Esila Ayık, Arda Öğüşlü ve Mehmet Efe'nin tuttuğu “Diktatör Erdoğan” yazılı pankart
Üzerinde “Diktatör Erdoğan” yazılı bir pankartı kısa bir süre için de olsa elinde tuttuğu için 14 aydan, 4 yıl 8 aya kadar hapis cezası istemiyle yargılanan üniversite öğrencileri Esila Ayık, Arda Öğüşlü ve Mehmet Efe tutuksuz yargılanmak üzere 36 gün tutukluluğun ardından serbest bırakıldılar.
Duruşma sırasında savcı, öğrencilerin tutukluluk halinin devamını istemiş.
Bunu neden yaptığını tahmin edebiliriz.
Bizim memlekette daha önce suç işlememiş, mahkemede pişmanlık belirten iyi hâl göstermiş birisi, çok özel bir durum yoksa hafifletici nedenler filan da göz önüne alınıp alt sınırdan cezalandırılır.
Öğrencilerin “yatarı olmayan” bir ceza alacağını savcı da tahmin ettiği için tutukluluk halini, cezalandırma amaçlı olarak kullanmak istiyor.
Bu durum adalet sistemimizde bugüne kadar çok eleştirildi.
Bizzat adalet bakanları bile bunun yanlışlığına işaret etti ama siyasallaşmış yargı da bunu alışkanlık haline getirdi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın avukatı da duruşmada “müvekkilimin şeref, onur ve saygınlığı zedelenmiştir. Sanıklardan şikâyetçiyiz” demiş.
Cumhurbaşkanının avukatlarına teessüf ederim.
Recep Tayyip Erdoğan gibi bir politikacının “şeref, onur ve saygınlığı”, bir pankarta yazılı bir söz yüzünden zedelenmez.
Politikacıların “şeref, onur ve saygınlığı”, dışardan onu eleştirenlerin ne söylediğiyle değil, politikacının ne yaptığı, nasıl bir kariyer çizgisi izlediği ve sonunda politikayı ya da bu dünyayı bırakıp gittiğinde geride nasıl bir miras bıraktığı ile ilgilidir.
Onu da tarih yazacak zaten.
Yalnız burada bir parantez açayım, şu ana kadar biriktirdiği miras o kadar parlak sayılmaz.
Fetullahçılar tarafından kolayca kandırılması, hapislerde süründürülen muhalif politikacılar, anayasal haklarını kullanmak isteyenlerin başlarına örülen çoraplar derken, miras biraz tatsız görünüyor.
Elbette bu süre zarfında iyi yaptığı şeyler de olmuştur. Kimse mutlak olarak iyi, kimse de mutlak olarak kötü miras bırakmaz.
Ancak yaptığı iyi şeyler bir yana mirasın bu kısmı hiç hoş değil.
Allah ömür versin, kendisi 71 yaşında.
Cumhurbaşkanlığında süresi dolduğunda tekrar aday olup seçilmeyi başaramaz ise 7 Mayıs 2028 günü kendisiyle vedalaşacağız.
Elbette AKP içinde politikaya devam edecektir, böyle güçlü karakterler politikayı bırakıp evde çizgili pijamayla oturmayı sevmezler. Sanırım Emine Hanım da evde emekli bir politikacı istemez.
Ama dünya fani, bunu hepimiz biliyoruz, her canlı zamanı geldiğinde tatması gerekeni tadacak.
Onun için kendisine tavsiyem şudur ki mirası düzeltmeye çalışmasında yarar var.
PKK’ya silah bıraktırmak önemli bir adım, hayırla anılır.
Yaptırdığı yollar köprülerden bazıları yapıldıklarında lüzumsuzdu, milletimize maliyeti gereğinden fazla oldu filan belki ama gelecekte işe yararlar, onlar da hayırlı miras sayılır.
Ama kul hakkı var ki bu dünyada da ahirette de insanın peşini bırakmaz.
Vakit varken bu yanlışlarını düzeltmesini tavsiye ediyorum.
Yanlışları düzeltsin, gereksiz yere canını yakıp hapse attırdığı insanları bıraktırsın.
Merak etmesin, bunlar iyi insanlar, geçmişin peşine düşmez, helallik verirler; eminim!
İşte kötü olan böyle bir miras bırakmaktır.
Cumhurbaşkanı, her fırsatta kendi iktidarı süresince Türkiye demokrasisinin adım adım ileriye gittiğini de söylüyor.
Ne güzel.
Demokrasilerde, politikacılar en ağır eleştiriye bile açık olmalıdırlar.
Hele gençlik heyecanıyla söylenen şeylere daha da tahammüllü olmalılar.
Bugün Esila ve arkadaşları “Diktatör Erdoğan” diye pankart taşıyabiliyorlarsa bu zaten Erdoğan’ın bir diktatör olmadığını göstermiyor mu?
İnanmazsanız Bekir Bozdağ’a sorun. Kendisi hem avukat hem eski adalet bakanı.
Bu tür sözlerin kendisini tekzip ettiğini söylemişti ki haklıdır.
Buna “diktatör paradoksu” da diyebiliriz yani.
Diktatörsen, kimse sana diktatör diyemiyor, kafasını kestiriveriyorsun.
Diktatör değilsen, birisi sana diktatör dese bile bu söz kendisini tekzip ediyor, çünkü bunu diyenin kafası hâlâ omuzlarının üzerinde!
Yani birisini diktatör olmakla suçlayabilmek için esasen demokrasi içinde yaşıyor olmalısın.
Tıpkı Cumhurbaşkanımızın dediği gibi, ileri bir demokrasi!