“İkimiz de yaşlandık. Emekli olmadan bu işi bitirelim”

Başlıktaki cümleye geçmeden önce bu aralar herkesin izlemesi gereken bir belgeselden bahsedelim.

2023 yılından beri Netflix’te gösterimde olan belgeselin adı “El fin de ETA” yani ETA’nın sonu.

AB ve ABD tarafından da terör örgütü olarak kabul edilen ETA, 1960'lardan bu yana İspanya’ya karşı Bask bölgesinin bağımsızlığı için 40 yıl mücadele verdikten, aralarında bir başbakanın da olduğu 850 kişinin ölümüne sebep olduktan sonra 2011 yılında varılan anlaşmayla önce silahlı mücadelesini bitirdi, 2018 yılında yayınladığı bir bildiriyle de kendini fesh ettiğini açıkladı.

Fesih açıklamasında şöyle deniyordu:

“ ETA, Bask Ülkesi’nin ölüm döşeğinde, faşist Franco rejimi tarafından boğulmakta olduğu sırada kuruldu. Şimdi ise, 60 yıl sonra, farklı kuşakların çalışmaları sayesinde kendi geleceğinin sahibi olmak isteyen canlı bir halk var.

ETA, politik şiddetin kullanımına dayanan bu çatışma döngüsünü sona erdirmek istemektedir. Devletler, bu döngüyü sürdürmekte ısrar etseler de ETA, bu demokrasiden zerre kadar korkmamaktadır; bu tarihi kararı, özgürlük ve barışı savunan sürecin başka bir yola taşınabilmesi için almıştır. ETA, artık kendi tarihsel yolculuğunu ve görevini sonlandırmıştır. ETA, tüm yapısını tamamen feshetmiş ve faaliyetini sona erdirmiştir. ETA bu halktan doğdu ve şimdi bu halk içinde kendini feshediyor.”

Bu tarihi açıklamayı örgütün son lideri ve ideologu Josu Urrutikoetxea, namıdiğer “Josu Ternera” okumuştu.

Ternera “Buzağı” anlamına geliyor. Bir çeşit İspanyol devletinin aşağılayıcı bir takma adı.

Josu Urrutikoetxea, örgütün 50 yılında olmuş, son lideriydi. İspanyol devletiyle

müzakere sürecinini de o yönetmişti.

2019 yılında Fransa tarafından İspanya’ya iade edilmiş, bir yargılamadan sonra serbest bırakıldı.

Çok sayıda sivilin ölümünden sorumlu tutulan, İspanyolların nefret ettiği bir isim olarak ilkkez kamuoyunun önüne 2022 yılında bir belgeselde çıktı.

İspanyol gazeteci Jordi Évole’ye konuştu ve bu röportaj El fin de ETA adıyla Netflix’te belgesel olarak gösterildi. Belgeselin San Sabestian Film Festivali’nde gösterimi bile büyük bir olay oldu.

Belgesel çok çarpıcı bir yüzleşmeyi anlatıyor.

En çarpıcı diyaloglarından biri şöyle:

Josu Ternera:

“Silahlı çatışma asla başlı başına bir amaç değildi. Hiçbir zaman.

Ama o on yıllar süren silahlı çatışma her iki tarafta da kurbanlara yol açtı. Geri dönüşü olmayan sonuçlar doğurdu.

Karşı karşıya geliş, çatışma, bizi neredeyse her zaman işin etik tarafını unutturdu.

Bu yön, her iki tarafın da neden olduğu giderek artan şiddetin olumsuz sonuçları nedeniyle bir kenara itildi.

Ve o şiddet sarmalı, hepimizin başkalarının acısına duyarsızlaşmasına neden oldu. Başkalarının ıstırabına…”

Jordi Évole:

“Bu, sizin de başınıza mı geldi?”

Ternera (hiç tereddüt etmeden):

“Kesinlikle.”

Ama Ternera’nın esas çarpıcı cümlesi, neden ETA’yı feshettiklerini anlattığı yer oldu.

Kısa ama duyunca insanın aklından çıkmayan bir cevap vermişti:

“Bu savaşı çocuğuma miras bırakmak istemiyordum.”

Net, özet bir cevap.

Ternera, büyük milletvekili ve İspanyol Meclisi’nin insan hakları komisyonunun bir üyesi.

Şimdi başlıktaki cümleye geçebiliriz.

Cümle Devlet Bahçeli’ye ait. Bunu söylediği kişi ise Ahmet Türk.

Bahçeli 77, Ahmet Türk 83 yaşında.

Şu anda Türkiye siyasetinde aktif görevde olan en yaşlı iki isim onlar.

Bu söz yıllar önce Ahmet Türk’ün barış için söylediği bir sözü de hatırlatıyor. Galiba 2000’lerin ortasıydı ve Ahmet Türk "barışı konuşacak son nesil biziz" demişti.

Bunu Kürtler açısından söylemişti. Daha radikal, fırtına gençlik denen bir Kürt gençliğinin geldiğini onlarla barışın konuşulamayacağını söylemişti.

Ahmet Türk aslında haksız çıktı.

Öyle bir fırtına Kürt gençliği gelmedi. PKK’nın silahına olan inanç her nesilde biraz daha azaldı, PKK’ya katılımlar düştü, bu işin şiddetle çözülebileceğine inanç zayıfladı, Türkiyelileşme arttı.

Ama ilginç bir şekilde aynı söz galiba Türkler için geçerli.

Savaş, çatışma Türkiye’nin uzun yıllardır uzağında. Son 10 yılda PKK’nın şiddeti geriletildi. Türkiyeleşme trendi yükseldi.

Türkler ve Kürtler büyükşehirlerde artık birlikte yaşıyorlar. Yeni nesil şiddetin uzağında bir nesil ama aynı zamanda siyasal, kültürel, dini olarak Türk gençleri ve Kürt gençleri arasındaki ortaklıklar, duygudaşlıklar da azalıyor.

Hem Türk hem de Kürt gençleri arasında ciddi bir sekülerleşme var. Sekülerleşmeyle aslında Türkler ve Kürtler arasındaki en güçlü bağ olan din kardeşliği bağı da zayıflıyor.

Vatandaşlık bağı, kamu bağı zaten herkes için çok zayıf.

Geriye sadece birlikte paylaşılan hayat ve popüler kültür kalıyor.

Tabii o çok güçlü bir bağ.

Ama aynı zamanda farklılıkların da daha fazla göze batmasına, Kürtlerin taleplerinin “nereden çıktı şimdi bu” hislerinin tetiklenmesine de neden oluyor.

Sınıfsal farklar, hemşeri dayanışmaları, ekonomik sorunlar bu farklılıkları daha da göze batmasına neden oluyor.

Özellikle dinin bir kimlik olarak geriye çekilmesiyle, en büyük bağ olarak ırk kimliği öne çıkıyor.

Hem Türk hem de Kürt gençleri arasında reflkesif bir milliyetçilik yükseliyor.

Lümpenliğini, doğrudanlığın, erkekliğin özellikle anonim olmanın konforununun sosyal medya üzerinden güçlenmesiyle meydan okumalar, hakaretler, tarihi yeniden yazmalar artıyor.

Ve bu bağları zayıflatıyor.

O yüzden Bahçeli ve Türk nesli, bu meseleyi çözmeyi dert edinen ve bunun çözebilecek son nesil olabilir.