Cumhurbaşkanı Erdoğan “ahtapot” diye tanımladı. Ekrem İmamoğlu dosyasından belli ki “ahtapot” çıkacak. Ahtapot ama nasıl bir ahtapot?
Bana göre bu ahtapot değil bir eko sistem. Hem de Türk siyasetinde çok alışılagelmiş bir eko sistem.
Şu ana kadar basına sızan, sızdırılan iş insanı ve iştirak yöneticilerinin ifadelerinden gördüğüm şu; İmamoğlu Cumhurbaşkanlığı seçimine hazırlanırken bir eko sistem kurmak istemiş. Çok güvendiği yol arkadaşları ile görev paylaşımı yapılmış. Ekip, İmamoğlu için Cumhurbaşkanlığı yolunda çalışmaya başlamış.
***
Suçlamalar, bazı ihalelerde bazı şirketlerin kayırıldığı bazı ihaleleri bu şirketlerin almasının sağlandığı yönünde.
Sözü geçen şirketlerin bazılarının Erdoğan’la iyi ilişkiler içindeki iş insanlarının şirketleri olduğunu ve bu durumun da Erdoğan’ı epey kızdırdığını anlıyoruz.
Bunların tabii hepsi iddia ne kadar gerçek ne kadar yalan, bağımsız tarafsız mahkemelerin verdiği karar neticesinde ortaya çıkacak. Duruşmaların TRT’den kesintisiz yayınlanmasının da kamuoyunun menfaatine olacağı kanaatimdeyim.
Benim anladığım Erdoğan’ın “ahtapot” dediği aslında AKP’nin de iktidara gelirken yarattığı eko sistemden çok da farklı değil.
***
Seçime iki ay kala “hello ben adayım” diye ortaya çıkıp işi Allah’a havale ederek seçim kazanılamıyor, bunu defalarca gördük. Otoriter sistemlerde iktidarı değiştirmek isteyen muhalefetin kendisine tuğla tuğla bir yol örmesi gerekiyor.
“Ahtapot” dedikleri işte bu yolun kendisi. İktidar İmamoğlu’nun yanında bir sermaye grubu toplamasını, düşünce kuruluşu kurdurmasını, seçim zamanı kendisi için oy isteyebilecek çeşitli STK’larla, başka siyasi partilerle iletişime geçmesini suç örgütü kurma çabası olarak tanımlıyor.
Hafızamız bizi 2000’lerin başına götürse ve Sayın Erdoğan’ın seçim çalışmalarını hatırlasak. Kendisine bazı sermaye sahipleri açıktan destek verirken, bazıları sessiz sedasız ulaşıp destek bildiriyordu. Ha keza dirsek teması kurduğu STK’lar, cemaatler vardı. Bir mitinginde okuduğu şiir nedeniyle tutuksuz yargılandı. Güçlenerek cezaevinden çıktı. Cezaevindeyken de kurduğu eko sistem kendisini hiç yalnız bırakmadı.
Muhtemelen Cumhurbaşkanını İmamoğlu’nun bir anlamda kendisinden yol ve yöntem çaldığını da düşünmesi. Erdoğan, İmamoğlu’ndan çok kendisini sattığını düşündüğü iş dünyasına sinirli.
***
İtalyan filozof Giorgio Agamben’in kullandığı “iç göçmen” diye bir kavram var. Aslında fiilen göçmen değilsin, vatandaşsın ama diğer vatandaşların haklarına sahip değilsin. “Homo Sacer Egemen İktidar ve Çıplak Hayat”, eserinde Agamben bu durumu şöyle bir tanımlıyor: Hukuki olarak vatandaş ama siyasi olarak görünmez. Varsın ama meşru değilsin. Konuşabilirsin ama konuştuğun çok duyulursa hemen terbiye edilirsin.
Halihazırda İmamoğlu’na ve CHP seçmenine uygulanan muamele tam olarak bu. Oy verebilirsin ama aslında seçemezsin. Siyaset yapıyor gibi görünebilirsin ama seçilemezsin.