Muhalefete "dekoru tamamlama" görevi

Adı “Terörsüz Türkiye” olan yeni “barış sürecinde” Cumhurbaşkanı Erdoğan ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli arasındaki rol dağılımı iyice netleşti.

Buna göre Erdoğan’a düşen görev muhalefeti eleştirmek, PKK kendisini feshettiği için de “terör” yerine yeni “öcüler” icat etmek.

Mesela “Boğaz’da oturup viski içenler” yine hortladı, bu kez barış sürecine karşı çıkıyorlarmış.

 

Gerçi ben de Boğaz’da oturuyorum ve viski de içerim ama üstüme alınmadım.

Belli ki Erdoğan düşmansız yapamayanlardan.

PKK ile barışırken kendisine yeni düşmanlar icat etmek istemesinin nedeni bu.

“Türkiye’yi bir ahtapot gibi saran soygun çetesi” filan da diyor ki burada adresin karışmasından endişe etmiyor mu, merak ettim.

Sonuç olarak Türkiye, yolsuzluk endeksinde 180 ülke arasında 107. sıraya gerilerken iktidarda “iyi saatte olsunlar” yoktu.

“Amaç, kapsam, yürürlük, yürütme” dahil 70 maddeden oluşan Kamu İhale Kanunu’nda 200’e yakın değişiklik yapan da “Boğaz'da viski içenler” değildi.

Erdoğan, belli ki seçmenine güveniyor; ben ne dersem onu benimserler, diye düşünüyor.

Öte yandan Erdoğan’ın kendine yeni düşmanlar icat etmesinin gösterdiği bir şey daha var: PKK’nın silah bırakmasıyla başlayan sürecin demokratik gelişmelere yol açma ihtimalini sevenler, hayal kırıklığına uğrayabilirler.

Devlet Bahçeli’nin bu rol dağılımındaki yeri ise “yol gösterici önder”.

Zaten süreç onun çıkışıyla başlamıştı, onun verdiği “yol haritaları” ile ilerleyecek.

Çizdiği ilk yol haritası silah bırakmanın nasıl gerçekleşeceği, PKK üyeleri arasında “devlet” tarafından nasıl bir ayrım yapılacağı gibi hususları kapsıyordu.

Bunda ne tür gelişmeler oldu, bilmiyoruz. Böyle bir bilgilendirme yapma gereği duyulmuyor.

Bu da anlaşılabilir bir şey. Bu tür durumlarda her şeyin kamuoyunun gözünün önünde ve bilgisi dahilinde olması beklenmez. Dünyanın başka yerlerinde de böyle olmuştu.

Herhâlde sonuçlandığında, sonuçları açıklayacaklardır.

Bahçeli’nin verdiği ikinci yol haritası ise bu kez sürecin “devlet” tarafı için.

Yani kuşun öteki kanadı burada şekillenecek.

Meclis’te bir “Milli Birlik Komisyonu” kurulacak. 100 üyeli bu komisyonda TBMM’deki 16 parti en az bir üyeyle temsil edilecek. Grubu bulunan partiler TBMM’deki güçlerine göre kalan üyeleri paylaşacaklar.

Ancak unutmayalım ki “kararlar salt çoğunlukla alınacak” ve milletvekilleri bunları kanun teklifi haline getirecekler.

Yani TBMM’de çoğunluğu bulunan Cumhur İttifakı, bu komisyonda da çoğunlukta olacak.

Kararlar salt çoğunlukla alınacağı için de o ittifakın dediği olacak. Bir olasılık bu ittifaka bazı konularda DEM Parti de katılacaktır.

İktidar koalisyonunun bugüne kadar TBMM’deki çalışma yöntemi “muhalefeti dinlememek” olarak özetlenebilir.

Hiçbir konuda muhalefet ile iş birliği yapılmadı, muhalefetin ne demek istediği, bazı konulara neden itiraz ettiği bile anlaşılmak istenmedi.

Şimdi bu komisyonda işlerin farklı gelişeceğini mi düşünmeliyiz?

Bana pek inandırıcı gelmiyor.

Yapılmak istenen şey, iktidar açısından içilmesi zor olan ilaçları muhalefete de içirmek, muhalefeti de alınacak kararlarda ortakmış gibi göstermek.

Böylece “yeni barış sürecinin” seçmen nezdinde görebileceği milliyetçi tepkileri dağıtmak.

Yani bu konuda muhalefete biçilen görev “dekoru tamamlamak” olarak ortaya çıkıyor.

Bugüne kadar ülkeyi adeta TBMM’siz yöneten, Meclis’i “kaldırılacak parmaktan ibaret” gören iktidar ortaklarının Meclis sevgisindeki bu ani gelişme parmak ısırtacak nitelikte.

* * *

Can Atalay meselesi nerede konuşulacak?

Can Atalay’ın hapiste olmasının ve görevine başlayamamasının sorumlularından biri olan TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, PKK’nın silahlarını teslim etmesinden sonra sıranın TBMM’ye geldiğini söyledi. Demek ki bazı konularda “adres TBMM” ama bazı konularda bu vasfını yitiriyor

Milletvekilleri, Can Atalay'ın fotoğrafını Meclis kürsüsüne koydu

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, PKK’nın silahlarını teslim etmesinden sonra sıranın TBMM’ye geldiğini söyledi.

“Meselenin konuşulacağı yer hem siyaset olarak hem yasal zemin hazırlanması bakımından TBMM’dir. Bütün siyasi partiler sürece omuz vereceğiz” dedi.

Seçilme yeterliliğine sahip olduğu için seçime girmesine Yüksek Seçim Kurulu tarafından izin verilmiş ve milletvekili seçilerek dokunulmazlık da kazanmış bir milletvekili halen hapiste.

Onun hapiste olmasının ve yemin ederek göreve başlayamamış olmasının sorumlularından biri de Numan Kurtulmuş.

Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesi ile ilgili kararın TBMM’de okunmasına engel olmayarak bu sorumluluğu yüklendi.

Atalay hakkındaki Anayasa Mahkemesi kararının TBMM’de okunmasına da karşı çıkarak bu sorumluluğu katmerli hale getirdi.

Seçilmiş bir milletvekili, Anayasa’ya göre “yargı organlarını, TBMM’yi ve herkesi” bağlaması gereken Anayasa Mahkemesi kararına aykırı olarak hapiste tutulurken, TBMM “meselenin konuşulacağı” yer değilmiş.

Demek ki bazı konularda “adres TBMM” ama bazı konularda bu vasfını yitiriyor.

Kurtulmuş’un tutumundan bunu anlıyoruz.

TBMM’nin, Anayasal sistemimiz içindeki önemli yerini anlayabilmek için PKK’nın silah bırakması gerekiyor ama sadece bu kadar!

Gerisine TBMM ve Numan Bey karışamıyor, çünkü daha tepede Saray var.