Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 13 yıl aradan sonra 14 Şubat’ta Mısır’ın başkenti Kahire’yi ziyaret etmesi bekleniyor. Doğu Akdeniz’in kuzey ve güney ucunda yer alan Türkiye ile Mısır arasındaki ilişkiler bölgesel barış ve istikrar açısından her dönemde önemli olmuştur.
İlişkilerin tarihsel arka planına kısaca bakıldığında;
• İki ülke arasında tarihi, sosyal ve kültürel bağlar güçlüdür ama tarih boyunca, ilişkilerin önemli bir boyutunu da zaman zaman siyasi gerginliğe dönüşebilen ve kesintilere yol açabilen rekabet oluşturmuştur.
• Mısır’ın efsanevi lideri Cemal Abdulnasır zamanında ilişkiler gayet menfiydi. Mısır, özellikle o dönemde, bağlantısızlar dayanışması gerekçesiyle Türkiye’nin en önemli davası olan Kıbrıs meselesinde, güçlü bir şekilde Rumların yanında durdu.
• İki ülke arasındaki ilişkiler esas olarak 1981-2011 arasında 30 yıl Mısır’ı yöneten Hüsnü Mübarek zamanında gelişti.
2011’de başlayan “Arap Baharı” sonrasında Türkiye-Mısır ilişkileri farklı bir boyut kazandı. Müslüman Kardeşlerin adayı Muhammed Mursi’nin 2012’de, üstelik serbest seçimlerde iktidara gelmesi Türkiye’de iktidar çevrelerinde memnuniyetin ötesinde büyük sevinç doğurdu.
Mısır, Müslüman Kardeşlerin (İhvan-ı Müslimin) doğduğu yerdir ve Mısır ihvanıyla Türkiye’de benzer ideolojiye sahip gruplar her zaman yakın olmuştur. Yıllar içinde binlerce Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının Kahire’deki El Ezher üniversitesinde eğitim görmesi de dini boyuttaki etkileşimin bir diğer önemli unsurudur.
Mursi döneminde ilişkiler “ideolojik yakınlık ve kardeşlik” temelinde ilerledi ve Mursi yönetiminin başarılı olması Türkiye’de iktidarın da önceliklerinden biri oldu. 2013’de Abdul Fettah Sisi’nin Mursi’yi darbeyle yerinden etmesinden sonraki dönemde ise, Türkiye ve Mısır, karşıt kamplarda, ideolojik boyutta bölgesel güç kavgasına tutuştular.
Mısır’da Mursi’ye karşı gerçekleştirilen darbeye Türkiye’nin dünyada hiçbir ülkenin göstermediği ölçüde şiddetli tepki göstermesi sonucunda, Büyükelçiler karşılıklı geri çekildi, siyasi ilişkiler sıfırlandı, ekonomik ve ticari ilişkiler akamete uğradı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Sisi’yi ve yönetimini hedef alan, siyasi literatüre geçen sözleri ve tepkilerinin listesi çok uzun ve unutulmazdır.
Türkiye ile Mısır Libya’da veya Libya üzerinden askeri ihtilafın eşiğine dahi geldiler.
O dönemde, uluslararası camiada karşı karşıya kaldığı olumsuzluklar nedeniyle politika değişikliğine giden iktidar, MİT üzerinden, Mısır’la ara düzeltme süreci başlattı.
Yaklaşık iki yıl sonunda Kasım 2022’de dünya kupası maçı izlemek için Doha’ya giden Erdoğan ile Sisi el sıkıştılar.
Türkiye ile Mısır arasındaki ilişkilerin bozulmasına neden olan konularda, yani Sisi’nin yönetime darbeyle gelmesi, çok sayıda muhalifin güvenlik güçlerince öldürülmesi, Mursi’nin yargılanması ve hayatını kaybetmesinin hiçbirinde, o günden bugüne, “ilişkileri bozmamıza yol açan gerekçeler ortadan kalktığı için görüşmeye başladık” dedirtecek bir değişiklik olmamıştır.
Bu durum, kaybolan yılların nedenini ve o dönem izlenen politikanın ülkemize maliyetini sorguya açmaktadır.
Ama, bu dosyada da, bu soruların yanıtı “devletin yüksek çıkarları o zaman öyle gerektirdi, bugün böyle gerektiriyor” veya “reel politika, pragmatik dış politika” kalıplarının ötesine geçmemektedir.
Bundan sonra ne olur?
Lider-erkil ülkelerde, hemen her konuda olduğu gibi başka ülkelerle ilişkileri de liderin ağzından çıkan söz belirliyor.
Yakın zamana kadar özellikle Türk tarafının ağzından pek hayırlı söz çıkmadığı hatırlanırsa, gerginlik döneminde oluşan olumsuz elektriğin bugünden yarına bütünüyle ortadan kalkması beklenemez.
İlişkiler normal seyrine girmiş gibi gözükse de taraflar bir süre daha birbirini izlemeyi, test etmeyi sürdüreceklerdir.
Bu kayıtla, iki ülkenin de yeni dönemden azami faydayı sağlamaya ihtiyacı bulunmaktadır.
Mısır, ülkede yönetimini konsolide etmek, ekonomisini geliştirmek ve iç/dış risklere karşı kendini korumak istiyor.
Türkiye’de ise iktidar Mısır’la ilgili ideolojik yönelimlerini, en azından bu aşamada, bir köşeye koyup, reel politika temelinde, pragmatik bir dış politika izliyor.
Ekonomik ve ticari ilişkilerde, olumsuz koşullarda dahi zorlukla da olsa yolunu bulabilen yatırımcılar, siyasi ilişkilerdeki iyileşmeyle yollarına daha rahat devam edeceklerdir.
Enerji alanında işbirliği ortamı bulunmaktadır, ama nakil güzergahlarının iki ülkenin coğrafi konumlarından kaynaklanan alternatif niteliği ve üçüncü taraflar boyutuyla bazı hassasiyetler de olabilir.
Kayıp yıllardaki fırsatı iyi değerlendirip Mısır ile yakınlaşan Rum/Yunan cephesi Türkiye’nin öne çıkacağı alternatiflere yol vermek istemeyecektir.
Libya ve Afrika Boynuzu gibi bölgesel konularda iki ülkenin sergileyebileceği işbirliği, çözüm arayışlarına katkı sağlayabilecektir.
Bazı siyasi konular daha sıkıntılı olabilir.
Mısır’ın Filistin meselesine de özel ilgisi vardır ve kendi uhdesinde gördüğü bu konuya Türkiye’nin fazlaca müdahalesinden öteden beri hoşlanmaz.
Türkiye’nin Hamas’la ilişkileri ve Hamas ile, Mısır dahil, diğer her ülkeyle arasında köprü, arabulucu olma iddiası bu hoşnutsuzluğu arttırmıştır.
Mısır, diğer birçok Arap ülkesi gibi, İhvan’ın Filistin kolu olan Hamas’tan haz etmese de, Hamas’la ilişkileri hep vardır ve Hamas’la görüşmek için arabulucu gerektiren bir konumda değildir.
Bir diğer konu, 2013 darbesinden sonra Türkiye’ye kaçan Mısırlı İhvancılar olmuştur. Muhtelif yayın organlarından ve açıklamalardan, muhaliflerin Türkiye üzerinden yaptıkları yayınları kestikleri ve bir kısmının başka ülkelere gittikleri anlaşılıyor. Ama bazılarının ve özellikle Türk vatandaşlığına alındığı söylenenlerin ne olduğu meçhul. Mısırlılar bu konuyu izlemeye devam edeceklerdir.
Kahire’de kaç anlaşma imzalanacak, bilhassa Filistin konusunda özel bir atraksiyon olacak mı, ilişkiler ne süratte gelişecek bilmiyorum ama Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın —üstelik 14 Şubat sevgililer gününde— yapacağı ziyaretin, Türkiye ile Mısır arasında işbirliğine açık ama hala bazı hassasiyetleri barındıran yeni bir döneme atılan önemli bir adım olacağı kuşkusuz.