İktidarın “Ekrem problemi” nereye doğru?

Bir mesele Cumhurbaşkanı Erdoğan için önemliyse o mutlaka ülkenin de en önemli konusu haline geliyor. Erdoğan döneminin adı konulmamış kuralı budur. Cumhurbaşkanı’nın kilitlendiği bir hedef çoğu zaman herkesin de dikkatini çekmekte ve onunla meşgul olması sağlanmakta. Bazen bir kanun girişimi, bazen bir siyasi rekabet bazen de çok daha önemsiz olsa da herhangi bir şey.

Özellikle başkanlık sisteminden sonra bütün yetkileriyle -ve denetimsizliğiyle- Erdoğan, hedefe kilitlenmek ve onu herkesin gündeminin parçası haline getirmekte daha maharetli görünüyor. Siyasi rakiplerini o alana çekiyor, devlet gücünü sınırsız kullanabiliyor ve gerektiğinde yargıyı da seferber edebiliyor. Bu sadece gündem belirleme üstünlüğü veya arzusunu içermiyor, iktidarın işine yarayacak ve muhalefetin direncini kıracak girişimler aynı zamanda Erdoğan için hayati önem taşıdığı için de değer arzediyor. İstisnasız her günü seçim kampanyası olarak görüyor ve bazı hamleleri boşa çıksa da esasen her hamlesinden büyük payı sandığa mesaj olarak ayırıyor. Mesela, çözüm sürecindeki olağanüstü temkinli gidişi gibi. Bazen istekli, bazen ilgisiz olmasının sebebi, sürecin kendisinden çok sandığa nasıl yansıyacağına dair kaygı ve analizleriyle ilgilidir.

Bugün Erdoğan’ın kafasında şimdiye kadar tecrübe ettiklerinden çok daha büyük ve zor bir siyasi hedef var; Ekrem İmamoğlu’nu tasfiye etmek. Cumhurbaşkanı’nın bu hedefe 19 Mart 2025 operasyonundan çok önce; İmamoğlu’nun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı kazandığı 2019 Mart ayında odaklandığı sır değil. Nitekim, “Ekrem problemi”ni hiç büyümeden daha baştan çözebilmek için ilk girişim seçimi iptal ettirmekti. Başarısızlıkla sonuçlandı, hatta tersine etki yaptı. Yıllar içinde İBB’nin yetkilerini kısıtlamak, mülklerini geri almak, kredilerini onaylamamak, medya eliyle yüklenmek, yoluna engel çıkarmak; hatta Şam’a belediye heyeti göndermesini engelleyecek kadar ayrıntılara varan bir seri girişim yaşandı. Hafızasını biraz zorlayan herkes, zihninde uzun bir liste bulacaktır.

Bugün gelinen nokta malum… Önce diploma iptali, ardından seri operasyonlar, tutuklamalar ve CHP kongresini iptal davasına kadar seri hücum başladı. Şu an bu sürecin tam ortasındayız. Belediye operasyonları bütün ülkeye yayıldı ve toplumun şaşırma eşiği falan kalmadı.

İktidarın/Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın öncelikli ve önemli konusu bir kez daha bütün ülkenin meselesi haline geldi. Gelin görün ki konu bir türlü kapanmıyor. Umulan netice hasıl olmuyor ve hedefteki isim gücünü koruyor. Üstüne, CHP ve CHP Lideri Özgür Özel de bu direnci ustalıkla ayakta tutuyor. Neticede “Ekrem problemi” siyasetin ve gündemin merkezinde beklenenin ötesinde bir ağırlık haline gelmiş bulunuyor.

Çok muhtemel böyle bir tablo 19 Mart’ta, iktidar tarağından tahmin edilmemişti. Ama buna Erdoğan’ın yanılgısı denemez aksine İmamoğlu’nda gördüğü tehdidin isabetli olduğu söylenebilir. Anketlerde ve sahadaki manzara, Cumhurbaşkanı’nın İBB Başkanı’nda gördüğü tehlikenin son derece isabetli bir tespit olduğunu gösteriyor. İmamoğlu’na karşı hamlelerin bir türlü istenen sonucu üretmemesi bunu teyit ediyor. Bu da bizi Türkiye’nin tarihi ne olursa olsun seçime kadar ve seçim sürecinde daha da fazla bu konudan çıkamayacağımız gerçeğine götürüyor. Erdoğan hücum ettikçe İmamoğlu -ve Özel- karşı hamleyle cevap verebiliyor, İmamoğlu cevap verdikçe Erdoğan bu kez başka cepheden hücum ediyor.

Kavganın nihai hedefi ülkeyi kimin yöneteceğidir.

Uygulanan yöntemlerde demokrasiden ve hukuktan eser olmamasına rağmen ortada bir demokrasi yarışı var. Hücumlarda demokratik enstrüman kullanılmaması da yaşananların ve yaşanacakların bir güç mücadelesi olduğu gerçeğinin ihmal edilmemesi gerektiğini gösteriyor. İhmal edilmemeli zira, sonuçta kimin kazanıp kimin kaybedeceği sorusunun cevabı buradadır.

Mesele bir taraf için iktidarı korumak, diğeri için de iktidara ulaşmak olduğuna göre, burası da Türkiye olduğuna göre formül bellidir. Bileği güçlü olan, direnci kırılmayan, zihni ve bedeni yorulmayan kazanacak.