan alıkoyan korku ve endişenin yükü omuzlardan kalktıkça, geçmiş sadece acı bir hatıradan ibaret kalacak. Nasıl inkar ve asimilasyon bir yol değilse terörün ve şiddetin de bir yol olamayacağı, siyasetten gayrı istikamet bulunmadığı zihinlere kazınacak.

Evet, Türkiye birden huzura kavuşmayacak ve malum büyük meselelerimiz yine paçalarımızdan çekmeye devam edecek ama artık “Böylesine büyük bir meseleyi çözebilen bir ülke diğerlerini de çözebilir” diyebilme cesaretimiz olacak.