Yargımız elbette son derece bağımsız ama kendisini azıcık ucundan da olsa bağımsız hissedenlerin başlarına nelerin geldiğini son Hâkimler ve Savcılar Kararnamesi’nde gördük. Adalet cephesinde yeni bir şey yok! Son derece bağımsız bir şekilde görevlerinin başındalar!
Böyle söylentilere çok da inanmam ama o kadar çok insandan duydum ki küçük de olsa doğruluk ihtimalinin bulunabileceğini düşünmeye başladım.
Söylentiye göre İstanbul’da geniş bir çevresi olan tanınmış bir kadın, Saray’daki çok önemli bir başka kadın ile yakınlığına güvenerek Ayşe Barım’ın kalp hastalığı nedeniyle tutuksuz yargılanıp yargılanamayacağını sormuş.
Cevap çok sert gelmiş; “sakın bu konuyu bir daha açma!”
İstanbullu kadının ödünün nasıl kopmuş olduğunu tahmin edebilirsiniz.
Bu söylentinin doğru olma ihtimalini düşünmeme bu yanıt neden oldu.
Çünkü bu işlere esasen mahkeme salonlarında karar verilmediği bir sır değil.
Yargımız elbette son derece bağımsız ama kendisini azıcık ucundan da olsa bağımsız hissedenlerin başlarına nelerin geldiğini son Hâkimler ve Savcılar Kararnamesi’nde gördük.
Mesela Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptal edilmesine karşı İdare Mahkemesi’nde açtığı davaya bakan mahkeme heyeti son kararname ile “dağıtıldı.”
Sebebini tahmin etmek zor değil: Çünkü mahkeme davada bir ara karar verdi ve bu kararında İmamoğlu’nun İstanbul Üniversitesi’ne gerekli koşullara sahip olmadan nasıl yatay geçiş yapabildiğini sordu.
Üniversite’nin bu konuda Saray’ı memnun edecek bir yanıt verebilmesine imkân yok.
Mevzuatın neresini ihlal ediyordu, hangi nedenle “yokluk” hali oluştu gibi sorular sormak, İmamoğlu’nun diplomasını geri vermenin ilk adımı gibi görülmüş olmalı ki heyet dağıtıldı.
Bir başka davada MHP’li yönetici yargılanırken bir savcı ve bir Yargıtay üyesi, hâkime mesaj atarak beraat kararı vermesini istedi.
Hâkim, savcıyı HSK’ya, Yargıtay üyesini Yargıtay’a şikâyet etti. Çünkü biliyorsunuz kimse bir hâkime emir veremez.
Yargı bağımsızlığı konusunda son derece titiz olan HSK, hâkimi Şanlıurfa’ya sürdü, hâkime talimat vermek isteyen savcıyı da terfi ettirip, cumhuriyet başsavcı vekili yaptı.
AKP’nin Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı adayı Turgut Altınok hakkındaki dosyaları herhangi bir işlem yapmadan açık olarak tutan savcı da terfi etti.
Kuşkusuz ki savcı beyin terfiinde hukuk alanındaki üstün başarılarının da rolü olmuştur ama böyle bir “yan etkinin” varlığını da görmemek mümkün değil.
Ümit Özdağ’ın işlediği suçu kimsenin fark etmemesine rağmen anında teşhis edip davayı açarak mahkûm ettiren savcı da terfi edip, başsavcı oldu.
Bütün partilerin YSK temsilcilerinin CHP Kurultayı ile ilgili YSK kararının mahkemeye taşınamayacağını söylemelerine karşın, yetkisizlik kararı vermeyerek duruşmayı erteleyen hâkîmin de başarılarının taltif edilmesi için artık gelecek kararnameyi beklemek gerekecek sanırım.
Yani diyeceğim şu ki adalet cephesinde yeni bir şey yok!
Son derece bağımsız bir şekilde görevlerinin başındalar!
* * *
Kafana göre imam bulunca
Toplu iş sözleşmesinden memnun olmazlarsa grev kararı alacaklarını açıklayan işçilere iktidarın yanıtı Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan geldi. Grev yaparsan günaha giriyorsun, fazla ücret istersen harama el uzatmış sayılıyorsun
Kamu kesiminde çalışan yaklaşık 600 bin işçi için yürütülen toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde ikinci teklif de Türk-İş’i memnun etmedi.
Erdoğan yönetiminin teklifi, 2025’in ilk 6 ayı için yüzde 17, ikinci 6 ay yüzde 10 zam öngörüyor.
Türk İş Genel Başkanı Ergun Atalay “bu yorum yapılacak ve üzerinde durulacak bir teklif değil” dedi.
Atalay, Diyarbakır’da yaptığı açıklamada “işçilerin insanca yaşama talebi olduğunu, eğer bu talep görmezden gelinirse sendikaların grev kararı alacağını” da söylemişti.
Bu açıklamaya Erdoğan yönetiminin yanıtı Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan geldi.
Ne alaka diyorsunuzdur eminim ama gerçekten de öyle oldu.
Geçtiğimiz cuma günü camilerde okutulan Diyanet hutbesinden bir bölüm şöyle:
“Kamu imkânlarını amacı dışında kullanmak, kamuya ait işleri yavaşlatmak ya da aksatmak, verilen görevleri layıkıyla yerine getirmemek hem vebal hem de günahtır. Kamu hizmetlerini sunarken insanlar arasında ayrım yapmak, tanıdığı kişilere öncelik vermek, çalışma saatlerinde şahsi işlerle meşgul olmak, hak hukuk tanımamaktır, günahtır. Yaptığı iş karşılığında aldığı ücretten başka, hak etmediği bir ücret talep etmek harama el uzatmaktır.”
Böylece işçilerin daha adil bir ücret için mücadele etmelerinin önüne dini bir engel konulmuş oluyor.
Grev yaparsan günaha giriyorsun.
Fazla ücret istersen harama el uzatmış sayılıyorsun.
Hutbeyi dinlerken, kafasına göre bir imam bulduğu için ramazan ayını rahatça geçiren Temel fıkrasını bir kez daha hatırladım.
Gülmek ayıp kaçardı tabii gülmedim ama belli ki Erdoğan da kafasına göre bir imam bulmuş, toplu sözleşme görüşmelerini bu sayede rahat geçirecek!