Türkiye-ABD ilişkilerinin ılımlılaşması olarak değerlendirilen tâze hâdiseler bir kaç katmanlı olarak gelişiyor. Evvelâ Türkiye ve Yunanistan karşılıklı olarak aralarındaki meseleleri çözmese bile odaktan çıkardı. Bu sûretle Doğu Akdeniz en azından bir zaman aralığı için yatıştırılmış oldu. Bunu, Türkiye-Mısır arasındaki en üst seviyedeki temaslar tâkip etti. Nihâyet bu zincirin en mühim halkası takıldı: Karşılıklı çok sayıdaki temas ile Türkiye- Körfez ile ilişkiler hâle yola konuldu.
Ne oldu da bunlar yaşandı sorusu zihinleri bir müddet meşgul etti. Nihâyet bunları temellendirebileceğimiz, Körfez ve Türkiye’yi bağlayacak olan mâhut Kalkınma Yolu Projesi (KYP) gündemimize girdi. Buna göre, henüz bir çözüme ulaşmamış olmakla berâber yakın zamanda hâllolacağı düşünülen Zengezur Koridoru’ndan sonra, Asya-Avrupa ticârî bağlantı hatlarından birisinin daha Türkiye’den geçeceği anlaşılmış oldu.
KYP’nin emniyetli bir şekilde inşâ edilmesi ve daha mühimi işletilmesi için 1980’lerden başlayarak bir savaş ve istikrarsızlık coğrafyası hâline gelmiş olan tâlihsiz komşumuz Irak’ın bir düzene kavuşturulması zarûret hâline geliyor. Bu da doğrudan doğruya Irak’da varlık gösteren İran unsurları ve PKK’nın tasfiyesi mânâsına geliyor. Evvelâ taraflara bakalım: Petrol denizinin üzerinde yükselmesine rağmen fakirlikle boğuşan Irak için bu bir can simidi demek. Türkiye açısından ise Irak’ın PKK’dan temizlenmesi her şeyden evvel büyük bir kazanım ve başarı olacak.
KYP’nin hayâta geçmesi iki komşu arasındaki kazan-kazan ilkesi üzerinden çok sayıda fırsat doğuracak görünüyor. Irak’ın yeniden imâr ve inşâsında Türk müteahhitlerinin büyük kazançlar elde edeceği muhakkak. Diğer taraftan KYP, çeşitli Türk ürünleri için verimli bir pazar demek. Mevcut Irak idâresinin bunun idrâkinde olduğu ve kararlılıkla Türk ordusunun harekâtını destekler mâhiyette bir vaziyet aldığı da anlaşılıyor.
Yakın zamanda gerçekleşen ABD-Türkiye temasları, ABD’nin de bu sürece yeşil ışık yakmış olduğu yolunda değerlendiriliyor. Bu değerlendirme veyâ yorumları daha sârih ifadelerle tercüme edecek olursak, muhtemelen İsrâil’den gelen baskılara dayalı olarak ABD , İran unsurlarının Irak’dan tasfiye edilmesini istiyor. Bunu doğrudan kendisi değil Türkiye üzerinden yapmaya karar vermiş görünüyor. Bu da Türkiye’nin PKK’yı Irak’dan söküp atmak isteyen yaklaşımına boyun eğmesine işâret ediyor. Yâni, bu değerlendirmeler, AB’nin, sık sık yaptığı; en son Afganistan’da olduğu gibi, müttefiki PKK’yı yarı yolda bırakacağını öngörüyor. Son haftalarda Haseke’de yapılan CENTCOM -PKK görüşmelerinde neler konuşulduğunu bilsek her şey aydınlanırdı. Ama tabiî ki bu görüşmeler esrârını koruyor. Bu değerlendirmelerin ne kadar doğru olduğunu bahar; en geç yaz başında Türkiye’nin yapacağı kapsamlı ve derinlikli harekât esnâsında göreceğiz. Ama eğer bu değerlendirmeler doğru ise nihâyette şu söylenebilir: ABD bugüne kadar ısrarla tâkip ettiği üzere, Türkiye’yi dışlayarak , Kuzey Irak’dan Doğu Akdeniz’e uzanan bir Kürt devleti kurup, Körfez ve Irak petrolünü buradan akıtma projesinden vazgeçmiş demektir.
Şimdi gelişmeleri tâkip edeceğimiz soruları sormaya başlayalım. Evvelâ PKK merkezli soralım. Soru1: PKK , oyun bitti diye silâh bırakır mı?(O zaman bu silâhlar kimin eline geçer?) Soru 2: PKK-Kürdistan Yurtseverler Birliği ittifâkı nasıl bir tavır alır? Soru 3: Artan İran baskısına karşı Türkiye ile işbirliğini arttıran Barzânî ile PKK ile saf tutan Talabânî arasındaki gerilim nereye evrilir? Soru 4: PKK artık Irak’da tutunamayacağını anlarsa nereye, meselâ Sûriye’ye mi geçer?
Şimdi de İran açısından peşpeşe soralım.. İran’a bağlı unsurlar bu gelişmeleri nasıl değerlendiriyor? Sessizlikleri durumu kabûl ettikleri ve kendisine bağlı unsurları geri çekeceklerine mi işâret ediyor? (Eğer böyleyse İran, Lübnan’a kadar uzayan lojistik ağının parçalanmasını sineye çekiyor ve Şiî Hilâli’nden vazgeçiyor demektir. Aslında bu, İran’ın tekmil Ortadoğu’da havlu attığı mânâsına gelir). Acaba öyle mi? Değilse Haşdi Şabi vb ile PKK-Talbânî arasında yeni bir ittifak gelişebilir mi? Acaba İran, Türkiye ile işbirliği geliştiren mevcût idâreye tasfiye etmek üzere kendisine bağlı siyâsal oluşumlarla bir karşı manevra yapar mı? Ve daha büyük bir soruyu soralım: Bu gelişmeler KYP’ne kendisini dışladığı için karşı çıkan İran ile bu projeden büyük beklentileri olan Türkiye’yi karşı karşıya getirir mi? Nihâyet bu gelişmeler Kafkasya’ya nasıl yansır?
Elbette bu soruları kuşatan daha büyük sorular da var. KYP aslında kimin fonladığı bir projedir? Evet, gerçekleşirse Asya-Avrupa ticâretinin can damarlarından birisi olacağı muhakkak. Bu projeyi iki rakipten hangisi; Çin mi, Hindistan mı istiyor? Değilse ekonomik akıllarını seferber edip aralarında gizlice anlaşıp bu işe berâber mi giriyorlar? Gwadar, Faw’a mı bağlanacak? Eğer böyleyse ABD ve Birleşik Krallık bu işin neresinde? Eğer Hindistan KYP’den çok umutlu ise ne için İran ile saf tutup Ermenistan’ı slâhlandırıyor? Modi eğer KYP’ni bu kadar mühim görüyorsa, kendisine Türk kamuoyunda ağır puan kaybettiren işlere giriyor ve Müslümanlara eziyet etmeyi, câmileri yıkmaya devâm ediyor?
Bu soruların nihâi tahlilde işâret ettiği esas mesele, siyâsal dinamiklerle ekonomik dinamiklerin örtüşmemesiyle alâkalı. Siyâsal ve askerî dinamiklerin ekonomik dinamikleri boğduğu ve dünya ticâretini sekteye uğrattığı günlerden geçiyoruz. KYP bunu tersine çevirecek bir can suyu mu? Göreceğiz…