İliç’te 9 işçinin bedeni zehirli toprağın altında hâlâ. Ama iktidarın önceliği ne onları çıkarıp ailelerine teslim etmek ne de bu katliamı hakkıyla soruşturmak. Canhıraş bir çabayla madeni derhal işletmeye açmak ve soruşturmayı birkaç mühendise yıkıp kapatmak istiyorlar. Aleni yapıyorlar. Tıpkı göz göre göre gelen katliam gibi…
Memleketin şu sıra en önemli olayı bu olmalı. Zira, hepimizin sürüklendiği karanlık geleceğin mimarı siyasi ve iktisadi rejimin eksiksiz bir anatomisini apaçık görüyoruz burada. Karşımızda satın alınmış siyasetçileri, bilim insanlarını, gazetecileri, bürokratları da kapsayan; uluslararası sermaye gücü ve yerli işbirlikçileriyle beraber çok kollu bir canavar duruyor. Her bir kolunu tek tek kesemezsek eğer, ufukta huzurlu bir gelecek yok. Hemen her alanda benzer bir canavara bakıyoruz çünkü.
Ülkenin her bir hücresine nüfuz etmiş, türlü aldatmacayla, ayartmayla gizlenen musibetin izini sürmek, açığa çıkarmak kolay değil.
***
Yazar ve sanat eleştirmeni John Berger, Bir Fotoğrafı Anlamakkitabında, gerçeklerin ilişkin oldukları koşullarda her zaman açık seçik görülemediğini, bazen de gecikerek açığa çıktığını söyler. Olaylar ilk belirdikleri anda sanki bağımsızmış, hatta birbiriyle çelişkiliymiş görünür. Oysa hepsi başımıza gelecek daha büyük bir olayın alametidir. Altın madeni de böyle gerçeklerden birisi işte.
Bakın 2008-2009 arasında, sadece 1 yıl içinde aynı sekansa sıkışmış siyasi, hukuki ve iktisadi bir dizi farklı farklı olay, bugünden geriye doğru yeniden dizilince aslında nasıl bambaşka bir gerçekliğin parçalarıymış.
AYM’DEN ZİRAAT’E UZANAN BİR KARİYER
Bir haberle alakalı Ziraat Bankası’nın yönetimine bakarken bir isim dikkatimi çekti: Serruh Kaleli. CV’si hayli parlak. 1978-80-81 yıllarında Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçildi. Barolar Birliği’nde yöneticilik yaptı. 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından 2005’te yine Anayasa Mahkemesi’ne atandı. 2011-2015 arası Anayasa Mahkemesi Başkanvekilliği görevini yürüttü. Görev süresi dolduktan sonra da 2019 yılında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından Ziraat Bankası Yönetim Kurulu’na layık görüldü.
Nereden hatırlıyoruz bu ismi peki?
Yıl 2008; ülkenin ana gündemi, Anayasa Mahkemesi’nde görülen AKP ile ilgili ikinci kapatma davası. Haftalarca süren tartışmalar esnasında kamuoyu, “Kimin oyu ne olacak, görüşü nedir?” soruları etrafında Haşim Kılıç başkanlığındaki üyelerin adını sık sık işitiyor. 5’e 6 oyla kapatma kararı çıkmıyor. Sadece Hazine yardımı kesiliyor. Hâlâ belli açılardan gizemini koruyan kararın etrafında bir ‘darbe fırtınası’ estiriyor iktidar. Üst üste açılan soruşturmalar, davalar, tutuklamalar… Memleket zelzeleye tutulmuş gibi sallanıyor.
O günlerde bir yasa AYM’nin gündemine geliyor. AKP hükümeti ‘doğrudan yabancı yatırımlar’ ile ilgili kanunda bazı değişiklikler yapmak istiyor. 3’üncü madde önemli. Özeti şu: Yabancı yatırımcıların taşınmaz mülk edinimi tamamen serbest bırakılıyor. Türkiye’de elde ettikleri her türlü geliri dışarı serbestçe transfer etmelerinin önü açılıyor. CHP, 11 Mart 2008’de konuyu AYM’ye taşıyor. Haşim Kılıç ve Serruh Kaleli’nin de bulunduğu 5 üyenin karşı oyuna rağmen çoğunluk kararıyla değişiklik iptal ediliyor.
Bu sefer de Maden Yasası’nda değişiklikler yapıyor AKP. Özellikle maden faaliyetlerinde ÇED aranmamasına ilişkin değişikliği CHP, yine AYM’ye götürüyor. 15 Ocak 2009 günü oy birliğiyle düzenleme iptal ediliyor.
Aynı dönemde ülkede başka neler oluyor?
Bugün bir çevre katili olarak karşımıza çıkan Anagold’un öncülü olan ABD’li Anatolia Minerals, İliç’te çalışmalarına başlıyor. Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi resmi açıklamasında yabancı yatırım müjdesini veriyor. Çalık Holding, ortak kurulan Çukurdere Madencilik üzerinden madene dahil oluyor.
Daha başka…
Dönemin Erzincan Savcısı İlhan Cihaner, maden şirketinin yargıdaki rüşvet ilişkileri üzerine Şubat 2008’de soruşturma başlatıyor. Lakin önü kesiliyor. Malum, sonrasında Ergenekon davasından Cihaner makamından gözaltına alınıyor ve tutuklanıyor.
Daha daha başka…
Gazeteci arkadaşım Özlem Akarsu Çelik, Akşam gazetesinde Ekim 2010’da mühim bir haber yayınlıyor. Haberin konusu Anayasa Mahkemesi üyesi Serruh Kaleli’nin, Çalık’ın ortak olduğu Çukurdere Madencilik’te ‘denetmenlik’ görevine getirilmesi. Büyük skandal. Anayasa Mahkemesi Kanunu’nun ‘Üyelikle Bağdaşmayan Haller’ başlıklı 11’inci maddesini hatırlatıyor Çelik: “Başkan ve üyeler asli görevleri dışında resmi veya özel hiçbir görev alamazlar, görev alanlar çekilmiş sayılır.”
Ancak Çalık Grubu yaptıklarının yasalara aykırı olduğunu fark ediyor ve 16 Ekim 2009 günkü Ticaret Sicil Gazetesi’nde düzeltme yayımlıyor. Serruh Kaleli’nin ‘sehven’ atandığı bildiriliyor. Şirket milyonlarca insanın arasından bula bula yanlışlıkla Anayasa Mahkemesi üyesinin ismini bulmuş yani!
Özlem, elde ettiği resmi belgeler ve kulis bilgileri üzerine şu önemli soruyu soruyor: “Maden Kanunu’ndaki değişiklikler görüşülürken lehte görüş verilmesi konusunda ısrarcı oldu mu, diğer üyeleri ikna etmeye çalıştı mı?” Yanıtsız kalıyor sorusu. Elbette başını fena halde ağrıtıyorlar.
Daha o gün üyeliği düşürülmesi gereken Serruh Kaleli bugün iktidarın, hizmetkarlarına sunduğu büyük ödüllerden birisi olan Ziraat Bankası’nın yönetiminde.
Dolayısıyla Türkiye’de rejimin köklü değişime uğramaya başladığı, toplumun türlü olaylarla, gerilimlerle zihninin bulandırıldığı yıllarda gözden kaçmış bu detay, memleketin bugünkü karanlığının ‘sehven’ olmadığının kanıtlarından.
Hani derler ya, “kuşa bak, cambaza bak” filan… Tam öyle bir olay işte.