İBB Başkanı ve CHP'nin cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu
Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması AKP içinde bir krize neden olmuş.
Bazı AKP kurmayları, “bu dosyalarda bir şey yok, operasyonun tamamı bu mu” diye sorunca başka AKP kurmayları “her şeyi açıklamadık, başka belgeler de var” yanıtını veriyorlarmış.
Bu bilgiyi Nuray Babacan’ın Nefes’te yayımlanan kulis haberinden aktardım.
“Her şeyi açıklamak için” neden bu kadar beklediklerini tam olarak anlayamadığımı söylemeliyim.
Sanırım yeni “gizli tanıklar” hazırlanıyor, dersleri ezberletiliyor ki ifadelerinde neleri anlatacaklarını iyice bellesinler.
“Bazı AKP’li kurmayların” gizli tanıkların bugüne kadar sergiledikleri performanstan memnun olmamalarının nedenini anlayabiliyorum.
Bu ifadelerle dava açabilir hatta insanları hapiste uzun yıllar süründürebilirler ama kimseyi ikna edemezler.
Sorunları da bu zaten: Yargı kumpasının ardında siyasi talimat olmadığına kimseyi ikna edemiyorlar.
“Üzgün kurmayları teselli eden bilmiş kurmayların” verdikleri yanıt bile operasyonun siyasi niteliğini ortaya koymaya yetiyor.
Zaten Cumhurbaşkanı da “turpun büyüğü heybede” dediğinde bizzat bunu itiraf etmişti.
Öte yandan İsmail Küçükkaya’nın Halk TV’de verdiği bir başka kulis bilgisine göre “siyasetteki tıkanmayı gören AKP kurmay kadrosu yüzde 50 ile seçilmeyi gerektirmeyen, yarı başkanlık sistemini çağrıştıran yeni bir sistem arayışı içindeler!”
“Sistemci kurmaylar” diye tanımlayabileceğim bu grubun derdinin ne olduğu belli: Reis’in başka türlü tekrar seçilebilmesine imkân yok. Yarı başkanlık sistemi diye bir şey icat edelim, yeni Cumhurbaşkanı, en çok oyu alan kişi olsun!
Bunun için Anayasa değişikliği gerekiyor tabii ama Meclis’ten bunu geçirmenin daha kolay olacağını düşünüyorlar belli ki.
Bu kulis haberleri takip edebildiğim kadarıyla yalanlanmadı.
Yani ateş olan yerden çıkan bir duman var.
Sabah gazetesi, Erdoğan rejiminin yarı resmi yayın organı sayılır.
Müteahhit havuzlarıyla devralınan ve şimdi gözde müteahhitlerden birinin üzerinde kalmış görünen bu gazete Damat Bakan’ın kardeşi tarafından yönetiliyor.
Fahrettin Altun Bey kardeşimizin, bütün yandaş medyayı sıkı bir denetim altında tuttuğu, bazen bilmem kaçıncı sayfadaki küçücük bir habere bile takılabildikleri sır değil.
Köşe yazılarının ve sayfaların her akşam baskıdan önce bir yere gönderildiğini, orada kontrol edildiğini ve Saray’ın istemediği yorumların yapılamadığını da duyduklarımdan biliyorum.
İşte böyle bir medya ortamında Sabah gazetesini Ankara’da temsil eden Okan Müderrisoğlu’nun yazdıklarını da düzenli olarak takip etmek öğretici olabiliyor.
Hatırlarsınız geçenlerde “İmamoğlu’na kuşku ile bakan devlet dediğimiz canlı organizmadan” söz etmişti.
Bu yazıdan anlamıştık ki Ankara’da bir vesayet odağı oluşmuş.
Bu vesayet odağı, halkın seçtiği bir politikacıya “kuşku ile bakabiliyor” ve o seçilmesin diye tedbirler almayı kendinde hak görebiliyor.
Müderrisoğlu, yukarıda sözünü ettiğim kulislerdeki hareketlenmelere bakarak dün de şunu yazdı:
“Türkiye, vaktinden önce cumhurbaşkanlığı seçimi kulvarına doğru sürüklenmek isteniyor. Bu mücadele biçimi görünürdeki siyasilerden ziyade devlet içindeki aktörler ya da devlete tesir edebilen unsurlar üzerinden sürdürülüyor.”
Buradan anlıyoruz ki parti içinde bir kesime hâkim olan panik ile mücadele başlamış.
İmamoğlu’nun mağdur edilmesinin siyaseten sıkıntı yaratmasından endişe edenler ve başkanlık sistemi dışında da çözüm olabileceğini düşünenlere “dur” deniliyor.
Müderrisoğlu sanki birilerine “sopa” gösteriyor gibi:
“Muhalefetin sivrilttiği siyaset tarzı, onların zannettiklerinden de fazla kaygı üretiyor, karşı tepkisini doğuracak ortamı bile hazırlıyor.”
Buradan anlıyoruz ki “Ankara’da mukim vesayet odağı” rahatsız.
Ve bu rahatsızlığı bir tepki göstermesine de neden olabilir!
Bu tür vesayet odaklarının elinde ne türlü araçlar olabileceğini geçmişten biliyoruz.
Kim bilir, belki de Özgür Özel’in AKM önünde tokatlaması da bu vesayet odağının “karşı tepkisinin” ilk gösterimidir.
Sembolik anlamı yüksek bir yer: Atatürk’ün adını taşıyan bir merkez, bir muhalefet politikacısı için düzenlenmiş anma töreni ve ana muhalefet liderinin yüzünde patlayan bir tokat!
Muhalefete de inceden verilen bu mesaj, eylemi tamamlıyor: Birileri yaptığınız işlerden kaygılanıyor, ayağınızı denk alın!
* * *
Hâkimlerin “canavar” anlayışı çok garip!
İki çocuğunu önce tüfekle vurup, ölmediklerini görünce bıçaklayarak öldüren caninin nasıl sokakta gezdiğini ve Özgür Özel'e saldırdığını merak ediyorsunuz, "hukuk" sistemiyle!
Sırrı Süreyya Önder için düzenlenen anma töreninin ardından AKM'den ayrılan CHP Genel Başkanı Özgür Özel, bu sırada yanına yaklaşan Selçuk Tengioğlu tarafından fiziksel saldırıya uğradı
Yargıtay’a göre bir kişiyi iyice dövdükten sonra boğazını önce ellerinizle, baktınız olmadı, bir halat yardımıyla sıkarak bayılttıktan sonra bir varilin içine koyarak üzerine benzin döktüğünüz odun parçaları ile tutuşturarak yakıp, öldürürseniz “canavar” sayılmıyorsunuz.
Yargıtay’ın saygıdeğer hakimlerine göre bu eylem, “niteliksiz öldürme, eziyet çektirerek öldürme” kapsamına giriyor.
Yani birisini, mesela yediği simidin yarısını size vermedi diye sinirlenip cebinizdeki bıçakla 24 yerinden bıçaklayıp öldürmek gibi bir eylem!
Yargıtay’ın üyeleri, katilin bu eylemi “haksız tahrik altında işlediğini” de dosyaya bakıp anlamışlar.
Ellerindeki dosyadan bunu nasıl anlayabilirler diye sormayın. Onlar biliyorlar.
İki kişi arasında geçen ve o iki kişiden birisinin ölü olduğu için neler yaşandığını kendi açısından anlatmasına olanak olmayan bir olayda, sanığın nasıl bir tahrik altında olduğunu şıp diye bilebiliyorlar.
Katil, 23 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Bu karar Yargıtay Genel Kurulu tarafından da onaylanırsa 15 yıl 1 ay hapis yatacak. 14 yıl sonra da denetimli serbestlik hakkından yararlanabilir.
2020 yılının temmuz ayından beri tutuklu olduğu süre de cezasından düşecek.
Yani yaklaşık 9 yıl sonra katil aramızda!
Hâlâ merak ediyor musunuz; iki çocuğunu önce tüfekle vurup, ölmediklerini görünce bıçaklayarak öldüren cani nasıl olup da sokakta geziyor ve Özgür Özel’e saldırabiliyor?
İşte böyle oluyor.