Çatışmayı ortadan kaldırmayı hedefleyen çözüm girişimleri hassas, kırılgan ve nazlı süreçlerdir. İşin içinde olanlar, taraftarlar ve karşıtlar çoğu kez gergin ve duygusaldır. Asla kolay değildir; olmadığını da yakın geçmişte yaşanan açılım ve çözüm süreçleri tecrübesinin akametinden biliyoruz.
Yeni süreçte de bugünlerde bir tempo kaybı, yavaşlama ve hatta gerilim belirtileri var. Başlangıçta buna benzer bir tablo vardı. MHP lideri Bahçeli’nin çıtayı en yukarıya koyduğu ilk haftalarda Cumhurbaşkanı Erdoğan ve partisi temkinli davranıyordu. Hatta Ak Parti’de bariz bir isteksizlik vardı. Bahçeli’nin niyetinin sahici olduğu anlaşılınca tablo değişmeye başladı. MHP Lideri çıtayı hep yukarıda tuttu, hala da öyle.
Bir noktadan sonra Cumhurbaşkanı’nın da sürece dahil olduğunu ve trafiği yönetmeye başladığını gördük. Cumhurbaşkanı, geçmişte başarısızlıkla sonuçlanan iki çözüm sürecinin hafızasıyla temkinli davranmayı tercih etmiş görünüyordu. Ancak, Bahçeli’nin her gün el yükselten ısrarının etkisi sonuç almaya başladı.
Erdoğan’ın aktif hale gelmesini sağlayan bazı gelişmeler yaşandı.
Bir… Erdoğan’ı motive eden şey Öcalan’ın “umut hakkın’dan yararlanıp serbest kaldıktan sonra da İmralı’da yaşamaya devam etmeyi istemesi olabilir. Böylelikle, en azından tam olarak “Apo’yu serbest bırakan lider” gibi görünmeyecektir.
İki… Çözüm sürecinin sandığa olumsuz yansıması ihtimaline karşı sürece “milliyetçi” bir partinin eşlik etmesini hasarı azaltacak bir set olarak değerlendirmiş olabilir.
Üç… DEM’in yol üzerinde iktidarın anayasa değişikliği girişimi; hiç olmazsa da Erdoğan’a yeniden aday olmanın önünü açacak erken seçim oylamasında destek verme ihtimalidir.
(Elbette üçüncü şık, PKK’nın kendisini lağvedeceği, terör ve şiddetin araç olmaktan çıkacağı böylesine önemli bir sürecin akasında gündelik siyasi pazarlıklar olduğu anlamına gelmiyor. Böyle bir pazarlık yapıldığı bilgisi de yok ama iktidarın muhtemel gelişmeleri hesaba katması da anormal tutum değildir. Motivasyon yaratır…)
Son haftaya gelene kadar olumlu ilerleyen süreçte şimdi, PKK’nın kendisini lağvedeceği kongre üzerinden bir tıkanma yaşanıyor. Bahçeli ve iktidar sözcüleri, PKK’nın daha fazla gecikmeden ve şart ileri sürmeden noktayı koşmasını istiyor. DEM de böyle bir beklentiyi destekleyen açıklamalar yapıyordu. PKK ise, bazen doğrudan bazen ima yoluyla bu kongreye Öcalan’ın başkanlık etmesi gerektiğini söylemeye başladı. Dün yaptıkları açıklama da bu tavra yakın: “Öcalan katılmadan böyle bir kongrede karar alınamaz. Katılım doğrudan olmayabilir ama teknik olarak katılımın imkanları fazlasıyla mevcut.”
Kendisi kongreye gelmese de görüntüsünü ve sesini duymak istiyorlar. Yani, son noktayı koyacak ve PKK’yı tarihe gömecek sözün herkesin önünde onun ağzından çıkmasını istiyorlar. Bu, bazı kesimlerde kızgınlık yaratıyor ama yine de Bahçeli’nin “Gerekirse Meclis’e gelsin DEM Grubundan örgütü lağvettiğini açıklasın” önerisinin gerisinde bir talep…
Süreç kamuoyundan gizli yürütüldüğü içini böyle bir söz verildi de yerine mi getirilmiyor ya da bu talep son anda mı ortaya çıktı bilmiyoruz. Ancak, 40 yılı aşkın süredir hem Türklerin hem Kürtlerin başına bela olan terör probleminin aşılması için bu ve benzeri gerekçeler engel teşkil etmemelidir. Bir yolu bulunmalıdır ve böylesi süreçleri denizi geçip çayda boğulmamak için siyasi liderlik göstermek lazımdır. Bunu yapmak da iktidara düşer, iktidar kadroları kararsızsa da bizzat Cumhurbaşkanı’na…
Erdoğan, tıkanıklık nerdeyse onu bulup açmalı…
Öcalan’dan Demirtaş’a, CHP’den MHP’ye, birçok partiden kanaat önderlerinin neredeyse tamamına; ilk kez bu kadar önemli aktörün elini taşın altına koyduğu bir girişim fırsatı kaçmamalı. Kaçarsa hem yazık hem de ayıp olur.
Bu vesileyle, barış ve çözüm sürecinin yüreğini yorgun düşürdüğü arkadaşımız Sırrı Süreyya Önder’e bir kez daha acil şifalar diliyorum. En kısa sürede, eski neşesi ve heyecanıyla aramıza döneceği günleri sabırsızlıkla bekliyorum.