CHP, zincir operasyonlar ve anlam

Türk siyasetinde yargının siyasi bir silah olarak kullanılması bilinen bir gelenektir.

1923-1927 arasını kapsayan 3. Dönem İstiklal Mahkemeleri bunun ilk örneğidir. Bu dönem İstiklal Mahkemeleri, rejim muhaliflerini tasfiye etmek, susturmak ve bastırmak görevini üstlenmişti. Hilafet ve saltanatın kaldırılmasına itiraz edenler, kıyafet ve şapka kanununu reddedenler bu mahkemelerde yargılanmışlar, rejimin karşısında tehdit oluşturan siyasi gruplar bu mahkemeler eliyle tasfiye edilmişlerdi. Mahkemeler, 240 kişiyi idama mahkum etmişti.

İkinci kuvvetli örnek, DP’nin son döneminde kurulan Tahkikat Encümenleri’dir. Meclisin görevlendirdiği milletvekillerinden oluşan encümenler, başsavcılara, sorgu hakimlerine, sulh hakimlerine ve askeri adli amirlere verilen tüm yetkileri kullanırlardı. Bunlar DP iktidarına karşı olan her türlü muhalefeti sindirmek ve susturmak amacıyla kurulmuştu.

1960 darbe sonrası kurulan Yassıada Mahkemeleri verdiği, idam kararları, hapis cezalarıyla bir diğer örnektir. 1971 ve 1980 müdahalesini takip eden sıkıyönetim mahkemeleri, devlet güvenlik mahkemeleri de benzer örneklerdir.

RP, FP ve AK Parti dönemlerinde parti kapatma davalarıyla cumhuriyet başsavcılıkları, 367 ve parti kapatma kararlarıyla Anayasa Mahkemesi, benzer keyfi siyasi işlevler yerine getirmişlerdir.

İktidar kavgaları arttıkça yargının siyasi işlevi keskinleşir ve yargı gücünü ele geçirmek birçok siyasi aktörün asli hedefi olur.

Nitekim, Gülenci gruplar, AK Parti iktidarının imkan vermesiyle yargının kritik noktalarını ele geçirerek Kemalist askeri kadroları tasfiye etmişlerdi. Ergenekon, Balyoz gibi davaların seri tutuklamalarla, birleştirilen dosyalarla, doğru ve sahteyi iç içe sokarak, Gülencilerin ve AK Parti’nin bakımından bir alan temizliği yaptıkları zamanla ortaya çıkacaktı.

Daha sonra bu grup ve iktidar arasındaki kavgada yine yargı önemli bir tasfiye ve kavga silahı olmuştu.

2016 darbe girişimi sonrası tablo değişmedi, tersine keskinleşti.

Anayasa değişikliklerinin getirdiği fiili kuvvetler birliği düzeni ve tek adam sistemi bu tabloyu kurumlaştırdı. Yargıya düzeniyle ilgili partizanlık, keyfilik, yaptığı siyasi temizlikler adeta tabileşti.

Bu durum bugünün Türkiye’sinde otoriter düzen inşasına yönelik önemli bir aşamayı ifade eder. CHP’ye, sadece ve sadece CHP belediyelerine ilişkin yolsuzluk iddiaları ve zincir soruşturma, tutuklama dalgaları bu öykünün bir sonucu olarak karşımızda.

Bu süreçlerin iki büyük işlevi var.

İlki işlev siyasidir.

Muhalefetin ve istenmeyenlerin tasfiyesini hedefler. Nitekim güncel yargısal işleyişin, yargı-siyasi iktidar ilişkisinin nitelik bakımından İstiklal Mahkemeleri ve Tahkikat Komisyonları’ndan hiçbir farkı yoktur. Onların zamana uyarlanmış halleridir.

İkinci işlev ideolojiktir.

Yapılan tasfiyenin gerekli, kaçınılmaz ve meşru olduğunu uyandıracak bir iklim yaratmayı hedefler. Nitekim operasyonların dalgalar halinde arka arkaya yapılıyor olması, CHP belediyelerini yolsuzluklarla özdeş kılan bir kanaati oluşturulma gayretinin ifadesidir.

Her zaman olduğu gibi demokratik bedel çok ağır ve çok büyüktür.

Ancak bu sonsuz bir öykü değildir.

Buna benzer tüm örnekler, keskinleştikleri, mutlak bir hegemonya arayışını ifade ettikleri oranda, bir yerde işlevini ve gücünü yitirirler

Yine öyle olacaktır.