PKK Kongresi’nden çıkan metnin düşündürdükleri…

Biz “PKK kongresini yaptı ve kendisini feshetti” diyoruz, ama PKK’nın kendisi, duyurduğu metinde, * “PKK adıyla yürütülen çalışmaları sonlandırdığını” * açıklıyor…

O kadar…

Dün açıklanan ‘kongre kararı’, Ekim ayından bu yana süreci devlet adına yönetenler tarafından, acaba nasıl karşılanmıştır?

Kararı kaleme alanlar, yazdıklarının karşı tarafın hoşuna gidip gitmeyeceğini fazla dert etmemiş gibiler…

PKK, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi’ni yeniden yazma çabasında.

Metni kaleme alanlar açısından, Cumhuriyet’in ilk döneminde, ülkenin kendi vatandaşlarına * ‘soykırım’ * uygulanmış bulunuyor. Metinde, Lozan Antlaşması (1923) ve ondan bir yıl sonra kabul edilen TC Anayasası’nın, Kürtler’in ‘inkarına’ ve hatta ‘imhasına’ yol açtığı ileri sürülüyor.

Devlete atfedilen ‘soykırım ve asimilasyon politikaları’, PKK’ya göre, o yıllarda başlamış…

Örgütün, bizim 1980’lerde Abdullah Öcalan’la irtibatladığımız kendi tarihlerini de o yıllardan itibaren başlattığı anlaşılıyor…

Bu toprakların insanlarının tarih yazımını kendi isteklerine uygun hale getirmeyi sevdikleri bilinir zaten.

Keşke böyle etraflı tarih tahlilini işin uzmanlarına bıraksalardı da, toplum bu iddiaları onlardan işitseydi.

Neyse…

Konuya * “Ne bekleniyordu ki…” * anlayışıyla yaklaşmak gerekebilir.

Metne eşlik eden kongre fotoğraflarında, ön sıralarda yaşları hayli ileride örgüt öndegelenlerinin oturdukları görülüyor. Gençliklerini terörle sonuç alma amaçlı bir mücadeleye hasretmiş insanlar bunlar… Sebep oldukları can kayıplarında yalnız hedef aldıkları insanlar hayatlarını kaybetmediler; onlarla birlikte eylem dünyasına adım atmış arkadaşları, yoldaşları da aynı yolda öldüler…

Genç PKK’lılar…

Şimdi o yaşlılar, kendi yaşdaşları * ‘kurucu önder’ * öyle uygun gördü diye, örgütlerini feshetme noktasına gelmişler ve fotoğrafın çekildiği gün bu kararı dünyaya ilan ediyorlar…

Yazdıkları metin başkalarına hitaptan çok kendi alt-seslerini dışa vuruyor…

Saçı-sakalı boşa ağartmadıklarına kendilerini ikna çabası olarak da yorumlanabilir yazdıkları metin…

Öyle yorumlandığında da sorunlar var ama…

Okuduğumda ilk aklıma gelen de şu oldu zaten: Ekim ayından başlayan çabalarla elde edilen * “Terörsüz Türkiye” * diye adlandırılmış sürece destek çıkmaya hazır bir kamuoyu var ve o kamuoyu daha önce reddedeceği sanılabilecek bir gelişmeyi kabule hazır hale geldi. Acaba, bu metin tartışmaya başlandığında, kamuoyunun kanaati olumsuza döner mi?

Değişme ihtimali hayli yüksek…

Zihnime bundan sonra bir soru daha yapıştı: Acaba böylesine bir metin kaleme alınması bunun için midir? Zorlandıkları sürece bu yolla daha başlangıç noktasında darbe mi vurulmak istenmiş?

Fesih işlemini baltalarken, bunun suçu karşı tarafa mı yüklenmek isteniyor?

Cevabı benim için zor bir soru bu.

Kamuoyunun ve tabii kamuoyunu yansıtan kanaat önderlerinin konuya yaklaşımı ile bir parça aydınlanabiliriz belki.

Metni okuduğu anlaşılan Devlet Bahçeli, “Bugün kazanan barış ve kardeşliktir” deyip Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Öcalan’a şükranlarını sunmuş…

Bu, önemli bir ilk değerlendirme.

Yine de ben konuya en başından itibaren sahip çıkmış yazarların değerlendirmelerini de bekleyeceğim.

Aylar öncesinden süreci sahiplenmiş, gelişmeleri hep hayra yormuş, dünkü * “Ve fil odaya girdi” * yazısıyla da toplumun Türk-Kürt çoğunluğunun ‘barıştan yana’ tavır aldığını ilan etmiş Yıldıray Oğur’un mesela…

Ya da, “Türk milliyetçisi sıfatıyla hayatımın geri kalanını bir Kürt olarak yaşamaya karar verdim” dediğini öğrendiğim ve olacaklardan olmadan önce haberdar olduğu izlenimini söylemlerinden edindiğim Mümtaz’er Türköne’nin de…

Umarım, okuduğum metinden duyduğum rahatsızlıkta yalnız başıma kalırım; onlardan ve başkalarından gelecek olumlu yorumları iştiyakla bekleyeceğim.

Anladığım kadarıyla, PKK’nın fesih kararı sonrasında, Abdullah Öcalan İmralı’da daha rahat şartlara kavuşacak; telefonla istediklerine ulaşabilecek, hatta davet edeceği gazeteci-yazarlarla fikir alış-verişinde de bulunabilecek…

Öcalan’ın o görüşmelerinde yapacağı açıklamalar metnin okuyanda oluşturduğu huzursuzluğu neden gidermesin?

Görüyorsunuz, metinden duyduğum huzursuzluğumu gizlemeye çalışmamakla birlikte, ilk fırsatta hemen olumsuz havaya da kapılmıyorum…

Zaten hayli zamandır terörden masun bir hayat yaşanıyordu ülkemizde, artık o devrin tam anlamıyla kapandığını, barış ve kardeşliğin egemen hale geldiğini, bu arada demokratik hak ve özgürlükler alanında da genişlemeler yaşandığını kim görmek istemez…