Ukrayna’da ‘ateşkes’ ve Rusya’nın planları

Ukrayna-Rusya savaşında yine bir dönüm noktasına yaklaşılıyor gibi. Ufukta henüz bir barış görünmese de, ateşkes ihtimali her geçen gün biraz daha artıyor. Ateşkesin şekli, modaliteleri, Rusya’nın (Kosova-Sırbistan savaşında olduğu gibi) bir tampon bölge talebi ve bunun detayları, dün sevgili meslektaşım Deniz Kilislioğlu tarafından Cuma günü TSİ 18.00 itibariyle kapsamlı bir şekilde kaleme alındı. Herkese de öneririm. Bu “olası” ateşkes anlaşmasının barışa dönüşme ihtimali şimdilik yok denecek kadar az. Önce ateşkes, ardından düşmanca eylemlerin sona ermesi ve sonrasında barış anlaşması gibi bir koreografiyle ilerlemesi beklenir. Daha sonra da dostluk ve işbirliği anlaşmalarıyla pekişir.

Rusya’nın Ukrayna özelindeki hedefleriyle Batı’ya yönelik emelleri oldukça farklı görünüyor. Zira savaş ekonomisine kapsamlı bir şekilde geçen Rusya, savunma sanayisinde yüksek hacimli üretime geçmiş durumda. Örneğin, Rusya artık NATO ülkelerinin toplamından dört kat fazla 152 mm top mermisi üretecek kapasiteye ulaşmış durumda. Bu, Rusya’nın ateş gücünün Müttefiklerden üstün olduğu anlamına gelmiyor elbette. Çünkü topçu birliklerini komuta edecek subay ve astsubay sayısında ciddi düşüşler yaşanıyor. Ancak Rusya’nın savaş ekonomisine geçerek istihdam ettiği insan sayısı da göz ardı edilemeyecek kadar yüksek. Nitekim ülkede 2020 yılında %6,4 olan işsizlik oranı, 30 Nisan 2025 itibarıyla %2,3’e düştü. Rusya’nın kısa vadede barış ekonomisine dönmeye niyeti yok. Üstelik hâlihazırda istihdam ettiği “askerlere” barış sağlandığında nerede ve hangi sektörde iş verileceği de bilinmiyor. Ülkede geçiş ekonomisine yönelik herhangi bir hazırlık bulunmuyor.

Rusya ‘oyalıyor’

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Kara Kuvvetleri Komutanlığına Korgeneral Andrei Mordviçev’i atadı. 49 yaşındaki Mordviçev, 1997 yılında Novosibirsk Yüksek Komuta Okulu’ndan mezun oldu. Rusya devlet televizyonuna verdiği demeçte, Ukrayna’nın Rusya için ‘sadece bir sıçrama tahtası’ olduğunu belirterek savaşın daha uzun bir süre devam edeceğini, ancak farklı eksenlerde ilerleyeceğini açıkladı.

Hâlen Fransa Dışişleri Bakanlığı’nda stratejik iletişimden sorumlu olan ve NATO’nun kamu diplomasisinden sorumlu eski genel sekreter yardımcısı Marie-Doha Besancenot, kamuoyuna iki kapsamlı rapor sundu. Birinci rapor; Fransa, İngiltere, Kanada, Almanya, Estonya ve ABD ulusal siber güvenlik ajanslarıyla birlikte hazırlanan, Rusya’nın kötü niyetli siber saldırılarına ilişkin 66 sayfalık bir belge. İkinci rapor ise Birleşik Krallık Savaş Enstitüsü’nün, Rusya’nın savaş hazırlıklarına ilişkin “öngörü çalışmaları” başlıklı analizleri.

Tüm bu verileri birleştirdiğimizde, Rusya’nın ateşkesi yalnızca zaman kazanmak ve savunma sanayisi ile askerî gücünü daha da pekiştirmek amacıyla istediği sonucuna varmak mümkün. Ateşkes sağlansa bile, bu Rusya’nın hasmane tavırlarına son vereceği anlamına gelmiyor. Aksine, daha da güçlenmiş bir şekilde geri dönerek, beklenmedik bir yerden, Müttefiklerin zayıf olduğunu düşündüğü bir noktadan saldırıya geçme ihtimali var. Ukrayna’nın olası NATO üyeliği ve buna bağlı olarak sürdürülen müzakereler ile pazarlıklar, yalnızca bir tuzak; sahte bir barış vahası. Bu oyuna gelmemek gerek gibi görünüyor.

Gazap üzümleri- Gazze hüzünleri

Gazap Üzümleri, John Steinbeck’in 1939 yılında yayımlanan ve Pulitzer Ödülü’ne layık görülen çok önemli bir romanı. 1929 Amerika’da başlayan ve tüm dünyayı saran büyük ekonomik buhranı, bu kriz döneminde insanlığın yaşadığı dramı çok etkileyici bir dille kaleme alır. İnsanların kuraklık, yoksulluk, zorbalık ya da açlık yüzünden evlerini terk etmek zorunda kaldığı, 1930’larda 3 milyon insanın göç etmek zorunda bırakıldığı yılları tasvir eder. Ailelerin parçalanışını anlatırken, aynı zamanda tüm göçmenlerin nasıl tek bir aile haline geldiğine de vurgu yapar.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un, Filistin’in bağımsızlığını tanımaya yönelik süreci başlatmasını da biraz bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Zira Gazze’de İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun uyguladığı ‘güvenlik politikası’ artık yalnızca bir hüzün değil, bir drama neden oluyor. Bugün Gazze’de yaşanan trajediye baktığımızda, Steinbeck’in anlattığı o kolektif dramın yankılarını duyuyoruz. Macron, Singapur’a yaptığı ziyaret sırasında Filistin devletinin tanınmasının ahlaki bir görev ve siyasi bir gereklilik olduğunu vurguladı. Netanyahu yönetiminin Gazze’de parçalamış olduğu aileler adeta tek bir aile haline geldiler. Macron da işte bu yüzden onları artık bir aile olarak tanımak istiyor ve adını Filistin olarak koyuyor. Netanyahu’nun gazabı da işte bu sebepten dolayı: BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi arasında olan Fransa ve İngiltere’nin görünürde küçücük ancak insanlık açısından büyük adımı.