Vesayetçi müdahale tam böyle olur

TİP’in Kadıköy’deki toplantısı “açık propaganda” hakkına karşılık geliyor. Ancak polisin siyasi parti faaliyetlerini engelleyebilmesine demokratik hukuk devletlerinde değil, diktatörlüklerde rastlanır. Türkiye bir diktatörlük müdür ki polis bu işlere burnunu sokuyor?

Vesayetçi müdahale tam böyle olur

Türkiye İşçi Partisi’nin Kadıköy’de düzenlediği etkinlik çevik kuvvet polisleri tarafından engellendi.

TİP Parti Meclisi Üyeleri İrfan Değirmenci, Ilgaz Özer, TİP İstanbul İl Yöneticisi Ali Çoban, gazeteci Ertuğrul Albayrak’ın da aralarında bulunduğu 43 kişi ters kelepçe ile gözaltına alındı.

Anayasa’ya göre siyasi partiler, demokratik hayatımızın “vazgeçilemez unsurları”dır. (Madde 68)

Siyasi Partiler Kanunu’nun 3. Maddesi de siyasi partilere “açık propaganda hakkı” veriyor. “Tüzük ve programlarında belirlenen görüşleri doğrultusunda çalışmaları ve açık propagandaları ile milli iradenin oluşmasını sağlayacaklarını” vurguluyor.

TİP’in, Kadıköy’deki toplantısı da tam olarak bu “açık propaganda” hakkına karşılık geliyor.

Toplantının güvenliğini sağlamak üzere toplantı alanında bulunan polis, böyle bir toplantıyı engelleyip dağıtmakla kalmıyor bir de parti üyelerini ters kelepçe yapıp kodese götürüyorsa “serbest siyasi faaliyet” nerede kalıyor?

İktidarın ya da o an orada bulunan polis müdürünün hoşuna gitmiyor diye, bir partinin propaganda faaliyetlerini engellemek, Türkiye’de bile hukuk dışı bir uygulamadır.

Polisin böyle bir yetkisi yoktur.

Siyasi partilerin suç oluşturan faaliyetleri varsa bu durum polisi, savcıyı, sulh ceza hâkimini değil, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nı ilgilendirir. Böyle keyfi uygulamalar demokratik hakların kullanılmasını engellemek amacını taşır.

Adalet Bakanı, Türkiye’nin bir diktatörlük olmadığını söylüyor.

Kusura bakmasın ama polisin siyasi parti faaliyetlerini engelleyebilmesine demokratik hukuk devletlerinde değil, diktatörlüklerde rastlanır.

Anayasa ve kanunun teminat altına aldığı hakları kullanan bir siyasi partiye böyle müdahale ediliyorsa orada artık bir hukuk devletinden söz edemeyiz. Siyasi parti faaliyetlerinin, polis marifetiyle engellendiği bir ülkede “vesayetçi olmayan sivil Anayasa” yapacakları iddiası da olsa olsa Karagöz – Hacivat şakası olabilir.

Siyasi parti faaliyetlerinin polis marifetiyle kontrol edilmek istenmesi ancak vesayetçi rejimlerde olur.

Siyasi parti faaliyetleri üzerindeki bu tür baskılar, halkın iradesine ipotek koyma ihtiyacından kaynaklanır.

TİP yetkilileri, parti meclisi üyesi İrfan Değirmenci’nin “eşcinsel bir gazeteci ve siyasetçi olarak konuştuğunu” söylemesi üzerine polisin müdahale ettiğini söylüyor.

Böylece polisin bu müdahalesi bir siyasi partinin faaliyetini engellemenin de ötesine geçiyor, bireysel hakların özüne dokunmaya yöneliyor.

Belli ki vatandaşların bireysel iradeleri üzerinde de vesayet kurma peşindeler, kendilerini vasi olarak görüyorlar.

Vatandaşların kendi özel hayatlarını ilgilendiren tercihlerine, yönelimlerine karışılan bir düzen, demokratik bir düzen olarak nitelenemez.

Adalet Bakanı da eminim bu konuda benim gibi düşünüyordur: Türkiye bir diktatörlük müdür ki polis bu işlere burnunu sokuyor?

AKP yargısından “hukuk” bekliyor!

Kılıçdaroğlu’nun sözlerinden anlıyorum ki AKP yargısına çok güveniyor! İmamoğlu ve CHP’li ilçe belediye başkanları ve İBB yöneticilerinin “hukuki anlaşmazlık” nedeniyle mi şu anda tutuklu olduklarını düşünüyor? Belli ki genel başkanlıktan ayrılmak zorunda kaldığından beri başka bir alemde yaşamış

CHP'nin 7. Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu

AKP yargısının ittirmesiyle CHP Genel Başkanı olmaya çabalamak gibi tuhaf bir ruh durumuna girmiş Kemal Kılıçdaroğlu, “İmamoğlu mitinglerini yanlış buluyorum, konu onunla hukuk arasında” demiş.

Bu sözleri, CHP Kurultayı’nı geçersiz kılmak için açılan davayı görüşmek üzere kendisine gelen üç kişilik heyete söylediğini okudum.

Bu tür kulis bilgileri üzerine konuşmak için bir – iki gün beklemek gibi bir kuralım var. Taraflardan biri konuşmaları kendi işine geldiği gibi aktarıyor olabilir diye.

Kılıçdaroğlu ya da takım arkadaşlarından bu sözlerle ilgili bir açıklama vs. gelmediğine göre artık üzerinde konuşabiliriz.

Kılıçdaroğlu’nun bu sözlerinden anlıyorum ki AKP yargısına çok güveniyor!

Bu güvenini ilk ifade edişi de değil zaten.

Daha önce de dokunulmazlıkların kaldırılması ile ilgili Anayasa’nın eşitlik ilkesine açıkça aykırı değişikliğe destek çıkmıştı.

24 Mart 2016’da şöyle diyordu: “Bazı çevrelerde endişe var. Deniyor ki 'yargı bağımsız değil.' Dolayısıyla bunlar hemen alıp sizi hapse atacaklar. Biz de diyoruz ki, eğer birisi hapse girecekse önce siyasetçi girsin.”

Nitekim Selahattin Demirtaş bu nedenle hâlâ hapiste. Kendisi de aynı yargıya güvenip genel başkan olmaya hevesleniyor.

Bundan ders almamış gibi hâlâ diyor ki “konu İmamoğlu ile hukuk arasında!”

Kılıçdaroğlu, İmamoğlu ve CHP’li ilçe belediye başkanları ve İBB yöneticilerinin “hukuki anlaşmazlık” nedeniyle mi şu anda tutuklu olduklarını düşünüyor?

Kılıçdaroğlu belli ki genel başkanlıktan ayrılmak zorunda kaldığından beri başka bir alemde yaşamış.

Ayşe Barım’ın “oyuncuları Gezi Parkı’na göndererek hükümeti devirmeye teşebbüs ettiği” suçlamasıyla hapiste yattığını duymamış.

Halit Ergenç ve Rıza Kocaoğlu’nun “savcının istediği gibi ifade vermedikleri için” hapse mahkûm edildiklerinden de habersiz.

Anayasa’ya göre kararları kesin olan YSK’nın milletvekili mazbatasını verdiği Can Atalay’ın, Anayasa’ya göre kararları herkesi bağlayan Anayasa Mahkemesi kararına rağmen hâlâ hapiste olmasını da “alın yazısı” ile açıklıyor olmalı.

Osman Kavala hakkındaki AİHM kararlarının uygulanmadığını, Tayfun Kahraman, Çiğdem Mater Utku ve Mine Özerden’in hapiste öldürülmek istendiğini de duymamış.

“İftiracı” olmayı kabul etmeyen İBB çalışanlarının sırf eziyet çeksinler diye İstanbul dışındaki cezaevlerine gönderildiğini, yakınlarına ziyaretlerde engeller çıkarıldığından da haberdar değil.

Onlarca üniversite öğrencisinin Anayasa ve kanuna aykırı olarak tutuklandıklarını, öğrenim hayatlarının bitirilmeye çalışıldığına da öfkelenmemiş.

Belli ki bunu da “hukuki bir mesele” olarak görüyor, çocuklarla hâkim amcaları arasında!

Bütün bu dava tezgâhının arkasında Erdoğan’ın seçime kadar önüne çıkabilecek rakipleri temizleme isteğinin olduğunun bile farkında değil.

Kim bilir, belki de farkında ve zaten tam olarak da bu amaçla o göreve getirilmek için heyecanla bekliyor.