Ritmi düşen çözüm sürecinden, ritim tutmayan ekonomiye

Özellikle infaz paketinin beklentilerin altında kalmasıyla birlikte çözüm sürecinde bir ritim düşüklüğü dikkat çekiyor. Görünürde iktidarın bütün kanatlarının sahiplendiği bir süreçte günlerin verimsiz geçmesi bir hayli şaşırtıcıdır. Daha aktif olunması beklenirdi. Sürecin siyasi boyutu var ve en azından bu boyut toplumla güçlü iletişim gerektiriyor. Göründüğü kadarıyla DEM’in yaz boyunca kendi tabanıyla yapmayı planladığı toplantılar dışında bu yönde de bir çalışma bulunmuyor. Kulislere yansıyanlar doğruysa, sadece Öcalan’ın İmralı’daki şartları iyileşmeye başlamış ama mesela sürecin sembolü haline gelen “umut hakkı” bahsinde bile bir gelişme duyulmaz oldu.

Çözüm süreçlerinin enerjisi düştükçe güven kaybı yaşanır, güven kaybı yaşandıkça enerji düşer. Elbette, geçmişte başarısızlıkla sonuçlanan “açılım” ve “çözüm” süreçlerinin iktidar üzerinde yarattığı travma, işlerin bu kez daha temkinli yürümesini açıklıyor ama yaz tatili havasına girmek biraz fazla…

Buna karşılık PKK’nın da silah bırakma vaadini yerine getirmekte zayıf gittiği anlaşılıyor. Geçmişte de PKK’nın verdiği sözleri yerine getirmediği olmuştu ama toplamda çözüm sürecinin patronu devlet olduğu için bu; işlerin yavaşlaması için bir mazeret olamaz. Bu kez artık “Ne yapalım PKK sözünde durmadı, süreç tıkandı” deyip kaçmak olmaz. O eşik geçildi. PKK’nın yapması gerekenlerde yavaşlama varsa, bunu hızlandırmak da devletin kaabiliyetinin sınırları içindedir. Arka planda bütün detayların konuşulduğunu ve PKK’nın silah bırakma takviminin de buna dahil olduğunu varsayıyoruz.

Dolayısıyla, bu saatten sonra herhangi bir tıkanıklığı izah etmek de zor, kabul etmek de. En zor aşaması geçilmiş ve finale çok yaklaşmış bir sürecin ipi göğüsleyememesi Türkiye için büyük bir kayıp olur. Tıkanma neredeyse onu bulup açmak kimin sorumluluğundaysa, geciktirmesin.

Çözüm süreci ayrıca, ağır nefes darlığından muzdarip demokrasi ve hukuk sisteminin soluklanması için de “tıbben” gereklidir. Hiçbir temel problemi çözemeyecek kadar hamlaşmış sistemin bu meseleyi aşması hayati öneme sahiptir. Problemine problemler ekleyen, muhalefeti düşmanlaştırarak yeni ve devasa bir meseleyi ülkenin sırtına yükleyen iktidar, hiç olmazsa çözüm sürecini acilen tamamlamak zorundadır. Zira, demokrasinin sırtındaki yük taşınamayacak kadar ağır hale gelmiştir.

Demokrasinin sırtında yük varsa ve giderek ağırlaşıyorsa, bu aynı zamanda Türk-Kürt fark etmeden, herkesin hayatının yaşanmaz hale gelmesi demektir. Siyasal ve aynı zamanda ekonomik açıdan...

Nitekim, Hazine ve Maliye Bakanı’nın çabası ve umut verici mesajlarına rağmen ekonomi hala kriz atmosferinden çıkamıyor. Enflasyon, yüksek faiz, yüksek faizin bütçe üzerindeki yükü, dış ticaret açığı ve bu yıl Türkiye’yi bekleyen düşük büyüme hızı ile devamında yaşanması muhtemel yüksek işsizlik, işlerin yolunda gitmediğini anlatıyor. Yeterince üretemeyen ve tüketmeye alışmış bir ülkenin üstüne hukuku da devre dışı bırakarak kendi kendine yarattığı krizde kaç sene geçti, kaç sene daha gider kimbilir!

Bu dramatik tablonun düzelmesi için önce demokrasi; demokrasi için evvela çözüm süreci mekanizmalarının işlemesi zaruridir. Elde kalan tek doğal zenginliğimiz demokrasidir ve mevcut rezervleri kullanmaktan imtina ettikçe işe yaramaz hale gelecek…