Muhalefet cenahında yer alan partilerin çoğu, o partilerin adayları 31 Mart’ın ne anlama geldiğini anlamış değil…
Türkiye’nin nereye koştuğunun, Türkiye’nin nereye evrilmek üzere olduğunun farkında değiller…
Bu seçim 14 Mayıs seçiminde yapılan hataların tamir edildiği seçim olmalıydı…
Bu seçim muhalefetin tek bir yürekle Cumhur İttifakı’nın karşısına dikildiği seçim olmalıydı…
Tabii ki her parti, seçime kendi logosuyla kendi adayıyla girme hakkına sahip. Ama görüyorsunuz bu seçim o seçim değil…
Muhalefet farkında değil ama aslında bu seçim muhalefetin varlık yokluk seçimi…
İstanbul yeni dönemin kilidi… Cumhur İttifakı kazanırsa 2028 seçimine giden yolda önüne çıkacak, toplumu motive edecek, harekete geçirecek son engeli de bertaraf etmiş olacak…
Mesele İmamoğlu’nun kazanıp kazanmaması meselesi değil…
Mesele muhalefet ayakta kalacak mı kalmayacak mı meselesi…
İstanbul’da sadece Kurum sahaya çıkmadı. 17 bakanla devlet bütün imkanlarıyla sahada. Yarın öbür gün Devlet Başkanı da İstanbul’a gelecek. O da mitingler yapacak. İmamoğlu sadece Kurum’a karşı yarışmıyor. Devletin imkanlarına karşı yarışıyor…
Daha açık ifadeyle; İmamoğlu resmen devletle yarışıyor…
Bu duruma da gizlemiyorlar. TV söyleşisinde Kurum’a soruldu. Kem küm etmedi. Açık açık devlet beni destekliyor dedi. Ne var bunda demeye getirdi.
O zaman sormadan edemeyeceğim bu nasıl seçim?
Devlet bir adayı destekliyor!..
Devlet taraf!..
Bu nasıl devlet anlayışıdır?
Devlet neden CHP’nin, İyi Parti’nin ve diğerlerinin adaylarını desteklemiyor da AKP’nin adayını destekliyor?
Devletin seçim yarışında işi ne?
Devlet, devlet diyoruz ya, bizim anladığımız manada devlet yok artık… Batı standartlarında devlet yok artık… Demokratik bir rejimin devlet düzeni yok artık…
Peki ne var?
Parti devleti var…
AKP devleti var…
Üstelik Anayasal, üstelik yasal. Bahçeli sayesinde Devlet Başkanı partili oldu; bütün yapı alt üst edildi. Eskiden vali ilde devletin temsilcisi olarak tanımlanıyordu. Bu tanım Kanun Hükmünde Kararname ile değiştirildi. Vali ilde Cumhurbaşkanı’nın temsilcisi ve idari yürütme vasıtasıdır denildi…
Yani yasa gereği, mecburen aynı zamanda AKP Genel Başkanı’nın da temsilcisi de oluyorlar.
Parti devletinin tohumu böyle atıldı…
Devletin tüm imkanlarını kullanan bakanlar sadece Cumhurbaşkanı’na sorumlu. Yasama organı ile bağları yok.
Devlet Başkanı İstanbul’a gidin Kurum’un kazanması için çalışın diye direktif verince mecbur sahaya indiler…
İmamoğlu 31 Mart seçimi için devletle yarışıyor demem bundan.
Cumhur İttifakı’nın adayı devlet gücüyle seçimi kazandı diyelim. Erdoğan’ın değişiyle İstanbul geri alındı!..
Sonra ne olacak, 2028 kadar geçen süreçte neler yaşanacak?
Kanal İstanbul’a kazma vurulacak bu belli…
Başka…
Bazı alanlarda yapısal ve ideolojik düzenlemelere gidilebilir. Siyasal İslam felsefesi kamu hayatında varlığını hissettirebilir. Diyanet ve tarikatlar öğrenim hayatında daha fazla etkin olabilir. Nesil yetiştirme projesi hızlandırılabilir.
İktidar, mecburen kabuğuna çekilen muhalefetin üzerine giderek onu daha da etkisiz hale getirebilir. Zaten kızgın ve kırgın olan muhalif seçmenden koparabilir. Göstermelik muhalefet haline dönüştürebilir…
Bu gidişe ses çıkaran tek bir güç kalmaz…
Hep söylüyorum, hep yazıyorum; Rusya gibi oluruz. 2007 yılında ilk kez kaleme aldım, sonra defalarca yazdım.
Taa o zaman Erdoğan Putin gibi olmak istiyor dedim. Bu seçimi alırsa 2028’e kadar Putin gibi olur…
Belediye başkanı çıkaramayacaklarını biliyorlar ama…
Muhalefet partiler hala yüzde kaç oy alırım hesabında…
Muhalefet partileri hala 31 Mart sonrasının dengeleriyle meşgul…
Muhalefet partileri hala bu seçimin önemini idrak edememiş halde…
Yenilirlerse sadece CHP yenilmiş olmayacak. Hepsi yenilecek. Esameleri okunmayacak…
Farkında değiller…
Umarım seçmen farkındadır…