Adalet Bakanı’nın yüzü kızarır mı?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın seçimde yenemeyeceğini düşünülen bir siyasi rakibini tasfiye etmek için 19 Mart’ta gerçekleştirilen yargı darbesinde tutuklananlardan biri de eski İBB Medya A.Ş. Genel Müdürü Dr. İpek Elif Atayman idi.

Operasyonu yürüten savcılığın Dr. Atayman’a nasıl bir suçlama yönelteceğini bilmiyoruz.

Aradan geçen bunca süreye rağmen bir iddianame yazılabilmiş değil.

Kısa sürede yazılamayacağını da şimdiden söyleyebilirim çünkü soruşturma, itirafçı yaratıp ifade alarak ilerleyebiliyor.

Hapisten çıkarma sözüne karşılık verildiği açıkça belli olan iftiracı/itirafçı ifadeleri ile de bu davanın kolayca açılabilmesi mümkün değil.

Onun için savcılığın yargılama başlayana kadar geçecek süreyi bir cezalandırma aracı olarak kullanmak istediğini de söyleyebilirim.

Dr. Atayman, savcılık henüz aksini kanıtlayamadığı için esasen suçsuz bir T.C. vatandaşı.

Suçunun, savcılığın istediği türden bir ifade vermemek olduğu anlaşılıyor.

Belli ki buna zorlamak için Dr. Atayman, ani bir karar ile Silivri’den Afyonkarahisar Kapalı Cezaevi’ne nakledilmiş.

Küçücük bir cezaevi aracında, 1 metrekarelik bir zırhlı kabinin içinde elleri bağlı olarak 7,5 saatlik bir yolculukla götürüldüğü cezaevinde kendisine ranza verilmemiş.

Bu durum kamuoyunun bilgisine gelene kadar da Dr. Atayman beş gün yerde yatmış.

Gazeteci Murat Yetkin, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’a bu durum üzerine bir şey yapmayı düşünüp düşünmediğini sordu.

Yetkin sonrasını şöyle anlatıyor:

“İlerleyen saatlerde ismini saklı tutmak isteyen bir yetkili beni aradı. Sayın Bakan bu durumdan rahatsız olmuştu. Atayman’ın bir ranzaya yerleştirildiğini, sağlık durumunun iyi olduğunu söyledi. Bakan Tunç yetkilileri daha dikkatli olmaları konusunda uyarmıştı, benzer durumdaki diğer tutukluların durumuna da bakılıyordu.”

Dr. Atayman’a yapılan bu muamele açık bir tanımla işkenceden başka bir şey değildir.

Afyon’daki cezaevi yöneticilerinin böyle davranabilmelerinin nedeni de tamamen siyasi.

“Hakkında iddianame bile yazılmamış bir tutukluya bu muamele reva görüldüğüne göre, biz de burada işkenceye devam edelim” diye düşünmüş olmalılar.

Adalet Bakanı üzülmüş ve çok kızmış gibi yapacağına, bu nakle neden gerek duyulduğunu herkesin anlayabileceği netlikte açıklasa da öğrensek iyi olur.

Dr. Atayman, Silivri Cezaevi’nde isyan mı çıkardı?

Mahkûm ve tutukluları örgütleyip tünel kazarak kaçmayı mı planladı?

Cezaevinde geliştirdiği gizli bir iletişim yöntemiyle aynı davadan yargılanacağı sanıkları yönetmeye mi kalkıştı?

Dr. Atayman’ın ailesi ve avukatları görüşebilmesini zorlaştıracak, bazı bakımlardan imkânsız hale getirecek bu nakil kararı hangi gerekçeyle alındı?

Adalet Bakanı yüzü kızarmadan bir açıklama yapabilecek mi?

* * *

Siyasal İslam ve demokrasi

Erdoğan, halk tarafından seçilmemiş AKP’li Eray Karadeniz’in koltuğa oturmasını bizzat arayarak kutluyor, orada bulunanlar alkışla buna katılıyor ve arada bol bol da dua ediliyor. Bu tablo, Türkiye’nin siyasal İslamcılarının suratlarındaki tüm boyanın döküldüğü anı gösteriyor

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Gaziosmanpaşa Belediyesi'nin AKP'li Başkanvekili Eray Karadeniz

Son yılların en acıklı tablolarından birini önceki akşam televizyon haberlerinde izledim.

Gaziosmanpaşa Belediye Başkanı’na kurulan kumpasın ardından belediye başkanlığı koltuğuna oturtulan AKP’li Eray Karadeniz’in “kutlama görüntülerinden” söz ediyorum.

Seçimin ardından AKP ilçe yöneticileri bir odada toplaşmışlar, sevinç içindeler.

Derken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan telefonla arıyor.

O anları birisi de videoya çekmiş.

Video Erdoğan’ın halk tarafından seçilmemiş belediye başkanını “seçilmesinden dolayı” kutlamasıyla başlıyor.

Erdoğan niye Eray Karadeniz’i kutluyor, anlayamadım.

Karadeniz de seçildiği için Cumhurbaşkanı’na teşekkür ediyor.

Onun da neden Erdoğan’a teşekkür ettiğini anlayamadım.

 

İki adresin de yanlış olmasının nedeni aynı: Kutlanması gerekenler esasen bu amaçla İstanbul’a gönderilmiş adliye mensupları.

Teşekkürün adresi İstanbul Adliyesi olmalıydı.

Halk tarafından seçilmemiş bir belediye başkanını, koltuğa oturttular diye Erdoğan bizzat telefon edip kutluyor ve o sırada orada bulunanlar da alkışla buna katılıyorlar.

Arada bol bol dua da ediliyor tabii; siyasi ahlâka sığmayan bu seçimi millete yutturmanın bir yolu olarak belli ki “dindarlık kisvesi” elverişli bir araç.

Bu tablo, Türkiye’nin siyasal İslamcılarının suratlarındaki tüm boyanın döküldüğü anı da gösteriyor.

Halkın vermediği bir yetkiyi zorla ele geçirmek bu arkadaşlar açısından sorun teşkil etmiyor.

Daha önce benzeri tabloları Fetullahçı kumpaslar sırasında da görmüştük.

Dindarlık görüntüsü, yaşanan rezilliğin örtbas edilmesi için bir örtü görevi görüyor; ne kadar işe yarıyor bilmiyorum.

Bildiğim şu: Siyasal İslamcıların gücü ele geçirdikleri her yerde, demokrasinin d’si bile yaşayamıyor.