İsrail-İran hava savaşları, konumu nedeniyle Türkiye’yi doğrudan ilgilendiriyor.
Bugün size Ankara’nın olay karşısındaki tutumunu özetleyip ne yapılması gerektiğini yazmak istiyorum.
Türkiye, İsrail’in İran’ı hedef almasını (örneğin) Hamas’ın hedef olmasıyla aynı düzleme koymuyor. Çatışmaya, “İsrail’in bir Müslüman ülkeye saldırısı”ndan çok “çatışmanın bizzat kendisinin bölgede yaratabileceği risklere ve Türkiye’nin bu risklerden nasıl etkilenebileceği” odağından bakıyor.
Haliyle Ankara’nın İsrail-İran çatışmalarıyla ilgili açıklamalarına “BM Güvenlik Konseyi” açıklamalarının dengeli ruhu siniyor.
***
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile Dışişleri Bakanı Hakan Fidan gelişmeleri yakından izliyor ve yoğun bir trafik sürdürüyor.
İsrail’le herhangi bir diyalog olmadığından Fidan’ın hedefinde, ABD ile İran arasında bir iletişim köprüsü olmak var.
Erdoğan da Trump’la iki defa telefonla konuşarak, meseleyi İsrail’le değil ABD’yle çözmek istediği sinyali veriyor.
Erdoğan ile Trump, Hollanda’daki NATO zirvesinde görüşebilir.
Trump, Erdoğan’ı Washington’da da ağırlayabilir.
***
Diplomatik kaynaklara göre Erdoğan, telefon görüşmesinde Trump’a “İran-İsrail krizinde aynı düzlemde oldukları” mesajını verdi. Erdoğan’ın Trump’a bir başka mesajı da “Tarafları anlaşmaya ikna çabanızı destekliyorum, biz de üzerimize düşeni yaparız” oldu.
Ankara, muhataplarına İsrail’in devre dışı bırakılmasını, meselenin ABD ile İran arasındaki nükleer müzakereler üzerinden çözülmesini telkin ediyor.
Trump’ın İran’ı müzakerelere yeniden başlamaya ikna etmesi durumunda İsrail’in saldırı gerekçeleri de elinden alınmış olacak.
Bu nedenle Ankara’nın bakış açısı, son derece
mantıklı.
***
Belli ki İsrail-İran krizi, Erdoğan için Trump’la ilişkileri sıkılaştırmak için fırsat yaratacak. Erdoğan ve ekibi de bunun farkında ve o fırsatı sonuna kullanmak için kolları sıvamış vaziyette.
Ancak bu defa Erdoğan’ın (yakınlaşmak vesilesiyle Trump’ın desteğini almak gibi) siyasi çıkarlarıyla Türkiye’nin çıkarları örtüşüyor.
O nedenle “Bir Müslüman ülke hedefte ve Ankara’nın tepkisi Avrupa ülkelerinden farksız” diye tepki göstermenin bir anlamı yok.
Neticede İsrail-İran krizinin uzaması, İsrail’in o krizde elde edeceği zaferlerle pervasızlaşması, Türkiye’yi de içine çekecek yeni riskler yaratabilir.
O nedenle İsrail’i ABD’nin kullandığı bir aktör olarak ikinci plana düşürecek bir yol haritası, Türkiye’nin çıkarına görünüyor.
***
Bu arada İran füzelerinin yarattığı manzara “İsrail yenilmez askeri güç” algısını büyük ölçüde yıktı. Herkes bu aralar “Ne oldu demir kubbeye” sorusunu sorarken aynı zamanda “İran’ın balistik füze gücü de hiç fena değilmiş” demeye başladı.
Bu arada krizden askerlerimizin de çıkarması gereken üç önemli ders olduğunu unutmamalıyız:
1- Hava savunma sistemi olmayan bir ülke, yeni dünyanın askeri düzeninde büyük bir sorun yaşıyor.
O nedenle Türkiye’nin Çelik Kubbe meselesini siyasi ve ekonomik çıkar gözetmeksizin bir an önce
halletmesi gerek.
2- Komuta kademesini yitiren İran’ın en büyük zaafı, istihbarat yenilgisi oldu. Ortaya çıkan manzara, İsrail dış istihbarat servisi Mossad’ın İran’da büyük bir güç bulundurduğunu, ordu ve devrim muhafızları arasından çok fazla ismi devşirdiğini ve adeta İran topraklarında cirit attığını gösteriyor.
İran-İsrail çatışmasından çıkarılacak ikinci ders ise istihbarata ve istihbarata karşı koyma meselesine kaynak ve insan gücü ayırmak gerektiği oldu.
3- Son bir ders de şu: İçeride demokrasiyi tahkim edememişseniz, Molla Rejimi gibi otoriter bir yönetim tarzınız varsa, bir saldırı karşısında birlik ve beraberliği sağlayamazsınız. Otoriter rejiminizin baskısı altında inleyen kesimler, düşman saldırısını sizden kurtulmanın yolu olarak görebilir. İran’da muhaliflerin yaptığı açıklamalar, İranlıların dahi İsrail saldırısı sonunda Molla Rejiminin devrilmesini arzuladığını gösterdi.
***
Durum ortada. İktidar, sadece kısa vadeli siyasi çıkarlarını ön planda tutarsa İsrail-İran krizinden olumsuz etkilenebiliriz.
İktidar, bu kriz ve çatışmadan gerekli dersleri çıkarırsa, Türkiye, İran ve İsrail’in bu çatışmayla bölgede yaratacağı kaostan çıkışın anahtarı olabilir.
“Erdoğan ve kabinesi, bu detayların farkında mı?” derseniz...
Evet farkında.
Ancak kendi siyasal çıkarlarının etkisiyle bu tarihi fırsatı kullanabilecekleri konusunda benim kuşkularım var.